Klara Zetkin’in notlarına önsöz…
Bu sayımızda Klara Zetkin’in Komünist Enternasyonal Program Taslağı’na (1928 yılında) yazmış olduğu eleştiri yazısından kadınlarla ilgili olan bölümünü yayınlıyoruz.
Klara Zetkin’in daha önce Türkçe’de yayınlanmamış olan bu yazısı bizce birçok açıdan dikkate almaya değer…
– Klara Zetkin’in Komünist Enternasyonal Program taslağına proleter ve emekçi kadınların davası bakış açısıyla getirdiği eleştiriler son derece değerli. Taslak ne haldeydi bilmiyoruz ama, K. Zetkin’in eleştiri ve önerilerinin Programın son şeklinde yeralmış olması Dünya Komünist Kadın Hareketi açısından önemlidir.
– Klara Zetkin’in bu eleştiri ve Programın değişikliklerle kabul edilmesi için mücadelesi komünist hareket içinde de hiçbirşeyin kendiliğinden olmadığı gerçeğinin altını çizmektedir. Klara Zetkin, komünist kadın hareketinin öncüsü ve önderi sıfatına yakışır bir tavırla Komünist Enternasyonal Programı gibi önemli bir belgede olduğu gibi diğer önemli belgelerde de proleter ve emekçi kadınların mücadelesinin ve taleplerinin yeralması için çalışmıştır. O, eleştirisinde gayet keskin ve açıktır.
– Buradan bugün bizim pratiğimiz için çıkan bir görevin altını çizmekte fayda var. Bütün komünist ve devrimci kadınlar partinin yayın yaşamı da dahil olmak üzere mücadele pratiğini bu gözle de değerlendirmek zorundadırlar. Devrimci mücadelede ve Parti yaşamında proleter ve emekçi kadınların davalarına sahip çıkmak en başta bize düşmektedir.
– Klara Zetkin bu eleştirisinde de bir kere daha kadınların erkeklerin kötü bir kopyası olmadığını vurgulama ihtiyacı duymaktadır. Bu bakış açısı da bizce çok önemlidir. Komünist ve devrimci hareket içine gücünü katan devrimci kadın kitleleri kendi yetenekleri ve tarzlarıyla gelmektedir, gelecektir. Onları “erkek devrimci” örneğinden oluşturulmuş bir kalıba dökmek isteyen her türden yanlış anlayışlara karşı mücadelemizde Klara Zetkin’de gördüğümüz yaklaşım bize bir dayanak oluşturmalıdır. Bu düşünceyi çok daha fazla bilince çıkarmak ve kendi saflarımızda da tartışarak kabul ettirmek zorundayız.
Klara Zetkin
(…) Taslağın yukarıda genel olarak ortaya koyduğumuz zaaflarıyla açıkladığım bazı özellikle dikkat çekici eksiklikleri bana çok acil görünüyor. Taslak, emperyalizmin egemenliğinde ve özellikle de en büyük ve en hızlı şekilde gerçekleşen rasyonalleşmeyle bağ içinde eski ev iktisadı üretiminin parçalanması ve devasa şekilde büyüyen kadın kitlelerinin ev kadını cüce üreticiliğinden modern büyük işletmelerin üreticilerine dönüştürmesi kompleks gerçeğini dikkatsizce atlıyor. Bu dönüşüm süreci muazzam önemde ve birinci dereceden devrimci faktördür. Bu dönüşüm cinslerin yasa ve pratikte sosyal eşitliğinin sağlanmasının; kadının sosyal ve insani olarak kurtuluşunun, kadının alınıp-satılmasının, ticari amaçlı evliliğin, özel mülkiyet üzerinde yükselen ailenin tasfiye edilmesinin; anneliğin toplumsallığının kabul edilmesinin, toplumun çocuk ve gençlerin bakımı ve eğitimi ile yükümlendirilmesinin ekonomik temelini yaratmaktadır. Ve sömürge ve yarı-sömürge halklarda da kapitalizmin vahşi pençeleri altında sancılı bir şekilde çöken ev iktisadı ve aile de aynı şekilde devrimcileştiricidir, çünkü bununla eski ve herşeyden önce kadınları bir ev hayvanı derekesine aşağılayan ideolojilerin dayandığı temeller yıkılmaktadır.
Cinsler arasındaki sosyal ve cinsel ilişkileri belirleyen, anne-babalar ile çocuklar arasındaki bağları tanımlayan “Yapmak zorundasın” yazan kara tahtalar parçalanıp dökülmektedir. Kapitalist ülkelerdeki en mide bulandırıcısından kirli evlilikler, aile trajedileri, bir yandan burjuva şerefliliği taslanırken diğer taraftan yapılan fuhuş ve cinsel taşkınlıklar, bebek ölümleri, ürkütücü boyutlarda başıboş bırakılan çocuk sürüleri ve gençlik çeteleri avaz avaz yeni toplumsal yaşam biçimlerinin gerekliliğini haykırıyor. Evlilik ve cinsellik reformları akımları, kürtaj yasağı ve cezasının kalkması için mücadele, doğumlardaki düşüş ve “doğumkontrolü”ne dair hızla yayılan hareket, diğer kelimelerle yeni-maltüsçülük ve yine eğitimin içeriği, biçimi, karakteri ve hedefini şu ya da bu ölçüde derinlemesine reformdan geçirme eğilimleri kürsü buluyor. Tüm kapitalist devletlerde ve hatta Doğuda örgütlü kadın kitleleri erkek cinsiyle tam sosyal eşitlik için mücadele ediyorlar. Sınıf yoldaşlarıyla birlikte ekonomik ve siyasi mücadelelere atılan, burjuvazinin sınıf devletine, burjuva toplum düzenine karşı ilerleyen proleter ve emekçi kadın ordusunun sayısı giderek artıyor ve bilinçleniyor. Çin’de işçi ve köylü kadınlar devrimci harekete katılıyorlar.
Ve burjuva toplumu ile sosyalizmi inşa etmeye koyulan proletarya diktatörlüğü devletinin bu görüntüler ve sorunlar karşısındaki tavrı ne kadar farklı! Birinde geçmiş ayakta tutulmaya, içi geçmiş ve çürük olan korunmaya çalışılıyor; çünkü onun içinde “aile hukuku” işliyor ve yaşayan insanlardan çok cansız mülkün iktidarını maskeliyor. Anne ve çocuk korumanın artık ertelenemez olduğu yerde bu ancak bir sadaka şeklinde oluyor. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan burjuva demokrasilerinde de cinslerin yasa önündeki formal eşitliğinin toplumsal pratiğe dönüşmesine karşı açık ve gizli direniş sözkonusu. Buna karşın Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği’nde sovyet iktidarının ülkenin en doğu sınırına dek kadının yasal haklarının tüm sosyal alanlarda gerçekleşmesi için samimi çabası duruyor. Kültürel gerilik ve yoksullukla kıyasıya mücadele edilerek, kadınların ev içi iktisadi yükünü üzerinden alan, annelik görevlerini hafifleten çok sayıda yeni ve kendini yenileyen sosyal enstitüler kuruluyor. Kadın ile erkeğin sevgi birliklerinde kadının ve çocuğun haklarını koruyan yeni sosyal yaşam biçimlerini oluşturmak için coşkulu bir arayış ve dikkatle yaklaşım var. Yeninin hukuki olarak saptanması, bireylerin özgürlüğü ile bireylerin sosyal dayanışma ve sorumluluk bağları arasında kesin ayrımın tanımlanmasında arayış ve dikkatle yaklaşım var.
Taslakta, milyonları kapsayan ve birçok başka tarihsel gelişmelerle karşılaştırıldığında tek tek bireylerin yaşamına çok daha hassas, birçok halde yokedici biçimde yansıyan bu yeni oluşumdan, kısmen hala kaotik olan bu yaşamdan eser yok. Bu alanda da, Sovyetler Birliği içinde ve dışında, dünya komünizminin devasa tarihsel denemesinin gerçekleştiği, gelişmenin iç ve dış çelişkilerinin karmakarışık olduğu ve bunun henüz tamamlanmadığı tartışmasız gerçektir. Ama bu, taslağın eğildiği, teorik ve pratik sonuçlar çıkardığı sosyal yaşamın diğer alanlarında gerçekleşen yokoluş ve yeni oluşum için de geçerli değil midir? Benim görüşümce, komünist bir program yukarıda kısaca aktardığım altüstoluş sürecine tavır takınmaktan geri duramaz, “diyalektik materyalizmin devrimci yöntemini uygulayarak” cesaret ve soğukkanlılıkla neyin yokolup gitmekte olduğu ve neyin yükseldiğini tespit etmek, şimdiden görülebilen ve içinde doğal olanla kültür olanın sıkıca iç içe geçtiği gelişme eğilimlerinin yönünün ve hedefinin ne olduğunu tespit etmek zorundadır. Komünist Enternasyonal’in böylesi bir tavrını yürekten bekleyen, ondan kendi yaşamları için açıklık ve güç kazanmayı uman tam da bütün ülkelerin devrimci gençliğidir. Ve o gençlikle birlikte onları eğiten danışmanları ve arkadaşları da programatik bir tavrın gerekliliğini hissetmektedirler.
Taslağın bu çok geniş ufuklu, karmaşık ve zor soru kompleksine verdiği cevap kadınların eşitliği ve kadınlar arasında çalışmaya ilişkin birkaç geleneksel cümleden ibarettir. Hatta açıkça ortada ve pratikte acil olana bile değinmiyor: Kadın kitlelerinin proletaryanın devrimci sınıf mücadelesine katılmasının önemi ve bundan çok daha fazla olmak üzere dünya komünizmi için sosyalist inşa çalışmasına katılımının önemi. Kadın kitlelerinin sınıf mücadelesinin göbeğinde görünür olmasının bizzat kendisi büyük bir parça devrimdir. Bunu görmezden gelen taslak, proletarya diktatörlüğüne ve sosyalist inşaya erişmek için çok sayıda kadının kanını da emen topraklarda yazıldı. Kadınların örnek sunan, fedakar ve cesur mücadelelerinden, Sovyet devletini komünist bir topluma dönüştürmek için sovyetlerde ve tüm örgütlerde ve sosyal kuruluşlarda yorulmak bilmez özverili çalışmalarından tek kelime yok!
Komünistlerin iktidarı ele geçirme dönemi ve kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemindeki talepleri arasında kadın cinsine ilişkin bir tek talep bile yeralmıyor. Ne tam yurttaşlık ve kamu hakları talebi, ne de kadın işçilerin yasal korunması, anne, bebek ve çocuğun sosyal korunması talebi yeralıyor. “Strateji ve taktik” bölümünde komünist partilerinin devrimci kitlelerin toparlanması ve eğitilmesi bölümünde sadece işçi ve köylü kadınlardan bahsediliyor. Halbuki, istatistikler gösteriyor ki, en sanayileşmiş ülkelerde bile işçi kadınlar kadın proleterlerin küçük bir azınlığını oluşturmaktadırlar. Dahası, bütün kapitalist ülkelerde iktidarın ele geçirilmesi mücadelesinde tayin edici öneme sahip sanayi alanlarında –maden, rafineri, demiryolları ve saire– işçi kadınlar ya hiç yoktur ya da önemsiz sayıdadır. Fakat, tecrübe gösteriyor ki, işçilerin eşleri olarak kadınlar bu ve diğer sanayi kollarında erkeklerin en cesur mücadele arkadaşlarıdır ve onların tavırları birçok durumda grevlerin ve hareketin gelişmesi ve karakterinde tayin edici olmaktadır. Bunun klasik örneği İngiltere’de genel grevde madenci eşlerinin kahraman direnişidir. Taslak köylülerle birlikte şehir küçük burjuvazisini de ittifak gücü olarak kazanmanın gerekliliğini kabul etmişken, peki işçi eşleri kadınlarla birlikte küçük ve orta burjuvazinin ev kadınları dünya devrimi ordusundan niye dışlansın? Emperyalizme karşı mücadele cephesinde, rasyonalleşmeyle birlikte kadın hizmetlilerin sayısının işçi kadınlardan daha fazla arttığı da dikkate alınmak zorundadır. Almanya ve Kuzey Amerika Birleşik Devletleri istatistikleri devrimci sanayi proletaryasını mücadele ve zafer için harekete geçirmekten vazgeçemeyeceği büyük emekçi grupları içindeki bu olguyu kanıtlıyor.
Komünist partilerinin bir bütün olarak kadın proletarya ve emekçi kadın tabakaları arasındaki “sistemli çalışmasında” tayin edici ilke şu olmalı: Emperyalizme karşı mücadele cephesinin ve sosyalizmin inşası için emek cephesinin en büyük ölçüde genişletilmesi ve bunlarla birlikte eylem gücünün ve genişletilmesi ve yükseltilmesi. Programımız, geniş kadın kitlelerinin katılımının devrim güçleri için salt nicel bir artış değil, aynı zamanda kalite olarak zenginleşmesi olduğunu değerlendirmek zorundadır. Kadın erkeğin kötü bir kopyası değildir, kadının insan olarak kendi özelliği ve değeri vardır ve bunlarla mücadele ve inşa çalışmasına katılır; ve çoktan beri zincire vurulmuş enerjisi özgür gelişme olanağı bulduğunda mücadeleyi ve inşayı geliştirecektir. Bu nedenle “Komünist Enternasyonal’in nihai hedefi, dünya komünizmi” bölümünde, özel mülkiyetin ortadan kalkmasıyla birlikte diğer şeylerin yanısıra cinsler ve nesiller arasındaki iktisadi ve sosyal zıtlığın da ortadan kalkacağı tespitinin yeralmamasını eksiklik olarak görüyorum. Bununla birlikte dünya komünizmi kültürünün de büyük bir zenginliğe kavuşacağı daha fazla vurgulanmalıdır. Bu bağlamda taslağın bir başka eksikliği şu: Taslak, uygulamalı modern bilimler temelinde yüzlerce milyon Doğu halklarının ve bunlarla birlikte Doğu kadınlarının çok eski zamanlardan beri zincire vurulmuş yetenekleri ve güçlerinin özgürce gelişme imkanı bulmasının, canlı, gelişmeye açık değerlerinin ve kültürlerinin genel kültür mirasına eklenmesinin Komünist insanlık ailesinin çokyönlülüğü ve zengin kültürü açısından ne anlama geldiği konusunda birşey söylemiyor. (…)