Türk hakim sınıflarının ve faşist diktatörlüğün en yaygın kullandığı ideolojik silahlardan birisi de milliyetçiliktir. Hakim sınıflar aslında sınıf çıkarlarını en iyi bilen, sınıf çıkarlarını gayet iyi gözeten, her adımlarında sınıf çıkarlarını gözbebeği gibi koruyan toplumsal tabakayı oluştururlar. Fakat kendi sınıf çıkarları toplumdaki çok küçük bir kesimin sınıf çıkarlarına tekabül ettiğinden ve kendi sınıf çıkarlarını korumak ve geliştirmek ancak toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan kesimin, emekçi sınıfların sınıf çıkarlarına karşı mücadele ile mümkün olduğundan, hakim sınıflar açık bir biçimde sınıf kavramına, sınıf çıkarlarına sahip çıkmaz, çıkamaz. Bunu dolaylı bir biçimde yapmak işlerine daha iyi gelir. Bu yüzden sömürücü sınıflar “sınıflarüstü” kavramlara, örneğin din, millet, ulus, aşiret vb. kavramlara sahip çıkarlar. Bu tür “sınıflarüstü” kavramlara sahip çıkarken kendi sınıf çıkarlarını sanki tüm din topluluğunun, tüm milletin çıkarları gibi ambalajlayıp öyle satışa çıkarırlar ki, emekçi sınıflar da sömürücü sınıfın çıkarlarını kendi öz çıkarları gibi üzerlenebilsin, emekçi sınıflar hakim sınıfların sınıf çıkarları için harekete geçirebilsin.
Türk hakim sınıfları “sınıflarüstü” kavramların, bu kavramların içeriği ile oluşturulmuş ideolojilerin emekçi sınıflar tarafından sahip çıkılması, üzerlenmesi amacı ile sürekli ve sistemli olarak çalışırlar, dinin ve milliyetçiliğin yaygınlaştırılması için hiç bir masraftan kaçınmazlar. Tüm medya araçları, eğitim ve öğrenim kurumları, yasalar ve mahkemeler, dernekler vb. vd. “sınıflarüstü” uyuşturucuları yaymak için harekete geçirilir. Bu alanda özellikle işçi sınıfının sınıf örgütleri olan sendikalara hakim sınıflar özel önem verirler.
Kural olarak “işçi” statüsünde olanların oluşturduğu ve biraraya geldiği sınıf örgütleri olan sendikalar sınıf bileşimleri bakımından hemen hemen tümüyle saf sınıf örgütleridir. Bu tür bir sınıf örgütünde bir araya gelmiş geniş işçi kitlelerinin kendi sınıf çıkarları etrafında birleşip burjuvazinin, sömürücü sınıfların sınıf çıkarlarına karşı mücadeleye atılmamaları için işçilerin ideolojik olarak köreltilmeleri, din ve milliyetçilik zehiri ile avutulmaları mutlak gerekliliktir. Bu nedenle sendikaların yönetimine, işçilikten gelseler bile kazançları, yaşam tarzları ve ideolojileri ile işçilikten uzaklaşmış, burjuvalaşmış bir tabakanın getirilmesi, bu tabakanın sürekli olarak yönetimde kalmasının garanti altına alınması tayin edici bir öneme sahiptir. Sendika yönetimini elinde bulunduran ve her bakımdan burjuvalaşmış bu “işçi aristokrasisi” gönüllü olarak Türk burjuvazinin “sınıflarüstü” ideolojik silahlarına sahip çıkar, onları isteyerek ve bilerek yaygınlaştırır. İşte bu yüzden bugün Türkiye’deki sendika yönetimlerinin ezici çoğunluğu “sınıflarüstü” kavramların, kitle uyuşturucusu silahların, özellikle de “milliyetçilik” kavramının en ateşli savunucularından birisidir.
Burjuvalaşmış sendika yönetimlerinin “milliyetçilik” ideolojisini yaygınlaştırmada kullandıkları dil ve araçlar, özel siyasi yapılarına göre çeşitlilik göstermektedir. Türk-İş ve ona bağlı sendikaların ezici çoğunluğu daha açık ve net “milliyetçilik” kavramına sahip çıkarlarken, Hak-İş dinle, ümmetçilikle kaynaştırılmış bir milliyetçilik ideolojisini savunmakta, DİSK ise milliyetçiliği “çağdaş bir sınıf sendikacılığı” düşüncesiyle harmanlamaktadır. Bu üç sendika konfederasyonu ve bunlara bağlı sendikalar “milliyetçilik” silahını, zehirini biraz farklı ambalajlarlar. Öyle ya, “serbest piyasa ekonomisi”nde aynı malı farklı imiş gibi allayıp pullayıp satışa çıkartmak satışı artıran önemli bir etkendir! Hatta bu üç konfederasyon aslında “milliyetçilik”, yani hakim sınıfların çıkarları etrafında birleşmelerine rağmen “işçi sınıfından”, “işçi sınıfının çıkarlarından” bile bahsederler. “İşçi sınıfının çıkarları” dedikleri yerde bile allayıp pullayıp sattıkları malzeme Türk hakim sınıflarının “milli” çıkarlarıdır.
“Milli çıkarlar” (burjuvazinin çıkarları) toplu sözleşmelerde işçi sınıfının reel ücretlerinin düşürülmesini gerektiriyorsa sendika ağaları hiç çekinmez imzayı basarlar. “Milli çıkarlar” (burjuvazinin çıkarları) sözkonusu oldu mu, işçi sınıfının çıkarlarına karşı ağır bir saldırı olsa da sendika ağaları “sükunete”, “iş barışına” çağrı yaparlar. “Milli çıkarlar” (burjuvazinin çıkarları) sözkonusu oldu mu işçi sınıfını cepheye sürmekten, burjuvazinin cephaneliği olarak kullandırmaktan çekinmezler.
Tüm bu gerçekleri sendika ağalarının siyasi tavırlarında tek tek görmek mümkündür. Örneğin bu yılki kamu işyerlerinde imzalanan toplu sözleşmeler, işçi sınıfının zaten çok geri olan yasal haklarına saldırı olan yeni iş yasası konusunda sendika konfederasyonlarının sessiz kalmalarında ya da Irak’a karşı düzenlenen ve Türk hakim sınıflarınının da içinde yer almaya can attıkları saldırıdaki tavırlarında görmek mümkündür.
Sendika ağalarının burjuvazinin ve faşist diktatörlüğün “milliyetçilik” silahına sarılmalarının nedeni gayet açıktır. Bunlar işçi örgütlerinin başına çöreklenmiş olsa da işçi sınıfından yaşam tarzları, kazançları ve dolayısiyle de ideolojileri ile tamamen uzaklaşmış, burjuvalaşmış bir kesimdir. Bu nedenle sendika ağalarının da savunduğu burjuva ideolojisi, onun kopmaz bir parçası olan milliyetçilik kendi sınıf ideolojisidir. Bu yüzden sendika ağaları dört elle sınıflarüstü kavramlara, “din”, “milliyetçilik” silahlarına sarılır. Üstelik Türk hakim sınıflarının ve onun sendika yönetimlerine çöreklenmiş sendika ağalarının savunduğu ve uyguladığı milliyetçilik şovenist bir karektere de sahiptir. “Türk milliyetçiliği” zehiri yalnızca Türk milletinden emekçilerin sınıf çıkarlarını görmesini engellemekle, Türk ulusundan işçi sınıfı üzerindeki sınıfsal baskının devamını ve sağlamlaştırılmasını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda Türk olmayan ulus ve milliyetlerden işçilerin ve diğer emekçilerin üzerinde sınıfsal baskının yanısıra bir de ulusal baskının devam etmesine ve sağlamlaştırılmasına; Türk şovenistlerinin Kıbrıs’ta, Irak’ta vb. yayılmacı emellerinin yaygınlaştırılmasına da hizmet eder. Türk hakim sınıflarının ulusal imtiyazları şovenist bir milliyetçilikle Türk ulusundan işçilere sunulur, şovenist Türk milliyetçiliği sanki Türk ulusundan işçilerin çıkarlarını koruyan ideoloji imiş gibi yutturulmaya çalışılır. Sendika ağalarının birçoğu Türk hakim sınıflarının çıkarları ile kendi çıkarlarını özdeşleştirdiklerinden Türk şovenizminin gönüllü çeteciliğini yaparlar.
Milliyetçilik ve şovenizm
sermayenin,
Enternasyonalizm işçi sınıfının sloganıdır!
İşçi sınıfının kendi sınıf çıkarlarına sahip çıkmasının ön şartı, sınıf çıkarlarına yabancı, ona karşı ve başka sınıfların çıkarlarının ifadesi olan kavramlardan ve bunlara bağlı içerikten kendini mücadele içinde arındırmasıdır. “Din”, “milliyetçilik” işçi sınıfının avutulmasında en yaygın olan ve en fazla taban bulan ideolojilerdir ve bu anlayışlara karşı mücadele her zaman canlı, sürekli tutulmak zorundadır.
Denilecektir ki, “fakat bir ülkenin emperyalist devletler tarafından ekonomik, mali, siyasi, askeri vb. baskı altında tutulduğu, bağımlı hatta sömürge hale getirildiği şartlarda ister istemez farklı sınıflar ortak çıkarlarda, “milli çıkarlarda” birleşmek zorunda kalırlar, ortak mücadeleye atılırlar. Örneğin emperyalist büyük devletlere bağımlı Türkiye’de böyle bir “ortak çıkar” yok mudur? Örneğin, sömürgeleştirilmiş, milli hakları ellerinden alınmış Kürt ulusunun burjuvalarının ve işçilerinin ortak “ulusal” çıkarları sözkonusu değil midir?”
Emperyalist büyük devletlerin Türkiye’yi ekonomik, mali, siyasi vb. olarak bağımlı hale getirmelerinin en fazla savunucuları ve taraftarları olan; emperyalist devlet ve tekellerin çıkarları ile kendi çıkarlarını birleştirmekten muazzam kârlar kazanan, bu güçlerle kader birliği yapan bizzat Türk burjuvalarıdır. Çünkü onlar Türkiye’deki emperyalist sömürü ve talan sayesinde çok daha büyük çıkarlara daha kısa zamanda ulaşacağını görmektedirler. Türk milliyetçiliği ve Türk şovenizmi aynı zamanda emperyalizme bağımlılığın, emperyalizme uşaklığın, emperyalist sistemle iç içe olmanın ideolojisidir.
Ne zaman emperyalist efendiler Türk hakim sınıflarının hak ettiğini tasarladığı payı vermezse, o zaman Türk hakim sınıfları milliyetçilik silahını öne sürmekte, emekçileri ve işçileri “milliyetçilik”, “milli çıkarlar” adına koyun sürüsü gibi harekete geçirmeyi düşünmektedir. Üstelik sürekli olarak “milliyetçilik” zehiri ile uyutulmuş işçiler ve emekçiler Türk burjuvazisinin başka ülkelerin burjuvaları ile ciddi çatışmaya giriştiğinde çok daha kolay cepheye sürülme imkânını da vermektedir. Türk burjuvaları aynı zamanda “milliyetçilik” zehirini T.C. sınırları içinde de ulusal hakları ellerinden alınmış, sınıf baskısı yanısıra ulusal baskı altında tutulan Türk olmayan milliyetlerden işçilere ve emekçilere karşı Türk ulusundan işçi ve emekçileri düşman etmek amacı ile de kullanmaktadır.
Hangi milliyetten olursa olsun tüm işçilerin savunacağı başka bir ideoloji, başka bir kavram vardır: Bu da tüm milliyetlerden ve tüm ülkelerden işçileri gerçek sınıf çıkarları temelinde ortak bir sınıf cephesinde birleştirmeye muktedir ENTERNASYONALİZMdir. Türkiye’de işçi sınıfı ve sendikal hareket içerisinde tutarlı bir sınıf politikası yürütmenin en önemli, en başta gelen önşartlarından birisi, her türlü milliyetçilik ideolojisine, fakat her şeyden önemlisi, egemen ve en yaygın milliyetçiliğin ideolojisi olan Türk milliyetçiliğine (şovenizmine) karşı mücadele etmektir.
17 Ekim 2003 •