PROL (AHMET ZEKİ ÇİMEN) YOLDAŞIMIZ, ÖLÜMÜNÜN 10. YILDÖNÜMÜNDE ANISINA YAPILAN BİR TOPLANTIYLA ANILDI!
Bundan 10 yıl önce, 17 Şubat 1993’te, öncü yoldaşlarımızdan PROL’ü (Ahmet Zeki Çimen yoldaşı) geçirdiği bir kalp krizi sonucu yitirdik. O günden sonraki mücadelemizde de hep bu güzel yoldaşı yaşattık, yaşatmaya çalıştık.
Onu tanıyanların, sürekli onu ağzında sigarasıyla, esprileriyle, toplantılardaki kulis faaliyetleriyle, bir anlamda ayrı toplantısıyla hatırladığı yoldaşımızı ölümünün 10. yıldönümünde yaptığımız bir toplantıyla andık.
16 Şubat 2003’te yapılan toplantıya yoldaşları, arkadaşları, tanıyanları ve mücadelesini ve yaşamını merak edenler katıldı. Ayrıca toplantıya sevgili eşi ve kızı da katıldı. Toplantıya katılım 100 kişi civarındaydı.
Toplantıda yoldaşları tarafından hazırlanan, yaşamı ve mücadelesinin anlatıldığı bir yazı okundu. Toplantıya katılanlar onunla ilgili anılarını anlattılar. Anılar o kadar fazla ki, onları bir toplantıya sığdırmak mümkün değildi. Bu nedenle toplantıda anıların sadece bir bölümü anlatılabildi.
Toplantı katılanların hep birlikte Enternasyonal’i söylemesiyle son buldu. Ertesinde ise hep birlikte türküler ve marşlar söylendi. Ayrıca onun döneminin şarkı ve türküleri ve onun sevdiği şarkılar birlikte söylendi.
Toplantıya “Herşeye Rağmen” dergisi ile ATİF adına birer mesaj sunuldu.
— Kuzey Kürdistan-Türkiye işçi sınıfının ve ezilen halklarının her türlü sömürü ve baskıya karşı sürdürdüğü mücadeledenin öncülerinden olan PROL’ümüz Bolşevik mücadelede yaşıyor, yaşayacak!
— Ahmet Zeki Çimen yoldaş ölümsüzdür!
18 Şubat 2003
Toplantıya katılan bir
Bolşevik Partizan okuru •
AÇILIŞ KONUŞMASI…
Değerli yoldaşlar,
arkadaşlar, dostlar…
Bugün burada bundan on yıl önce sevimsiz bir
kış günü aramızdan ayrılan yoldaşımız,
ağabeyimiz, kardeşimiz, arkadaşımız, can
dostumuz Zeki Çimen’i anmak için toplandık.
Aramızda onun sevgili eşi ve sevgili kızı da var.
Çoğumuz onu Proleter, ya da kısaca Prol olarak tanıdık. O bizim Prol’ümüzdü.
Proleter ismi ona her bakımdan yaraşan bir isimdi. O hem sınıf kökeni, hem sınıf konumu, hem de dünya görüşü ve siyasi düşünceleriyle tam bir işçiydi, proleterdi. O, Türkiye’de ilk gençliği ve askerliğin ertesinde 1965 yılında Almanya’ya işçi olarak geldi. Almanya’da inşaat ve metal sektöründe kesintisiz 16 yıl işçi olarak çalıştıktan sonra, 1981’de Parti içindeki gelişmelere bağlı olarak ona duyulan ihtiyaç ve verilen görev nedeniyle işsizliğe çıktı. 1981’den itibaren ölene dek kesintili olarak, yine işçi olarak çalıştı.
1960’lı yılların sonunda ’68 hareketinin etkileri Almanya’ya ve Türkiye’ye ulaştığında o önce genel devrimci saflarda, daha sonra da bilinçlenmesine bağlı olarak ML saflarda yerini aldı.
1982 yılında, Bolşevik Partinin ilanı döneminde yapılan bir soruşturmaya verdiği cevaplarda o kendi gelişimini şöyle değerlendiriyordu:
“Aşağı yukarı 68’den bu yana sol hareketle dirsek teması içindeyim.
Çok çocuklu bir işçi ailesinden gelmem hasebiyle çevremdeki zenginlere karşı kıskançlık ve bilinçsiz bir kinle büyüdüm. O sıralar liseye giden öğrenciler arasında Nazım’ın bazı şiirleri teksir edilen kâğıtlardan okunuyordu. Aralarında tanrının varlığı yokluğu tartışması –yüzeysel de olsa– ateşli bir tartışma olarak yürüyordu. Bu bende evimizdeki tutucu yapıyla çelişmelerin yavaş da olsa su yüzüne çıkmasını beraberinde getiriyordu. Onbeş yaşıma geldiğimde allahsız olup çıkmıştık. Pederim beni defalarca afaroz ederek, adımı “Hristo” olarak değiştirmem gerektiğini bile söylemişti. Bir defasında iyi laf eden birini bulup getirerek “tanrısızlığın kötülüğü” konusunda özel telkin seansı bile ayarladı zavallı… Heyhat, direnmemi kıramadılar.
Delikanlılık döneminde ülkenin fakirliği konusunda düşünceler filizlenmeye başladı. DP iktidarının son yıllarında ateşli bir CHP’ci olup çıktım. Bu dönem yüksek öğrenim gençliğinin hareketleri beni reformist yöne doğru çekmeye başladı. 27 Mayıs darbesinde darbecileri haklı görüp destekliyordum. O sıralarda askere alınarak güneydoğuya tayin edildim. Kürtlerin acınacak durumunu görünce onlara “neden bu devlete isyan etmiyorlar?” diye kızmaya bile başladım. Eğitimden geçtiğimiz günlerde yedeksubay öğretmenlerin tertiplediği bir yürüyüşü haber alan tugay komutanının birliğe “alçaklar, vatan hainleri, komünistler” diye bağırması, gayet haklı ve maaşların azlığıyla ilgili bir yürüyüşe paşaların tahammülsüzlüğünü gösteriyor ve bende “hak istemek komünistlikse, ben komünistim arkadaş” düşüncelerinin gelişmesine yol açıyordu. O komutanın sözleri komünizme olan ilgimi oldukça arttırdı diyebilirim. Cumhuriyet’te çıkan kimi yazıları, bu arada Çetin Altan’ı daha başka türlü, bir tiryakiliğe varan bir iştiha ile incelemem o döneme rastlar. Vietnam savaşının getirdikleri beni iyice sola çekmeye başladı. Yavaş bir tarzda o yıllarda ortaya çıkan TİP’in görüşlerini benimsiyordum. (…)
1965 yılında işci olarak yurtdışına çıktım. Almanya’ya gittim. Büyük bir firmada çalışmaya başladım. Maksadım bir kitapçı dükkânı açacak kadar bir sermayeyi biriktirebilmekti. Olmadı. Birahanelerde, sohbetlerimizde sosyalizmin meziyetlerini ileri saydığım kişilere anlatarak oyalanıyordum. Deniz Kavukçuoğlu ile tanışıp diğer birkaç arkadaşla Türkiyeli Devrimciler Halk Ocağı’nı kurana dek ‘çalışmam’ ve gelişmem işte böyle oldu. Aydınlık dergisi etrafında kolları sıvadık.”
Prol, solculaştığı bir ilk dönem ile ilgili anlattıklarından da görüleceği gibi, solculuğa sınıf konumu ile yüreğiyle yaklaşmıştır. “Eğer hak aramak komünistlikse, o zaman ben komünistim vesselam” diyen biridir Prol. Sınıf konumu, sınıf bakış açısı, sınıf yaklaşımı onu solcu yapan unsurlardır. Onun solculuğunda bir paşanın şahsında somutlaşan burjuvazinin nefret dolu, salakça antikomünizmi de tetikleyici olmuştur.
O bu ilk dönemi konusunda yazdıklarından görüleceği gibi, hayata iyimser ve ironik yaklaşmasını bilen bir insandı. Kendisini allahsızlıktan döndürmek için seanslar düzenleyen ‘zavallı’ pederi hakkında söyledikleri, onun kendinden başka düşünenlere de nasıl bir ironik sevecenlikle yaklaştığını göstermektedir. Anlamaktadır pederini, ama yanlışlığı konusunda da kesindir.
Prol başlangçta o dönemin bütün solcuları gibi, önce “devrimci, sosyalist, komünist” olmuş, ondan sonra komünizmi süreç içinde, örgütlü çalışmaya girdikten sonra öğrenmeye başlamıştır.
Yurtdışında ilk karşılaştığı ve kendine yakın bulduğu çevre o zamanın PDA’sı olmasa, başka bir grup olsa idi, büyük ihtimalle o grupla hareket ederdi. Çünkü o dönemin örgütsüz bütün sol/devrimci/sosyalistleri gibi o da örgüt arayışı içindeydi.
Fakat Prol, onun işçiliğinden gelen alışkanlıkla, yaptığı işi tam yapardı. Onun “Aydınlık dergisi etrafında kolları sıvadık” tespiti, onun işten artan hemen tüm zamanını İşçi-Köylü gazetesi satışı, eylemlere katılma, daha sonra Şafak gazetesi dağıtımı, işçi ve öğrenci derneklerinde İK-Aydınlık görüşlerinin propagandası için kullanması biçiminde anlaşılmalıdır. Prol’ümüz bu arada evlenir de. Fakat onun için devrimci faaliyet en az mutlu bir yuva kadar önemlidir. Elinden geldiğince, tatlı dille bu ikisini birleştirmeye çalışır. Bunu başarır da. Doğan kızının adı, o dönemde Aydınlık çevresinde doğan pekçok çocuğunki gibi Şafak olur tabii ki.
Aydınlık içindeki faaliyetlerde Prol yurtdışında çalıştığı bölgede dayanılan esas kadrolardan biridir. Bu arada Aydınlık’ta bilinen gelişmeler olur. TİİKP içinden İbrahim Kaypakkaya önderliğinde bir grup ML ayrılarak, TKP/ML’i kurarlar. Bu gelişmelerden yurtdışındaki ‘normal’ kadroların haberi 1974 ortalarında olur.
Bu gelişmeleri de Prol adı geçen yazısında kendi üslubuyla şöyle anlatır:
“TİİKP’de olduğumdan, İK’nın görüşlerini öğrenir öğrenmez, TKP/ML saflarında yerimizi alarak bilhassa Sıksaç’ın marifetiyle den den içinde likidatörlüğe başladık. (Burda Prol’ün yine kendine has ironisiyle Sıksaç dediği, geçenlerde yitirdiğimiz ‘Kel’imiz Ali Yavuz Çengeloğlu’dur. O sözü geçen dönemde Prol’ün çalıştığı bölgede faaliyet yürütüyordu.) Meğer çoğunluk da bizim gibi düşünüyormuş. Şafakçıların hesabını görmek zor olmadı.”
Burda da yine onun onu tanıyanların yakından bildiği ironisini, alçakgönüllülüğünü, işleri abartmama tavrını görüyoruz. O revizyonistleşen TİİKP’den ayrılıp, TKP/ML’e geçiş öyküsünü, kavgalı gürültülü, bir buçuk yılı aşkın mücadele dolu bir macerayı dört satırda anlatıyor. ML olarak değerlendirilen partiye geçiş sürecini “likidatörlüğe başlama” diye adlandırabilecek kadar kendinden emin. Ve yürüttüğü mücadeleyi ve kendi payını yokmuş gibi gösteren bir alçakgönüllülük içinde.
O bu tavrını hep sürdürdü.
1975–1978 arasında, TKP/ML’in bölgesel döneminde yurtdışında önemli görevler üzerlendi. Birinci Konferans ertesinde, TKP/ML içinde YD Bölge örgütünde, en üst kademede yer aldı. O bu kademe içinde yürüyen tartışmalarda, bolşevik çizginin yaratılmasına, proleter sınıf tavrıyla hiç de küçümsenmeyecek katkılarda bulundu. Toplantılarda çok fazla konuşmazdı, ama aralarda, ağzından hiç eksik etmediği sigarasıyla söyleyeceğini söylerdi. Biz bu seanslara “şimdi Prol’ün toplantısı başlıyor” derdik. Bu toplantılarda söz alıp konuşmama, ve fakat aralarda sohbet tavrı, kimi açık toplantılarda bazen ara verilmeden de, salon dışında ikinci bir toplantı varmış havası yaratırdı. Onun sohbetine doyum oymazdı. Hoş konuşurdu. Boş konuşmazdı.
Toplantılarda doğrudan fazla katkısı olmadığı ve yazı yazma konusunda da gayet tembel ve isteksiz olduğu için, kimi zaman “yahu, benim burda olmamam lazım” gibi tavırlar takındığı olurdu. Ama yoldaşları ona onun örgütün Prol ruhu olduğunu ikna edici bir şekilde anlatırlar, anlamazsa, görev vererek işi çözerlerdi.
Prol görev adamıydı. Hiçbir zaman öne çıkmaz, önde görünmekten hoşlanmazdı. Fakat verilen görevden kaçmazdı.
Prol, TKP/ML’in ikinci konferansı öncesinde, parti içinde yürüyen tartışmalarda, bolşevik çizginin mimarları içinde yer aldı. Bu çizginin bulunduğu alanda savunulması ve yaygınlaştırılmasında da birinci derecede rol oynadı. O İkinci Konferans için delege seçimlerinde üç yurtdışı delegesinden biri olarak seçilerek, TKP/ML İkinci Konferansına katıldı. Konferansta, sigara aralarında adeta kendi özel konferansını yaptı. Ne yazık ki, menşevik fraksiyon, yd. görüşlerinin “troçkist, dogmatik-revizyonist” vs. olduğu konusunda –bu görüşlerin ne olduğunu bile bilmeden– kendini inandırmış, imanlı bir tavır içindeydi. Bolşevik delegelerin çabaları fayda etmedi.
Daha konferans sırasında yurtdışına gönderilen haberci ve görevliler ile başlatılan bir darbe harekâtıyla yd.daki bolşevikler tasfiye edilmeye kalkıldı. Her ne kadar bu darbenin başını çeken beyler sonradan devrimden vazgeçtilerse de, hatta bir bölümü poliste bülbül kesildiyse de, o zaman hızlı halk savaşı çığlıklarıyla yd.daki kitlelerin çoğu menşevik çizgi peşine takılabildi.
Prol bu dönemde yd.da Bolşevik saflarda kalan ve gerçek Bolşevik Parti inşası görevine sarılan gerçek komünistler arasında onurlu yerini aldı. Prol sınıf tavrının gereğini yaptı.
Sonraki mücadele döneminde de Prol Bolşevik Parti’nin yaratılmasında canla başla çalıştı.
Kendi bölgesinde kazandığı kimi insanların kendisine takındığı düşmanca tavırları o çocukluk olarak adlandıryor, fazla ciddiye almıyordu. “İşimize bakalım” onun çok sevdiği laflardan biriydi.
O kardeş örgütlerle ayrılık döneminde, daha sonra Müacadele Bayrağı ayrılığı döneminde de saflarını hep doğrudan yana, bolşevizmden yana belirledi.
1990’lı yılların başlarında onda “bensiz de olur”, “artık yavaş yavaş kenara çekilmek, gençlere yolu açmak gerekir” düşünceleri gelişmeye başladı.
Yoldaşları yine kendini iknaya çalıştılar, üzerindeki kimi ağır görevleri eksiltmeye çalıştılar. Fakat Prol’ümüz ısrarla, dinlenme zamanının geldiğini söylemeye başlamıştı.
Sonuçta, kendisinin verilecek tüm görevleri yapacak durumda olmadığını, böyle birinin parti üyeliğine layık olmayacağını söyleyerek, parti üyeliğinden istifa etti.
İstifası hiçbir şekilde partiden, devrimden kopma, onlara sırtını çevirme vb. anlamında bir edim değildi. O istifası ertesinde de elinden geldiğince partiye destek olacağını bildirdi ve destek oldu. Tam bu döneme onun kalp krizi rastladı. Gördük ki, Prol’ümüz sağlık sorunları yaşıyor. “Dinlenme” istek ve taleplerini sağlık durumu dayatıyor. Yoldaşları bu durumda ona “Senin şimdi bir tek görevin var. Sağlığına dikkat et. Yeniden sağlığına kavuş” dediler. Kalp krizi ona çok sevdiği ağzından düşürmediği sigarayı da bugünden yarına bıraktırdı. Prol’ümüz belki hayatında ilk kez kendi sağlığına dikkat etmeye başladı. Ama bütün bunlar da fayda etmedi. Yeni bir kalp krizi onu 17 Şubat 1993’te , bundan on yıl önce aramızdan çekip aldı.
Prol’süz on yıl geçti. Dönüp bakıyoruz. Zamanın nasıl çabuk geçtiğine hayret ediyoruz.
Prol 10 yıldır yok. Ama onun bilinçli tüm hayatında uğrunda mücadele ettiği komünizm davası ve onun inşasında yer aldığı, inşasına BÜTÜN ALÇAK GÖNÜLLÜ REDLERİNE RAĞMEN hiç de küçümsenmeyecek katkılarda bulunduğu Bolşevik Parti yaşıyor, savaşıyor. Prol de bu mücadelede var. O bu mücadelede yaşıyor, yaşıyacak…
Prol’e biz bir anıt dikmedik, dikmeyeceğiz… Onun anısına dikilecek en büyük anıt, devrimi zafere götürmek olur… Uzun nefesli devrim mücadelesinde yolunu şaşırmadan devam etmek, bu mücadeleyi zaferle taçlandırmak olur… Biz Prol’ü unutmadık, unutmayacağız… Mücadelemizde ölerek aramızdan ayrılan her yoldaşımızın boşluğunu yeni yoldaşlarla doldurarak yaşatacağız yoldaşlarımızı.
Ölenlerin ardından bizim yaptığımız bir şey var: Onları mücadelemizde yaşatmak…
Prol için en anlamlı anmanın bunu yapmak olduğunu düşünüyor, bunu yapıyoruz.
Şimdi o aramızda yok, ancak resmiyle gülerek bakıyor bize…
Yaşasaydı bilinen ironisiyle, büyük ihtimalle: “Yahu bu kadar abartmayın, anmadan daha önemli işiniz mi yok, ha bir de sigara arası verin” derdi! Ve sonra dışarda kendi toplantısını yapardı.
Ne diyelim? Bizim Prol’ümüz işte böyleydi. Biz onu böyle anımsıyoruz, anımsayacağız.
Bu toplantıya katılan her arkadaşın da kuşkusuz Prol’le birlikte yaşadıkları ve kendi Prol resimleri var.
Şimdi sıra sizde, sizin anılarınzda, sizin Prol resimlerinizde…
Sevgili kadın ve erkek yoldaşlar,
Sevgili kadın ve erkek arkadaşlar;
“Herşeye Rağmen” dergisi adına hepinizi
selamlıyoruz.
Gerçi bir bölümümüz Prol yoldaşı tanımıyoruz. Çünkü henüz genç bir örgütüz.
Sizlerin düzenlemiş olduğu bu anma toplantısına en sıcak ve dayanışmacı selamlarımızı iletmek istiyoruz.
Kalplerimizde ve kafalarımızda daha güzel bir dünya için mücadeleyi taşımaya devam ediyoruz. Öyle bir dünya ki; haklılığın hüküm sürdüğü, özgürlüklerin ve halkların kardeşliğinin içinde olduğu bir dünya… İşte bizler de böyle bir dünya için mücadele ediyoruz.
Düşüncemize göre Prol yoldaş da böyle bir dünya için mücadele etmişti…
Yaşasın enternasyonal dayanışma!
“Herşeye Rağmen” dergisi adına
16.02.2003 •
Merhaba dostlar!
17 Şubat 1993 tarihi bir proleterin bedenen
aramızdan ayrılışının tarihidir. Ona
“Proleter” derken rastgele ya da tesadüfen
söylenmiş bir sıfat değil, O mayasını
genelde dünyada gelişen sosyalist devrim
rüzgârından, özelde ise Tüürkiye
proletaryasının şahlanışı ile özgün bir
coşku yaratan 68 kuşağından almıştır ve daha
sonrası Türkiye devrimci hareketi içerisinde
siyasal alt üst oluşlardan, önder
Kaypakkaya’nın çok haklı olarak söylediği
gibi “Biz Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin
ürünüyüz!” tespitinin komünist bir çizgide
vücut bulmasıyla, Proleter arkadaş da
kendisini bu çizgide ifadelendirmiştir. O
yaşadığı Almanya’da Türkiyeli göçmenlerin
akademik-demokratik sorunlarına ciddi
derecede eğilmiş, onların örgütlü mücadeleye
kazandırılmalarında önder bir rol
oynamıştır. Göçmenlerin sorunlarının
çözümünde örgütlü mücadeleyi esas almış,
bunun gereği olarak ATİF’in kurulmasında
önderlik yapmış kurucuları arasındadır. Uzun
yıllar bu saflarda aldığı görevleri
layıkıyla yerine getirmiş, Stuttgart ve
çevresinde demokratik mevzinin
kitleselleşmesinde emek sahibidir.
O bir devrimcide olması gereken tüm meziyetleri kişiliğinde cisimleştirmiştir. Kitle hareketimizin temel taşlarından biridir. Stuttgart ve çevresinde onunla tanışmış kitlelerde büyük saygınlık uyandırmış, federasyonumuz ATİF’in örgütmesinde kanıyla, canıyla harç olmuştur.
Ey güzel insan! Seni ve senin gibi devrimci kişilikleri demokrasi mücadelesinde gelecek kuşaklara anlatmayı görev biliyoruz. Sınıf mücadelesinin seyri içerisinde kopukluk yaşamış olmamıza rağmen sen doğru bildiğin devrimci çizgide yer almış, ölene kadar da devrimci değerlere sıkı sıkıya bağlanmış bir dava adamıydın. Burada bulunan dostların, dostlarımız var. Ölümünün 10. yılında dostların ve bizler sınıf mücadelesinin teorik, pratik sorunlarıyla karşı karşıyadır. Başını ABD emperyalizminin çektiği bir savaşın arifesindeyiz. Uluslararası emperyalist burjuvazi, başta işçi sınıfı olmak üzere bütün halk katmanlarına stratejik bir saldırı planıyla saldırıyor. “Yeni Dünya Düzeni” ekseninde bugün ABD emperyalizmi başta Irak’a ve daha sonrası stratejik planları dahilinde başka bir çoğrafyadaki emekçi halkları hedeflemektedir. Bu, dünyayı yeniden dizayn etme saldırısıdır.
Evet sevgili dost; bizi dün olduğu gibi bugün de ciddi sorunlar bekliyor. Bugün genel olarak dünyada, özel olarak yaşadığımız coğrafyada yığınların katıldığı antiemperyalist savaşlara karşı aktif mücadele içerisindeyiz. Bu sen ve devrim mücadelesinde aramızdan ayrılmış yoldaşlarımıza ve dostlarımıza sözümüzdür. Aramızdan ayrılışının 10. yılında burada bulunan, seni unutmayan dostlarını da selamlıyoruz.
— Ahmet Zeki Çimen ölümsüzdür!
— Seni demokrasi mücadelemizde yaşatacağımıza söz veriyoruz!
— Emperyalist savaşlara hayır!
— Kahrolsun emperyalizm, faşizm ve her türden gericilik!
— Yaşasın dünya halklarının kardeşliği!
— Yaşasın ATİK-ATİF!
16.02.2003, ATİF