Yerel Seçimler ve Biz…

Yerel Seçimlerin Önemi…

Yerel seçimler geliyor. Türkiye-Kuzey Kürdistan genelinde yerel yönetimler Mart sonundaki seçimlerle belirlenecek. Binlerce belediye başkanı, onbinlerce muhtar, yüzbinlerce belediye meclisi üyesi belirlenecek.

Belirlenecek seçilmişler sayısı açısından bu seçimler en büyük seçimler, genel seçimlerden de önemli seçimler. Fakat Türkiye’nin idari yapısı, yerel yönetimlerin yetki ve görevleri, merkezi yönetim–yerel yönetim ilişkileri bilindiğinde, seçilmişlerin sayısı bakımından "en önemli" olan bu seçimlerin gerçek önemi-önemsizliği çıkar ortaya.

Faşist-Kemalist TC devleti bugün bütün dünya devletleri içinde en merkezi olan devletlerden biridir. Öyle ki atanmış bürokratların yönetimindeki merkezi devlet kurumları, seçilmiş yerel yöneticileri, yerel yönetim organlarını veya yerel yönetim organlarının bir bölümünü gerekli gördüklerinde "azledip", yerine devletin güvendiklerini atayabilirler. Yerel yönetimlerin gelir-giderleri merkezin denetimi altındadır. Mali bağımlılık yoluyla merkezi yönetim, yerel yönetimleri hizmet veremez duruma getirebilir vs. Yani yerel yönetimler üzerinden, devletin merkezi politikası dışına çıkıp merkezi devletten bağımsız, ona rağmen bir siyaset izlemek, yerelde ne kadar güçlü olursanız olun mümkün değildir. Şimdi parlamentoda neredeyse tek başına anayasayı değiştirecek bir çoğunluğa sahip olan AKP hükümeti ile; merkezi devlet aygıtını elinde bulunduran yerleşik Kemalist bürokrat kesim arasında bir iktidar dalaşı yürüyor.

Bu dalaşta AKP kendi iktidar yürüyüşünde güçlenebilmek için devlet yönetiminde merkezin neredeyse sınırsız yetkilerini biraz sınırlama, yerel yönetimlerin yetkilerini biraz arttırma anlamına gelen bir "reform" paketi geçirmeye çalışıyor. Özal döneminden bu yana sözü edilen "Kamu Yönetimi Reformu" yasa tasarısı, bu yasada yapılmak istenenin özüne karşı olan "devlet" gücünün, yani Kemalist bürokratların ve onların Meclisteki temsilcisi konumunda olan CHP’nin müdahaleleri ile kuşa döndürülmüş durumda. Yeni yasa tasarısında yerel yönetimler için öngörülen yetki genişlemesi ve merkez için öngörülen yetki daraltılması olağanüstü sınırlı. Yani yasa çıktığında sonuçta "Dağ fare doğurdu" biçiminde bir yasa olacak. Fakat bu kadarı bile "merkezci"leri kızdırmaya yetti, yetiyor.
Biz yerel seçimlere karşı tavrımızı belirlerken yerel seçimlerde seçilecek olanların yetkilerinin olağanüstü sınırlı olduğunu bilince çıkartmalıyız.
Bunun böyle olduğu bir ülkede, yerel seçimlerde seçim kazanıldığında, merkezden bağımsız bir "yerel yönetim"in ve "yöneticiliğin" mümkün olacağını söylemek, objektif olarak en baştan seçmeni kandırmaktır.

Yerel seçimlerde kazanılacak başarılı sonuçlarla, yerelde merkezden bağımsız bir siyaset yapılabilmesi mümkün değildir. Bu eğer bilinçli yalan değilse, hayaldir.

Yerelde merkezden bağımsız bir siyaset mümkün olmadığı gibi, yerel seçimlerde kazanılacak bir başarının ülkenin genel siyasetinde köklü bir değişikliği beraberinde getirmesi vb. de söz konusu değildir. Çünkü merkezi siyaset yerel yönetimlerde değil, merkezde belirlenmektedir. Bu bağlamda da önemli olan seçimler, yerel yönetim seçimleri değil, genel parlamento seçimleridir.

Seçim Taktiğinde Çıkış Noktaları

Yerel seçimler konusunda devrimci bir taktik önce Türkiye’de yerel seçimlerin bu konumunu dikkate almak zorundadır.

Türkiye’deki durumu dikkate alan bir devrimci seçim taktiği, yerel seçimlerde bu yüzden bu seçimlerin önemini abartan, bu seçimlerle çok şeyler değiştirilebilirmiş görüşlerini yaygınlaştıran bir tavrı reddetmelidir.

Yerel seçimlerin önemi, seçilecekler açısından en çok sayıda seçilen ve adayın katılacağı seçimler olmasındadır. Seçimler dolayısıyla insanların siyasete katılımı bu seçimlerde –kendi yerel dertleriyle de ilgili olarak– çok daha geniş olmaktadır. Bu, bu seçimlerde kitlelere doğru siyasetleri taşımanın, kitleleri bilinçlendirme, onları doğru görüşler temelinde örgütleme faaliyeti için fırsatların yoğun olması anlamına gelir. Devrimci taktik bu fırsatlardan yararlanmayı görev bilmelidir. Seçimlerde amaç, şu ya da bu kuruma girmekten önce, kitlelerin bilinç ve örgütlenme seviyesini yükseltmektir.

Yerel Yönetimde Devrimci Faaliyet Nedir?

Tabii ki, yerel yönetim seçimlerinde, eğer şu veya bu yerel yönetim kurumuna devrimci insanların seçilme imkânı varsa, bu imkânları zorlamak da doğrudur. Yerel yönetimlerde devrimcinin yapacağı şudur: Söz konusu yerelin insanlarının somut sorunlarının (konut, yol, elektrik, gaz, altyapı hizmetleri, okul vb.) onların lehine çözülmesi için sürekli projeler üretmek, bunların gerçekleşmesi için peşini izlemek. Yani somut reformlar için, içinde bulunulan kurumda somut mücadele yürütmek. Yerel yönetime devrimciyi seçip gönderen insanlar, kendilerinin o yerel yönetimde bir avukatları olduğunu bilmeli, her an o avukatlarına ulaşıp onun üzerinden önerilerini yönetim kurulu içine taşıyabilmelidirler. Yerel yönetimde seçilmiş temsilci olarak yer alan devrimci kişi, sürekli olarak kendini seçenlere bilgi vermeli, rapor sunmalı ve onu seçenlerin güvenini yitirdiğini gördüğü anda görevi bırakmaya hazır olmalıdır.

Yerel seçimlere katılan adaylar en baştan seçmenlere –bu yasal olsun olmasın– düzenli aralıklarla sürekli bilgi verme ve güvenin yitirilmesi halinde görevden çekilme taahhüdü vermelidir.

Yerel yönetimde seçilmiş olarak yer alan bir devrimci, yerel yönetimler üzerinden gerçek anlamda reformlar yapılamayacağının bilincindedir. Bu ama onu reformlar için somut çalışma yürütmekten alıkoymamalıdır. O gerçek anlamda işçilerin emekçilerin lehine reformların mümkün olmadığını, reformlar için sonuna kadar mücadele ederek işçi ve emekçi kitlelere göstermelidir. Devlete ve yerel yönetimlere kitlede olan güvenin yıkılmasının, onların gerçek yüzünün geniş kitlelerce kavranmasının tek yolu "kitlelerin kendi öz siyasi tecrübesidir." İşçiler-emekçiler kendi lehlerine köklü reformların bu sistemde gerçekleşmesinin mümkün olmadığını kendi tecrübeleriyle yaşamak, görmek zorundadır. Devrimci için reform çalışması bir amaç değil, kitleleri bilinçlendirmenin, uyandırmanın, örgütlemenin bir aracıdır. Devrimci aynı zamanda reformlar için kurum/yönetim içinde ve üzerinden mücadele yürütürken bu mücadelenin gerçekte işçilerin-emekçilerin mücadelesi olduğunun bilincinde olarak, sürekli olarak onları doğrudan kendi sorunları için kendi öz örgütleriyle mücadele etmeye teşvik etmelidir.

Örneğin su sorunu var. Devrimci, bir yandan yerel yönetim içinde ve üzerinden getirdiği projelerle, yerel ve merkezi yönetimin sorunu çözmesi için bütün kanalları zorlarken, aynı zamanda yerelde işçi ve emekçilerin somut bir sorun temelinde –burada örneğin su getirilmesi– öz örgütlenmesi ve onların sürekli eylemliliği için çalışır. Kitlelere, siz merak etmeyin, sizin için bu sorunu biz çözeceğiz biçiminde yaklaşan, kitleyi kendi mücadelesi için örgütleyecek yerde, onun adına iş yapmayı öneren bir çizgi, gerçekte devrimci bir çizgi değildir.

Yani amaç haline getirilmeyen tutarlı bir reform mücadelesi; kitlelerin doğrudan yönetime katıldığı bir yönetim anlayışı ve mücadelenin kitle adına değil, kitlelerin mücadelesi olması gerektiğini savunan-uygulayan bir kitle çizgisi… Yerel yönetime seçilecek devrimcinin yapması gerekenler bunlardır. Yerel yönetimler için seçilmesinde yarar olan ve desteklenmesi gereken adaylarda aranması gereken özellikler bunlardır.

Andaki Genel Siyasi Durum ve Yerel Seçimler…

Devrimci taktik bunlar dışında tabii ki andaki genel siyasi durumu, güç dengelerini vb. de göz önüne almak zorundadır.

a) Devrimcilerin durumu

Soruna bu açıdan yaklaşıldığında şunları tespit ediyoruz:

– Bugün TürkiyeKuzey Kürdistan’da devrimci örgütlerin kitlelerle bağı ve kitle içinde etkisi olağanüstü sınırlıdır.

Seçimlerde devrimci kesimin etkilediği kitle %1’lerle ölçülebilecek, seçim sonuçları açısından genelde önemi olmayan bir büyüklüktür.

Devrimci taktik bu gerçek zayıflığın bilincinde belirlenmelidir.

Bu şu demektir:

a) Devrimcilerin taktik ittifaklar konusunda yaptırımcı olabilecek bir güçleri yoktur. Karşı-devrimin iç çelişmelerinden yararlanmak için taktikler geliştirme konusunda manevra alanları çok dardır.

b) Devrimcilerin seçimlere katılması daha çok kitlelerin siyasete katılmasından yararlanmak amacıyla, ajitasyonpropaganda biçiminde olabilir.

c) Devrimciler yerel seçimlerde seçim konusu olan kurumlara seçilme şansı olan yerlerde –kendi aralarında ittifaklar yaparak aday da gösterebilirler– gösterdikleri adayın seçilmesi için de sonuna dek çalışırlar.

b) Sol adına konuşanlar içinde reformist kanat

– Sol adına konuşanlar bağlamında, devrimcilerin eşite yakın şartlarla ittifak yapabilecekleri reformcu bir sol söz konusu değildir.

– Reformcu solun EMEP/ÖDP/SDP kesiminin toplam oy oranı %2 civarındadır. Bunların da tek başlarına oynayacakları önemli bir rol yoktur.

– Reformcu solun DEHAP tarafından temsil edilen ve özellikle Kürdistani oyları alan kesimi, reformcu solun kitlesel açıdan en önemli kesimidir. %6-7 civarında oy potansiyeli olduğu görülmüştür.

Fakat bunlar da bir yandan TC’nin gücü olmaya talip bir siyaset yanında, "yerel yönetimler" bağlamında, sanki merkezden bağımsız bir yerel siyaset mümkünmüş hayalleri yayan bir propaganda ile seçime girmektedir.

Reformcu sol, üstüne üstlük "sol birlik" adına Kemalist/devletçi SHP ile de blok kurmuştur.

Bu kesimin özellikle Kuzey Kürdistan’da ve kimi Kürdistanlı nüfusun yoğun olduğu büyük kent beldelerinde belediye, belediye meclisleri, muhtarlıklar kazanması beklenmelidir.

Bu kesim devrimcilerden de destek talep etmektedir. Destek talep edilen program, devrimcilerin destek verebileceği bir program değildir. (Bunun üzerinde özel olarak duracağız.)

– Bu kesimin alacağı toplam oy oranının, bu kesimin tek tek partilerinin genel seçimlerde aldığı toplam oy oranına yetişmesi çok zordur. Bu yerel seçimlerin genel konumu bilindiğinde anlaşılır bir şeydir. Yerel seçimlerde seçmen öncelikle kendisine hizmet getirebileceğini düşündüğü partilere ve adaylara yönelir. Bu bağlamda iktidar partileri hemen her zaman genel seçimlere göre avantajlıdır.

c) Diğer "sol"

– Sol adına ortaya çıkan CHP gerici ve tutucu devlet partisi konumundadır.

Fakat Kemalistlerin oylarının yöneleceği birinci parti –meclisteki tek "sol" parti olması nedeniyle de–, bu partidir.

Bu parti seçimi bir "laik-Kemalist", "şeriatçı" seçimine dönüştürmeye, anti-emperyalist tüyler takınmaya vb. soyunmuştur.

Bu karşı-devrimci partinin gerçek yüzünün teşhiri devrimciler için önemli bir görevdir.

Reformist sol bu teşhire yönelecek yerde, CHP ile sol birlik kurmaya çalışmış ve CHP bu "sol birliği", "DEHAP etnik siyaset yapıyor" gerekçesiyle reddettiği için "üzülmüş"tür. Ve SHP üzerinden de hâlâ bu partiyle ittifak aramaktadır.

– DSP devlet partisi olma konusunda CHP ile yarışmaktadır. Fakat yerel seçimlerde önemi yoktur.

– YTP, "sol" ile "liberalizmi" barıştırma-buluşturma partisidir. Fakat onun da seçimlerde önemi yoktur.

– İP sol adına konuşan, sosyalizm adına konuşan, azılı Kemalist, sosyal-faşist bir partidir. Bütün palavralarına rağmen seçimde bir önemi yoktur. Sonuçta CHP isterse ona yamanır.

– TKP, revizyonizmin bir bölümünün Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra yeniden biçimlenmiş partisidir. Hiçbir ittifaka girmeksizin kendi başına ve lafta komünizm propagandası ile seçime girmesi açısından ilginçtir. Genel seçimlerde aldığı 60 bin oy, birçok insanın Komünizm ismine duyduğu sempatinin ifadesidir. Yerel seçimlerde seçim sonuçları açısından bir önemi yoktur.

d) AKP açısından seçimin önemi

– Seçimler, AKP açısından çok önemlidir.

AKP seçimlerde hükümet olmanın tüm olanaklarını kullanacak ve seçimlerden mutlaka birinci parti olarak çıkacaktır. Genel seçimlerdeki oy oranını arttıracağı kesindir. Soru bu arttırmanın ne oranda olacağı sorusudur .

Artma oranının büyük olması, bir yandan AKP’nin iktidar olma mücadelesinde ona avantaj sağlarken, diğer yandan fakat devlet iktidarını elinde bulunduranlar açısından da tehlike çanları daha şiddetli çalacağından, mücadelenin sertleşmesini beraberinde getirebilir.

Seçimlere bunun dışında sağdan katılan partiler içinde GP-DYP-MHP-ANAP vd.leri yalnızca AKP’nin seçim zaferinin ne ölçüde geriletileceği açısından önem taşıyacaktır.

– Seçimler, merkezi düzeyde yine öncelikle iki parti, AKP ve CHP arasında; AKP’nin birinci, CHP’nin ikinci parti olacağı bir biçimde geçecektir.

– Seçimlerde başa güreşecek iki parti bağlamında, devrimciler açısından, birini diğerine tercih edecek; birinin birinci olmasını engelleme üzerine kurulu bir taktik geliştirecek bir durum yoktur.

Her iki parti, egemen sınıfların bugün iktidar için dalaşmakta olan iki kesiminin temsilcisidir.

Bu iki kesim de emperyalizmin uşağıdır, karşı-devrimcidir, işçi düşmanıdır, halk düşmanıdır…

Biri halkı "laik demokratik cumhuriyet" adını verdiği Kemalist faşist diktatörlüğün sürmesi için kendisine destek vermeye çağırmakta, diğeri ise "Müslüman demokrat, Batıyla İslamı birleştiren model Türkiye" için destek talep etmektedir.

Bu her iki modelin de işçiler ve emekçiler açısından diğerine tercih edilecek yanı yoktur.

Devrimci Taktik

Bütün bunlar göz önüne alındığında, ortaya devrimciler açısından doğru taktik çıkar:

– Devrimciler bu yerel seçimlere, halka doğruları anlatan ajitasyon-propagandayla, bütün güçlerden bağımsız olarak katılmalıdır.

– İttifak siyaseti devrimcilerin, devrimci bir temelde bir ittifak siyaseti olarak düşünülmelidir.

– Devrimci ittifak içinde de her grup için tam bir ajitasyon-propaganda özgürlüğü olmalıdır.

– Seçime katılan hiçbir güce kuyruk olunmamalıdır.[Yukarı Dön]

********

"Sol güç birliği" konusunda tavır

Bilindiği gibi, yerel seçimler için Ocak 2004 sonunda kurulmuş bir "güç birliği" var.

Bu güçbirliği kamuoyuna yayınladığı deklarasyonda; "Emekten, demokrasiden, barıştan, özgürlükten yana olan partiler olarak bizler, 28 Mart 2004 tarihinde yapılacak olan yerel yönetim seçimlerinde demokratik, bağımsız bir ülke, halkçı katılımcı yerel yönetimler için demokratik bir seçenek yaratmak üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz" diyorlar. (Bütün alıntıları sözkonusu deklarasyondan aktarıyoruz.)

Birbirine "emekten, demokrasiden, barıştan, özgürlükten yana" payesini veren ve halka da hep birlikte öyle olduklarını açıklayan partiler içinde örneğin SHP var. Ve SHP ile DEHAP’ın ayrıca özel anlaşması var.

SHP emekten, demokrasiden, barıştan, özgürlükten yana… Bu partinin başkanı Murat Karayalçın, Çiller başbakanken, başbakan yardımcısı idi. SHP açıkça Kemalist bir parti! Kemalizm faşizmin Türkçesi! Ve bu parti "emekten, demokrasiden, barıştan, özgürlükten" yana! Eğer bu halkı kandırmak değilse nedir? CHP bu ittifaka gelse, o da bu deklarasyona imza atacak. O da "barıştan, özgürlükten, demokrasiden, emekten yana parti" olacak… CHP’nin gelmemesi bu ittifakın istemediğinden değil, çok istediler. Ama CHP reddetti!

Devamen "Halkımız aik ve şeriatçı kamplaşmasının kıskacına mahkûm değildir. Demokratik güçbirliği halkımızın kendi alternatifidir. Emeğin, toplumsal barışın, demokrasinin egemen olduğu bir Türkiye umudu artık yanıtsız kalmayacak" diyorlar.

Laik/şeriatçı kamplaşmasını yapan kim? Derin devlet. Siyasi alanda öncelikle onun partisi CHP ve diğerleri. AKP böyle bir kamplaşma olmadığını ispat için neredeyse kendi kendini inkâr noktasına kadar ilerliyor. Bu kamplaşma yani bir kesim tarafından dayatılan bir kamplaşma. Ve fakat halkımızı buna mahkûm etmeme iddiasında olanlar, bu kamplaşmanın gerçek suçlularını, devleti, CHP’yi hedef almıyor! Nedenini aşağıda göreceğiz, çünkü sonuçta kendileri de bu kamplaşmada devlet yanında!

"Emeğin, toplumsal barışın ve demokrasinin egemen olduğu Türkiye umudu" eğer bu güçbirliğine kaldıysa, vay o umudun haline. Bu "güçbirliği" halk adına değil, ancak kendi adına konuşma hakkına sahiptir.

"Güçbirliği halkın iradesidir. Biz bu iradeye evet diyoruz. Halktan yana olduğunu söyleyen herkesi bu iradeye evet demeye çağırıyoruz" diyerek devam ediyorlar.

Biz soruyoruz. Hangi hakla "halkın iradesi" olduğunuzu iddia ediyorsunuz? Size oy verenler/verecekler dışında kimseyi temsil etmiyorsunuz.

Ardından, laik ve şeriatçı kamplaşması kıskacı dışına çıkmaktan söz edenlerin, bu güçbirliğini neden kurduklarının açıklaması geliyor:

"AKP iç ve dış çıkar çevrelerinin desteği ve antidemokratik seçim yasaları sayesinde (Bu partiler de bu antidemokratik seçim yasalarıyla seçimlere katıldılar, yeterli oyu alsalardı o antidemokratik seçim yasaları temelinde bugün mecliste olacaklardı, yani oyunun kurallarını baştan kabul etmişlerdi, kaybedince kuralların yanlış olduğunu keşfettiler. BN) 3 Kasım genel seçimlerinde birinci parti oldu. Şimdi halkımız %34 oyla mecliste çoğunluğu alan AKP’nin bu seçimlerde tüm yerel yönetimleri ele geçireceği kaygısına kapıldı. (Aslında kaygıya kapılan derin devlet yanında bu güçbirliği. Ama halkın iradesini temsil ediyorlar ya, onun için kendi kaygılarını halkımız kaygılandı diye koyuyorlar. BN) Demokratik güçbirliği bu kaygıları dağıtacak, seçmenin çaresiz olmadığını gösterecektir.

28 Mart seçimlerinde halk AKP’ye karşı Demokratik Güçbirliğini iktidar seçeneği yapacaktır.

İşte güçbirliğinin gerçek nedeni. AKP’nin tüm yerel yönetimleri ele geçirmesi kaygısı. AKP’ye karşı alternatif sunma çabası. Yani esas dert AKP’yi engellemek.

Yani şeriatçı olarak adlandırılan AKP karşısında, laik devlet cephesinde savaşmak!

Gerçek konum budur.

Fakat burada da tutarsızlık vardır. Eğer sorun AKP’nin engellenmesi ise, o zaman AKP’nin karşısındaki esas güce destek verirsiniz. Aslında güçbirlikçiler, CHP’nin pazarlığa yanaşması şartlarında buna can da atıyor ama, CHP gönüllü değil.

"Güçbirliğini seçmenin iktidar seçeneği yapacağı" kendi kendine ajitasyondan öte bir anlam taşımıyor gerçekte.

Bu bağlamda önce yerel seçimlerdeki en büyük başarının bile kimseyi iktidar alternatifi yapmayacağı bilinmelidir. İkincisi de yerel seçimlerde güçbirliğinin büyük başarı beklentisinin boş hayal olduğu bilinmelidir.

Güçbirliği, yerel seçim platformunda yerel yönetimle ilgili olarak yalnızca bir yerde tavır takınıp onun ötesinde genel siyasi laflar ediyor. Tavır takındığı yerde söylenen şu:

"Merkezi iktidarın baskısından uzak, yerelde her konuda yetkilendirilmiş, seçilmişlerin yalnızca seçenlere hesap verdiği ve onlar tarafından görevinden alınabildiği bir yerel yönetim anlayışını savunuyoruz."

Bunlar gayet güzel şeyler, biz de savunuyoruz da, acaba "merkezi iktidarın baskısından uzak… yerel yönetim" anlayışını bugün Türkiye’de pratiğe geçirmenin imkânı var mı? Yoksa bunun önündeki esas engel ne? Bunların söylenmediği yerde, birincinin söylenmesinin fazla anlamı kalmıyor.

Bu konuda devamla şöyle deniyor:

"Hükümetin getirdiği kamu yönetimi yasa tasarısı ise neoliberal ekonomik politikaları yerellere taşıyor. Yerel yönetimleri halka hizmetten alıkoyan, hizmetleri piyasalaştıran ve özelleştirme yoluyla tamamen rant alanına aktaran, ancak parası olanın hizmet alabileceği yerel yönetim anlayışına son vermek için Yerel Yönetim seçimlerine giriyoruz."

Türkiye’de egemen Kemalist bir devlet ve bunun yönetim anlayışı var. Bu yönetim anlayışı katı merkezci bir yönetim anlayışı. Yerel yönetimler, merkezi devletin yereldeki uzantılarından başka bir şey değil. Çizgi dışına çıkan zaten iş yapamaz, hizmet veremez hale getiriliyor veya değiştiriliyor. Yerel yönetimlerin "demokratikleştirilmesi", "şeffaflaşması" vb. önündeki temel engel ve temel saldırı hedefinin bu egemen devlet politikası olması gerekir. Fakat güya "tek demokratik alternatif" olma iddiası ile ortaya çıkan güçbirlikçilerin deklarasyonunda Kemalist devlete tek laf yok. Hedef bu Kemalist devletle iktidar dalaşında olan AKP hükümeti. Onun bu alanda getirdiği ve merkezi devleti belli ölçülerde geriletmeyi de amaçlayan ve fakat dayatılan uzlaşmalarla kuşa dönen yasa tasarısı. Kaldı ki, burada öngörülen ve güçbirlikçilerin karşı çıktığı özelleştirme, taşeronlaştırma AKP’nin siyaseti değil yalnızca. Türkiye’nin gerçek patronları olan emperyalist efendilerin Türkiye’ye dayattığı, Türkiye’deki tüm hükümetlerin uygulamak zorunda oldukları, bundan öncekilerin uyguladığı, bundan sonrakilerin de uygulayacağı politika! Fakat güçbirlikçiler bu politikayı da karşılarına alırken, adlandırdıkları hedef yine AKP hükümeti.

Bir kez daha ortaya çıkan gerçek, güçbirliğinin bir "antiAKP güçbirliği", bu güçbirliğinin seçim siyasetinin AKP’yi engelleme üzerine kurulu bir siyaset olduğu gerçeğidir. Yani "şeriatçı/laik" kamplaşmasının kıskacının dışına çıkma iddiasında olanlar, bu kıskacın içinde "laikçi" cephenin unsuru olarak ortaya çıkmaktadır.

Böyle bir deklarasyonla "emekten, özgürlükten, barıştan, demokrasiden" yana olduğu iddiası havada kalmaktadır. Bu deklarasyonda savunulan demokrasi, özgürlük vb. anlayışının "laikçi cephenin" anlayışlarından farkı nedir?

Farkı yalnızca DEHAP’ın bu deklarasyoncular içinde yer alması ve bu gruplaşmanın esas gücü olmasına bağlı bir farklılıktır. Güçbirlikçiler, diğer "laikçi" kesimin açık Türkçü, azgın şovenist tavırlarından değişik bir tavır içindedirler.

Ve deklarasyonda güçbirliği "Kürt sorununun demokratik çözümünde" kendini tek alternatif olarak sunmaktadır.

CHP bu güçbirliği ile ilişkiyi DEHAP’ın varlığı ve onun "etnik siyaset yaptığı" gerekçesiyle reddetmektedir.

Hal böyle olunca, güçbirliğine verilecek oylar en azından bu noktada "laikçi" cepheye verilecek oylardan ayrı bir anlam, bir olumluluk taşıyacaktır. Kürt sorununun bugünkü devlet siyaseti ile ele alınmasına, inkârcılığa, Kürt ulusuna karşı savaşa karşı oylar olarak da verilmiş olacaktır. Bu tabii ki önemli bir farklılık ve olumluluktur.

Hal böyle olmasına rağmen, devrimci ve komünistler açısından güçbirliğinin yaptığı genel "demokrasiden, barıştan, emekten, özgürlükten" yana güçler güçbirliğini desteklemelidir çağrısına uymak doğru ve mümkün değildir.

Bu program yukarıda ortaya koyduğumuz gibi "demokrasi, barış, emek, özgürlük" programı iddiasına uymamaktadır.

Yapılması Gereken…

Yapılacak şey, devrimcilerin seçimlerde yerelde gerçekten devrimci bir siyaset izleyecek adayların kazanma şansı oldukları yerde –ki bu yerel seçimlerde ülke çapındaki %10 barajı filan olmadığı için, en azından küçük kimi yerel alanlarda, belediye meclisi seçimlerinde, muhtarlıklarda vb. mümkündür– kendi adayları ile ortaya çıkmaları; kendi adaylarının olmadığı yerde –ki genelde olacak budur– de somut olarak adaylar içinde desteklenmesi doğru olan bir aday olup olmadığına bakmalarıdır. Yerelde gerçekten yerelde yaşayan insanların sorunlarını yönetime taşıyacak, kitlelerin mücadelesini ilerletecek ve kitlelerle birlikte hareket edecek adaylar varsa, bunlar desteklenebilir. Hiçbir parti, hiçbir güçbirliği vb. desteklenemez.

14 Şubat 2004