İşçiler, emekçiler,

Kuzey Kürdistan ve Türkiye'nin demokrat, devrimci insanları

Sizlere sesleniyoruz:

SERMAYE SINIFININ OYUNUNA GELMEYİN, BU OYUNU BOZUN!

Son bir kaç gündür burjuva medya organları üzerinden bir furya başını aldı gidiyor.
Her gün irtica ve bölücülük büyüsü yapılmakta ve bazıları da bunu kendilerince bozmaya çalışmaktadır.
Önce adına kuvvet komutanları denen Türk burjuvazisinin Kemalist kesiminin yeminli temsilcileri birbiri ardına medyanın karşısına çıkarak içerisinde bulunduğumuz tehlikenin ne kadar büyük olduğunu anlatarak İrticanın çok ciddi boyutlar aldığını, buna karşı her türlü önlemin alınmasını gerektiğini savundular.
Bunun hemen ertesinde sermaye sınıfının baş temsilcisi rolünü "tarafsızlık" içerisinde yerine getirmeye çalışan Cumhurbaşkanı A.Necdet Sezer ekranlarda göründü ve “…Devrim yasalarının ödünsüz uygulanması ve devlet organlarının yetkilerini duraksamaya düşmeden etkin biçimde kullanmaları zorunludur.” Diyerek, Laikliğin ne kadar büyük tehlike ile yüz yüze kaldığını ve Laikliği savunmak için Anayasalarında da yazıldığı üzere gerekirse demokratik hakların kısılabileceğini ve gerekli önlemlerin alınması için her şeyin yapılması gerektiğini vaaz etti.
Bu da yetmedi ülkelerimizde özellikle 12 Eylül askeri faşist darbesiyle işçilerin ve emekçilerin kazanılmış haklarına saldırarak sermaye çevrelerini büyük bir yükten kurtaran ve yüzbinlerce devrimci ve sosyalisti işkenceden geçiren, yıllarca hapislerde süründüren, çok sayıda işçi önderini idam ettiren ordunun bu günkü genelkurmay başkanı ekranların karşısına geçerek, “Türkiye'de irtica tehdidi vardır ve bu tehdide karşı her türlü önlem alınmalıdır.” dedi ve irticanın bölücülükle birlikte büyük tehlike oluşturduğunu, bu tehlikeyi bertaraf etmek için ne yapılması gerekiyorsa onun yapılacağını dünya aleme ilan etti.
Evet Kemalist diktatörlük her ne pahasına olursa olsun korunmalı diyorlar. Kemalist diktatörlüğün en büyük düşmanı da kendi elleriyle besleyip büyüttükleri irticayı gösteriyorlar.
Onların halklarımızın, işçi ve emekçilerin hafızalarının geçmişi sildiğini düşünüyorlar. Onlar 12 Eylül darbesi sırasında faşist cuntabaşı tarafından miting meydanlarında "komünizm tehlikesi"ne karşı panzehirin halkın yeniden dine sarılmakta olduğunu vaaz ederek kurandan ayetler okuyordu ve halkın dinine sahip çıkmasını istiyorlardı. İşçilerin, emekçilerin dini duygularını kendi faşist emellerine alet etmişlerdi. Ülkelerimizde gerektiğinden fazla cami ve ibadet yeri olduğu halde fabrika kurarak daha fazla işçiye iş verecekleri yerde, daha fazla cami yaptırmanın yanı sıra ülkelerimizin her bir yanında İmam Hatip Okullarını açtılar. Dinsizlere karşı mücadele ediyorlardı.
Bugün ise "Laik devlet elden gidiyor" safsatalarıyla irtica dedikleri tarikat ve cemaatlere karşı mücadele çağrısı yapıyorlar. Evet, bu gün de dinlilere karşı daha az dinli olanları ya da dinsizleri Kemalist Laik devleti korumaya çağırıyorlar.

Bu bir oyundur, oyuna gelmeyelim!
Kemalistlerin tehlike dedikleri şey, aslında kendilerinin bugüne kadar oturdukları koltukları liberal burjuvaziye kaptırmaları gerçeğidir. AKP halklarımızın, işçilerin ve emekçilerin dini duygularını kullanarak büyük bir oy farkıyla hükümete gelmiştir. AKP'nin hükümete gelmesini engelleyemeyen Kemalist burjuvazi, bugüne kadar elinde tuttuğu devlet erklerini birer birer dini bir iktidara gelme aracı olarak kullanan modern dinli Liberal burjuvaziye kaptırmaktadır. Önümüzdeki dönemde de Cumhurbaşkanı makamına göz dikmişlerdir. Gelecek seçimlerde de bu gidişle birinci parti olma olasılığı büyüktür. İşte Kemalist burjuvazinin esas olarak bürokratik kesimi AKP'nin devlet makamlarını ele geçirmesi yönündeki yürüyüşü burjuva demokratik yöntemlerle engelleyemeyeceğini gördüğü yerde saldırganlaşmaya çalışmaktadır. "her türlü olanakla engellenmelidir" direktifi bir tehdit ve ötesi yeni bir açık saldırı öğesidir. Gerekirse ellerinde bulundurdukları askeri gücü, ki Cumhurbaşkanı buna "Laik Cumhuriyeti koruyan en temel organ" demektedir, kullanabileceklerini ima etmektedirler.
Kemalist ordu Kemalist devlet bürokrasisini kurtarmaya soyunuyor. Kemalist ordu da zaten yönetim aygıtı olarak bir tür bürokrasidir ve son yıllarda nasıl ihaleler içerisinde yer aldığı ve hangi kirli işleri çevirdikleri burjuva medyanın bazı organlarında ifşa edildi. En son Bursa'daki çetenin içerisinde de yer aldıkları resmen ilan edildi. İşte ordunun başında ki komutanlar bu yağlı pastayı kaybetmek istemiyorlar. Kemalist devlet bürokrasisinin elindeki alanları kaybetmesinden sonra yavaş yavaş sıranın kendilerine de geleceğini görüyorlar. Yani onlar yarınlarını görmekte ve buna karşı da direnmektedirler. Emperyalist AB'nin bazı temsilcilerinin "asker siyasete fazla müdahale etmemeli" gibi söylemleri de general bozuntularını rahatsız etmektedir. Öyle ya burjuva demokratik ülkelerde bu kadar siyasete açıktan müdahale eden bir gelenek bulunmamaktadır; yine onlar da generallerin elinde OYAK gibi holdingler de bulunmamaktadır. Tabii ki onların generalleri bizim ülkelerimizdeki generaller kadar saldırgan olamayacaklar ve bu kadar kirli işlerin içinde bulunma ihtiyacı duymayacaklardır.
Biz AKP hükümetinin başında bulunanların büyük bölümünün de ne kadar kirli işlere bulaştıklarını biliyoruz. Bunların işçi ve emekçi yığınlara sundukları hiç bir şey yoktur. Onlar daha yeni AB sosyal şartının örgütlenme özgürlüğü ve toplu pazarlık maddelerine şerh koyduklarını ve bunu yaparken de Türk sermayesinin tamamının çıkarını korumaya çalıştıklarını biliyoruz. Yine yıllardır üzerine tartışılan 2821 sayılı Sendikalar yasası ve 2822 sayılı Grev Lokavt Toplu Sözleşme Yasalarını beklettiklerini, 12 Eylül faşist generallerinin çıkarttığı bu yasaların değiştirilmesini uzun zamana yaydıklarını biliyoruz. Bu tavırlarının tamamıyla Büyük Sermayenin çıkarlarına olduğunu da biliyoruz. Kendi hükümetlerini destekleyen sermaye kesimine sonuna kadar destek vererek onları pazarladıklarını da herkes bilmektedir. Yine bu hükümet zamanında işçilerin, emekçilerin zararına emperyalist devletlerin ve tekellerin çıkarına bir dizi düzenlemeyi kısa bir zamanda meclisten jet hızıyla geçirdiklerini de biliyoruz. En son olarak Lübnan'a asker göndermek için ne kadar hızlı davrandıklarını gördük. İşçi ve emekçilerin, emperyalist savaş karşıtı insanların görüş ve taleplerini hiçe sayarak büyük emperyalist devletlerin çıkarları doğrultusunda tezkereyi meclisten geçirdiklerini ve bunun için emperyalistlerden özellikle de Bush'tan takdir aldıklarını da biliyoruz. Siyonist İsrail devletinin Filistin ve Lübnan saldırıları karşısında esasta sessiz kaldıklarını ve şimdi de İsrail'in ve büyük emperyalist devletlerin çıkarları için Lübnan'da Hamas'ın silahsızlandırılması ve emperyalist projelerin uygulanması için yolu düzlemeye gideceklerini de herkes bilmektedir. Bunların dinciliği büyük sermayenin çıkarları üzerine kurulu bir dinciliktir. Bunlar halkımızın ruhani duygularını kendi siyasi emellerine alet etmektedirler. Bunların demokratlığı da sahtekârlıktır.

Bunlar aynı çanağı yalamaktadırlar.
Kemalist bürokrasi ve generaller, AKP hükümeti ile birlikte aynı sınıfın çıkarına hizmet etmektedirler.
Bunların hepsi Avrupa’nın büyük sermayesinin çıkarları temelinde kurulan emperyalist AB'nin savunucusudurlar.
Bunların hepsi saldırgan emperyalist NATO’nun üyeliğinin sürdürülmesinden yanadırlar.
Bunların hepsi işçilerin ve emekçilerin karşısında saf tutan emperyalist büyük sermayenin ülkelerimizde istedikleri gibi yatırım yapıp zenginlik kaynaklarımızı soymalarına izin veren yasaların çıkarılmasını savunmaktadırlar.
Bunların hepsi ülkelerimizde işçilerin ve emekçilerin büyük sermaye başta olmak üzere sermaye güçleri tarafından sömürülmesinden yanadırlar.
İşçilerin ve emekçilerin örgütlenmeleri karşısında jandarma ve polisiyle bu örgütlenmeleri dağıtmak için her türlü saldırıyı yapmakta hemfikirdirler.
Bunlar işçilerin ve emekçilerin dizginsiz sömürüsünün devamı için 12 Eylül faşist cuntasından kalma yasaların esasen sürdürülmesinden yanadırlar. Yeni çıkardıkları yasalarla çalışan insanlarımızın çalışma yaşamını zehir etmişlerdir.
Bunlar milyonlarca insanımızı işsiz, aşsız bırakarak sokağa terk etmişlerdir.
Bunlar, Milyonlarca insanlarımız kayıt dışı dedikleri kölelik koşullarında çalışmaya mecbur bırakanlardır.
Bunlar eğitimi ve sağlığı paralı hale getirerek işçi ve emekçilerin çocuklarının okuma olanaklarını ortadan kaldıranlardır.
Bunlar büyük Türk burjuvazisinin ve emperyalist devletlerin çıkarları temelinde Atom Santralleri inşa ederek ülkelerimizi bir ateş topuna çevirmek isteyenlerdir.
Bunlar Kuzey Kürdistan ve Türkiye'mizde insanlarımızın kardeşçe bir arada yaşamasının da düşmanlarıdır.
Türk ulusunun dışında hiç bir ulus ve milliyet tarifini kabul etmeyerek Türk milliyetçiliği ve Türk Irkçılığı yaparak eşit koşullarda bir arada kardeşçe yaşamanın zeminine dinamit koymuşlardır.
Onlar "bölücülük" dedikleri Kürt Ulusunun Ulusal Kurtuluş Mücadelesine karşı terör estirmektedirler.
Onlar "tek bayrak, tek vatan, tek millet" paranoyasıyla inkârcı politikalarını sürdürmektedirler.
Onlar Kürt, Arap, Laz, Çerkez, Ermeni, Süryani, Roman ve bir dizi halkın kültürlerini geliştirmelerinin önünde en büyük engeldirler.
Onlar Özgürlüğün önündeki en büyük engeldirler.
İşte onlar şimdi çıkmış karşımıza dikilmiş ve bizim kendilerinden yana taraf olmamızı istiyorlar.

Hayır! Biz bunlardan yana taraf olmamalıyız!
Bizim tarafımız belli:
Biz işçilerin emekçilerin bağımsız çıkarlarının korunması geliştirilmesi ve giderek iktidar olmalarının tarafıyız.
Bizler ezilen halkların yanındayız
Bizler tüm halkların kardeşliğini savunan ve öyle davrananların yanındayız
Bizler emperyalizme karşı haklı bir savaş verenlerin yanındayız
Bizler bağımsızlık ve özgürlük için, sömürüsüz sınıfsız bir toplum mücadelesi veren dünya halklarının yanındayız
Bizler bunun için kendi mücadelemizi vereceğiz. Kendi mücadelemiz burjuvazinin her türüne karşı verilen bir mücadeledir.
Biz kimseye koltuk değneği olmayacağız.
Biz Kemalist bürokratik ve askeri burjuvaziye ve ama aynı zamanda halklarımızın dini duygularını sömüren liberal burjuva AKP'ye de karşıyız.
Bizler burjuvazinin mezar kazıcısı olan proletaryanın öncü partileriyiz.
Bizler Kuzey Kürdistan ve Türkiye işçi sınıfını örgütleyerek sermayenin çanına ot tıkayacağız.
Türk burjuvazisinin iktidarının yıkıntıları üzerinden kendi iktidarımızı kuracağız.
Bu iktidar koşullarında sömürünün hiç bir biçimine yer olmayacak.
Bizim iktidarımız koşullarında değişik milliyetlerden halklarımız gerçekten kardeş olarak gönüllü bir şekilde bir arada yaşayacaklar.
Bu iktidar koşullarında işsizlik olmayacak.
Eğitim ve sağlık bedava olacak.
İşçiler kendi devletlerini kendilerinin yaratacakları yönetici organlarla kendileri yönetecekler.
Kadınlar hayatın her alanında erkeklerle aynı haklara ve aynı fırsatlara sahip olacaklar.
İşte bunun için işçi sınıfının gerçek partileri olan Bolşevik Partilerde örgütlenin!
Fabrikalar başta olmak üzere hayatın her alanında saflarımızda birliğinizi örmek için ileriye atılın.
Biliniz ki, "örgütlüysek her şeyiz,
Değilsek hiç bir şeyiz!"
Bolşevik saflarda yerini alarak sermaye düzenine yüklen, kazanacağız!
Ya Sosyalizm, ya da Barbarlık içinde yok oluş!

BOLŞEVİK PARTİ
Merkez Komitesi
7 Ekim 2006