Son bir kaç gündür burjuva medya
organları üzerinden bir furya başını
aldı gidiyor.
Her gün irtica ve bölücülük büyüsü
yapılmakta ve bazıları da bunu
kendilerince bozmaya çalışmaktadır.
Önce adına kuvvet komutanları denen Türk
burjuvazisinin Kemalist kesiminin
yeminli temsilcileri birbiri ardına
medyanın karşısına çıkarak içerisinde
bulunduğumuz tehlikenin ne kadar büyük
olduğunu anlatarak İrticanın çok ciddi
boyutlar aldığını, buna karşı her türlü
önlemin alınmasını gerektiğini
savundular.
Bunun hemen ertesinde sermaye sınıfının
baş temsilcisi rolünü "tarafsızlık"
içerisinde yerine getirmeye çalışan
Cumhurbaşkanı A.Necdet Sezer ekranlarda
göründü ve “…Devrim
yasalarının ödünsüz uygulanması ve
devlet organlarının yetkilerini
duraksamaya düşmeden etkin biçimde
kullanmaları zorunludur.” Diyerek,
Laikliğin ne kadar büyük tehlike ile yüz
yüze kaldığını ve Laikliği savunmak için
Anayasalarında da yazıldığı üzere
gerekirse demokratik hakların
kısılabileceğini ve gerekli önlemlerin
alınması için her şeyin yapılması
gerektiğini vaaz etti.
Bu da yetmedi ülkelerimizde özellikle 12
Eylül askeri faşist darbesiyle işçilerin
ve emekçilerin kazanılmış haklarına
saldırarak sermaye çevrelerini büyük bir
yükten kurtaran ve yüzbinlerce devrimci
ve sosyalisti işkenceden geçiren,
yıllarca hapislerde süründüren, çok
sayıda işçi önderini idam ettiren
ordunun bu günkü genelkurmay başkanı
ekranların karşısına geçerek, “Türkiye'de
irtica tehdidi vardır ve bu tehdide
karşı her türlü önlem alınmalıdır.” dedi
ve
irticanın bölücülükle birlikte büyük
tehlike oluşturduğunu, bu tehlikeyi
bertaraf etmek için ne yapılması
gerekiyorsa onun yapılacağını dünya
aleme ilan etti.
Evet Kemalist diktatörlük her ne
pahasına olursa olsun korunmalı
diyorlar. Kemalist diktatörlüğün en
büyük düşmanı da kendi elleriyle
besleyip büyüttükleri irticayı
gösteriyorlar.
Onların halklarımızın, işçi ve
emekçilerin hafızalarının geçmişi
sildiğini düşünüyorlar. Onlar 12 Eylül
darbesi sırasında faşist cuntabaşı
tarafından miting meydanlarında
"komünizm tehlikesi"ne karşı panzehirin
halkın yeniden dine sarılmakta olduğunu
vaaz ederek kurandan ayetler okuyordu ve
halkın dinine sahip çıkmasını
istiyorlardı. İşçilerin, emekçilerin
dini duygularını kendi faşist emellerine
alet etmişlerdi. Ülkelerimizde
gerektiğinden fazla cami ve ibadet yeri
olduğu halde fabrika kurarak daha fazla
işçiye iş verecekleri yerde, daha fazla
cami yaptırmanın yanı sıra ülkelerimizin
her bir yanında İmam Hatip Okullarını
açtılar. Dinsizlere karşı mücadele
ediyorlardı.
Bugün ise "Laik devlet elden gidiyor"
safsatalarıyla irtica dedikleri tarikat
ve cemaatlere karşı mücadele çağrısı
yapıyorlar. Evet, bu gün de dinlilere
karşı daha az dinli olanları ya da
dinsizleri Kemalist Laik devleti
korumaya çağırıyorlar.
Bu bir oyundur, oyuna gelmeyelim!
Kemalistlerin tehlike dedikleri şey,
aslında kendilerinin bugüne kadar
oturdukları koltukları liberal
burjuvaziye kaptırmaları gerçeğidir. AKP
halklarımızın, işçilerin ve emekçilerin
dini duygularını kullanarak büyük bir oy
farkıyla hükümete gelmiştir. AKP'nin
hükümete gelmesini engelleyemeyen
Kemalist burjuvazi, bugüne kadar elinde
tuttuğu devlet erklerini birer birer
dini bir iktidara gelme aracı olarak
kullanan modern dinli Liberal
burjuvaziye kaptırmaktadır. Önümüzdeki
dönemde de Cumhurbaşkanı makamına göz
dikmişlerdir. Gelecek seçimlerde de bu
gidişle birinci parti olma olasılığı
büyüktür. İşte Kemalist burjuvazinin
esas olarak bürokratik kesimi AKP'nin
devlet makamlarını ele geçirmesi
yönündeki yürüyüşü burjuva demokratik
yöntemlerle engelleyemeyeceğini gördüğü
yerde saldırganlaşmaya çalışmaktadır.
"her türlü olanakla engellenmelidir"
direktifi bir tehdit ve ötesi yeni bir
açık saldırı öğesidir. Gerekirse
ellerinde bulundurdukları askeri gücü,
ki Cumhurbaşkanı buna "Laik Cumhuriyeti
koruyan en temel organ" demektedir,
kullanabileceklerini ima etmektedirler.
Kemalist ordu Kemalist devlet
bürokrasisini kurtarmaya soyunuyor.
Kemalist ordu da zaten yönetim aygıtı
olarak bir tür bürokrasidir ve son
yıllarda nasıl ihaleler içerisinde yer
aldığı ve hangi kirli işleri
çevirdikleri burjuva medyanın bazı
organlarında ifşa edildi. En son
Bursa'daki çetenin içerisinde de yer
aldıkları resmen ilan edildi. İşte
ordunun başında ki komutanlar bu yağlı
pastayı kaybetmek istemiyorlar. Kemalist
devlet bürokrasisinin elindeki alanları
kaybetmesinden sonra yavaş yavaş sıranın
kendilerine de geleceğini görüyorlar.
Yani onlar yarınlarını görmekte ve buna
karşı da direnmektedirler. Emperyalist
AB'nin bazı temsilcilerinin "asker
siyasete fazla müdahale etmemeli" gibi
söylemleri de general bozuntularını
rahatsız etmektedir. Öyle ya burjuva
demokratik ülkelerde bu kadar siyasete
açıktan müdahale eden bir gelenek
bulunmamaktadır; yine onlar da
generallerin elinde OYAK gibi holdingler
de bulunmamaktadır. Tabii ki onların
generalleri bizim ülkelerimizdeki
generaller kadar saldırgan olamayacaklar
ve bu kadar kirli işlerin içinde bulunma
ihtiyacı duymayacaklardır.
Biz AKP hükümetinin başında bulunanların
büyük bölümünün de ne kadar kirli işlere
bulaştıklarını biliyoruz. Bunların işçi
ve emekçi yığınlara sundukları hiç bir
şey yoktur. Onlar daha yeni AB sosyal
şartının örgütlenme özgürlüğü ve toplu
pazarlık maddelerine şerh koyduklarını
ve bunu yaparken de Türk sermayesinin
tamamının çıkarını korumaya
çalıştıklarını biliyoruz. Yine yıllardır
üzerine tartışılan 2821 sayılı
Sendikalar yasası ve 2822 sayılı Grev
Lokavt Toplu Sözleşme Yasalarını
beklettiklerini, 12 Eylül faşist
generallerinin çıkarttığı bu yasaların
değiştirilmesini uzun zamana
yaydıklarını biliyoruz. Bu tavırlarının
tamamıyla Büyük Sermayenin çıkarlarına
olduğunu da biliyoruz. Kendi
hükümetlerini destekleyen sermaye
kesimine sonuna kadar destek vererek
onları pazarladıklarını da herkes
bilmektedir. Yine bu hükümet zamanında
işçilerin, emekçilerin zararına
emperyalist devletlerin ve tekellerin
çıkarına bir dizi düzenlemeyi kısa bir
zamanda meclisten jet hızıyla
geçirdiklerini de biliyoruz. En son
olarak Lübnan'a asker göndermek için ne
kadar hızlı davrandıklarını gördük. İşçi
ve emekçilerin, emperyalist savaş
karşıtı insanların görüş ve taleplerini
hiçe sayarak büyük emperyalist
devletlerin çıkarları doğrultusunda
tezkereyi meclisten geçirdiklerini ve
bunun için emperyalistlerden özellikle
de Bush'tan takdir aldıklarını da
biliyoruz. Siyonist İsrail devletinin
Filistin ve Lübnan saldırıları
karşısında esasta sessiz kaldıklarını ve
şimdi de İsrail'in ve büyük emperyalist
devletlerin çıkarları için Lübnan'da
Hamas'ın silahsızlandırılması ve
emperyalist projelerin uygulanması için
yolu düzlemeye gideceklerini de herkes
bilmektedir. Bunların dinciliği büyük
sermayenin çıkarları üzerine kurulu bir
dinciliktir. Bunlar halkımızın ruhani
duygularını kendi siyasi emellerine alet
etmektedirler. Bunların demokratlığı da
sahtekârlıktır.
Bunlar aynı çanağı yalamaktadırlar.
Kemalist bürokrasi ve generaller, AKP
hükümeti ile birlikte aynı sınıfın
çıkarına hizmet etmektedirler.
Bunların hepsi Avrupa’nın büyük
sermayesinin çıkarları temelinde kurulan
emperyalist AB'nin savunucusudurlar.
Bunların hepsi saldırgan emperyalist
NATO’nun üyeliğinin sürdürülmesinden
yanadırlar.
Bunların hepsi işçilerin ve emekçilerin
karşısında saf tutan emperyalist büyük
sermayenin ülkelerimizde istedikleri
gibi yatırım yapıp zenginlik
kaynaklarımızı soymalarına izin veren
yasaların çıkarılmasını
savunmaktadırlar.
Bunların hepsi ülkelerimizde işçilerin
ve emekçilerin büyük sermaye başta olmak
üzere sermaye güçleri tarafından
sömürülmesinden yanadırlar.
İşçilerin ve emekçilerin örgütlenmeleri
karşısında jandarma ve polisiyle bu
örgütlenmeleri dağıtmak için her türlü
saldırıyı yapmakta hemfikirdirler.
Bunlar işçilerin ve emekçilerin
dizginsiz sömürüsünün devamı için 12
Eylül faşist cuntasından kalma yasaların
esasen sürdürülmesinden yanadırlar. Yeni
çıkardıkları yasalarla çalışan
insanlarımızın çalışma yaşamını zehir
etmişlerdir.
Bunlar milyonlarca insanımızı işsiz,
aşsız bırakarak sokağa terk etmişlerdir.
Bunlar, Milyonlarca insanlarımız kayıt
dışı dedikleri kölelik koşullarında
çalışmaya mecbur bırakanlardır.
Bunlar eğitimi ve sağlığı paralı hale
getirerek işçi ve emekçilerin
çocuklarının okuma olanaklarını ortadan
kaldıranlardır.
Bunlar büyük Türk burjuvazisinin ve
emperyalist devletlerin çıkarları
temelinde Atom Santralleri inşa ederek
ülkelerimizi bir ateş topuna çevirmek
isteyenlerdir.
Bunlar Kuzey Kürdistan ve Türkiye'mizde
insanlarımızın kardeşçe bir arada
yaşamasının da düşmanlarıdır.
Türk ulusunun dışında hiç bir ulus ve
milliyet tarifini kabul etmeyerek Türk
milliyetçiliği ve Türk Irkçılığı yaparak
eşit koşullarda bir arada kardeşçe
yaşamanın zeminine dinamit koymuşlardır.
Onlar "bölücülük" dedikleri Kürt
Ulusunun Ulusal Kurtuluş Mücadelesine
karşı terör estirmektedirler.
Onlar "tek bayrak, tek vatan, tek
millet" paranoyasıyla inkârcı
politikalarını sürdürmektedirler.
Onlar Kürt, Arap, Laz, Çerkez, Ermeni,
Süryani, Roman ve bir dizi halkın
kültürlerini geliştirmelerinin önünde en
büyük engeldirler.
Onlar Özgürlüğün önündeki en büyük
engeldirler.
İşte onlar şimdi çıkmış karşımıza
dikilmiş ve bizim kendilerinden yana
taraf olmamızı istiyorlar.
Hayır! Biz bunlardan yana taraf
olmamalıyız!
Bizim tarafımız belli:
Biz işçilerin emekçilerin bağımsız
çıkarlarının korunması geliştirilmesi ve
giderek iktidar olmalarının tarafıyız.
Bizler ezilen halkların yanındayız
Bizler tüm halkların kardeşliğini
savunan ve öyle davrananların yanındayız
Bizler emperyalizme karşı haklı bir
savaş verenlerin yanındayız
Bizler bağımsızlık ve özgürlük için,
sömürüsüz sınıfsız bir toplum mücadelesi
veren dünya halklarının yanındayız
Bizler bunun için kendi mücadelemizi
vereceğiz. Kendi mücadelemiz
burjuvazinin her türüne karşı verilen
bir mücadeledir.
Biz kimseye koltuk değneği olmayacağız.
Biz Kemalist bürokratik ve askeri
burjuvaziye ve ama aynı zamanda
halklarımızın dini duygularını sömüren
liberal burjuva AKP'ye de karşıyız.
Bizler burjuvazinin mezar kazıcısı olan
proletaryanın öncü partileriyiz.
Bizler Kuzey Kürdistan ve Türkiye işçi
sınıfını örgütleyerek sermayenin çanına
ot tıkayacağız.
Türk burjuvazisinin iktidarının
yıkıntıları üzerinden kendi iktidarımızı
kuracağız.
Bu iktidar koşullarında sömürünün hiç
bir biçimine yer olmayacak.
Bizim iktidarımız koşullarında değişik
milliyetlerden halklarımız gerçekten
kardeş olarak gönüllü bir şekilde bir
arada yaşayacaklar.
Bu iktidar koşullarında işsizlik
olmayacak.
Eğitim ve sağlık bedava olacak.
İşçiler kendi devletlerini kendilerinin
yaratacakları yönetici organlarla
kendileri yönetecekler.
Kadınlar hayatın her alanında erkeklerle
aynı haklara ve aynı fırsatlara sahip
olacaklar.
İşte bunun için işçi sınıfının gerçek
partileri olan Bolşevik Partilerde
örgütlenin!
Fabrikalar başta olmak üzere hayatın her
alanında saflarımızda birliğinizi örmek
için ileriye atılın.
Biliniz ki, "örgütlüysek her şeyiz,
Değilsek hiç bir şeyiz!"
Bolşevik saflarda yerini alarak sermaye
düzenine yüklen, kazanacağız!
Ya Sosyalizm, ya da Barbarlık içinde yok
oluş!
BOLŞEVİK PARTİ
Merkez Komitesi
7 Ekim 2006