(Bolşevik Parti’nin Açıklaması)

“HEPİMİZ HRANT DİNK’İZ! HEPİMİZ ERMENİYİZ !”

24 Ocak’ta İnsanlar bu slogan altında sel olup aktı.
10 binler, burjuva medyanın bile en az 100 bin olarak verdiği sayıda insan, 24 Ocak’ta İstanbul’da bu solganlar eşliğinde üzgün olduğu kadar kararlı ve  vakur bir yürüyüşle Hrant Dink’i onun terketmediği “vatan”ında son yolculuğuna uğurladı. Sadece İstanbul’da değil, Türkiye/Kuzey Kürdistan/Batı Ermenistan’ın hemen her şehrinde binlerce insan katilleri, onların şahsında bu katilleri yaratan, besleyip yaşatan, ilerici, demokrat, devrimci,komünist insanlar üzerine, kendinden olmayan bütün insanlar üzerine salan ırkçı-faşist sistemi de lanetledi.

Hrant Dink’in cinayetinin tetikçileri ve bunları Hrant’a saldırtan ırkçı-faşist sistem yalnızca ülkelerimizde değil, dünyanın her yanında ilerici-demokrat-devrimci-komünist güçler tarafından mahkum edildi. Hrant Dink, bütün dünyada sömürüsüz, savaşsız yeni bir dünya için mücadele edenlerin bilinçlerine, gönüllerine gömüldü.

Ülkelerimizde Türk’ü, Kürdü, Ermenisi, Lazı, Çerkezi,Pomağı, Yahudisi, Arabı, Roman’ı her milliyetten, en başta işçiler ve emekçiler, her sınıf ve katmandan  kadın-erkek, yaşlı- genç  10 binlerce insan, Türkiye tarihinde ilk kez, ırkçı faşist kurşunlara hedef olan bir Ermeni kardeşlerine sahip çıktılar, ırkçıların- faşistlerin yüzüne haykırdılar “Hepimiz Hrant Dink’iz !” “Hepimiz Ermeniyiz !”

 Bütün bilinçli hayatı boyunca işçi ve emekçilerin millet/milliyet, din/ırk temelinde bölünmesini en büyük kötülük olarak gören, bugün birbirine karşı kışkırtılan ve birbirine kırdırılan halkların gelecekteki gerçek kardeşliğini sağlamak için kendi cephesinde uğraş veren, bunun için her türlü fedakarlığa katlanan, ölümü göze alan Ermeni emekçi kardeşimiz Hrant Dink’i hunharca ve kendilerine çok yakışan bir kalleşlik içinde vurdular, öldürdüler. Amaçları onu susturmak, onun şahsında bütün ilerici, devrimci, demokrat insanlara, bütün insan hakkı ve  adalet savunanlara, sömürüsüz bir dünya için savaşanlara, komünistlere  gözdağı vermekti. Onu öldürdüler, ama evdeki hesapları çarşıya uymadı, susturamadılar. Hrant şimdi çok daha yüksek sesle konuşuyor. Onun savunduğu görüşlere, onun sağlığında kulak vermeyen pek çok insan, bugün onun neden öldürüldüğü sorusuna cevap ararken, onun ne savunduğunu öğreniyor, o görüşlere sahip çıkıyor. Hrant’ı öldürenlerin korkutmak, sindirmek, birbirine düşürmek istedikleri, ülkelerimizin ilerici-demokrat-devrimci-komünist insanları da “Hepimiz Hrant Dink”iz, “HepimizErmeniyiz” şiarlarına sahip çıkarak, “Yeter Artık” “Sizden korkmuyoruz” dediler adeta. Hrant Dink’in hunharca katli, bardağı taşıran son damla, yeni bir sürecin yolunu açan bir başlangıç oldu. Irkçı-faşistler , kaldırdıkları taşı bu kez ayaklarına düşürdüler.

ÖDEDİĞİMİZ BEDEL VE ACIMIZ BÜYÜK

Evet, Hrant Dink’i öldürenler, hesaplarını yanlış yaptılar. Ve evet, İstanbul’da 24 Ocak’ta yaşanan cenaze töreni, Batı Ermenistan/ Kuzey Kürdistan/Türkiye’nin hemen her yerinde yaşanan vakur gösteriler, tarihsel anlama sahip “ilk” lerdir. Buzu kıran, bu somutta ırkçılığı aşan, halkların gerçek kardeşliği yönündeki mücadele açısından umut veren eylemlerdir. Hrant Dink’in hunharca katli şimdiye kadar uyuyan, bir bölümü ırkçı-milliyetçi rüzgarın önünde sürüklenen, bir bölümü “bana ne” ci olan binlerce insanın gözünün açılmasına, harekete geçmesine “Yeter Artık” demesine vesile olmuştur. Onun bir faşist cinayet sonucu ölümü Hrant’ın sağlığında savunduklarının geniş kitleler içinde yankı bulmasına yol açmış, tetikçi ve onun arkasındaki güçlerin amaçladıklarının tersine bir durum çıkmıştır ortaya. Fakat bu gelişme acımızın büyüklüğünü ortadan kaldırmıyor. Bunun için ödenen son bedel dost, kardeş Hrant’ın canıdır.

O can ki, “Yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlar” dandı. Ve bu talebin gerektirdiği gibi yaşayan ve savaşan bir insandı.

O can ki, bütün aşağılanmalara, baskılara, tehditlere rağmen, çok sevdiği insanları, en yakınlarını, eşini, çocuklarını da kapsayan ırkçı-faşist tehditlere rağmen, “dışarıda” onu bekleyen rahat bir hayatı red eden, sonuna kadar direnmeyi ilke edinen “kaynayan cehennemleri bırakıp, hazır cennetlere kaçma”  “benim yapıma uygun değil” diyerek red eden bir candı.

O can ki, doğruyu söylediği için “dokuz köyden kovulan”lardandı:

-Türkiye’de 1915 de bir ulusun yok edildiği gerçeğini açıkça ifade ettiği ve bu gerçek üzerine tarihle yüzleşme gerekliliğini gündeme getirdiği  için türk milliyetçilerinin, ırkçılarının nefretini, ölümcül düşmanlığını kazanmıştı.

Hrant, Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde yaşayan ve bütün baskılara rağmen Ermeni kimliği ile Türkiye’de yaşamakta ısrarlı olan tavrı ile Türk ırkçılarının-faşistlerinin en kızdığı, en fazla düşman olduğu insanlardan biriydi.

-O sadece açık ırkçı ve faşistlerin değil, kendilerini  sol’cu , hatta yer yer sosyalist olarak adlandıran kimi azgın milliyetçilerin de baş hedeflerinden biri idi. Ermeni Soykırımını yok sayan, bu tarihi olguyu “Emperyalist güçlerin Türkiye’yi zayıflatmak ve bölmek için uydurup kullandıkları bir araç” olarak görüp gösteren resmi tarih savunucusu, Kemalizm hayranı bu sahte sol için, Hrant Dink “ülkemizi bölmek isteyenlerin oyuncağı” idi.

-Hrant yalnızca Türk Irkçıları ve Milliyetçilerinin değil, aynı zamanda Kürt milliyetçilerinin de “pek hoşlanmadıkları” bir kişi idi. Çünkü o , İttihat ve Terakki iktidarı döneminde gerçekleşen Ermeni soykırımında Kürtlerin de suç ortaklığı yaptığını ortaya koyuyor, Türk emekçileri yanında, Kürt emekçileri de tarihleriyle yüzleşmeye çağırıyordu.

-O bütün bunları yaparken, sorunun özünü tartışmak/tartıştırmak için, egemenlerin yoğun idieolojik bombardımanı sonucu emekçi kitleler içinde de ilk anda tepki çeken kimi kavramları – örneğin soykırım kavramını- , kimi sorunları – örneğin Batı Ermenistan’ın sınırının ne olduğu, bugün Kuzey Kürdistan’da kürt milliyetçilerinin çizdiği haritalarda Kürdistan ili olarak gösterilen illerin de bu harita içinde yer alıp almadığı gibi soruları öne çıkarmadan tartışıyordu.

-Hrant Dink, dini kişinin özel işi olarak gören bir candı. Fakat o ülkelerimizde bütün milliyetlerin tam hak eşitliği içinde, gerçek anlamda eşitlerin kardeşliği temelinde yaşamasını savunan bir insan olarak, ezilen  Ermeni kimliğini de gururla taşıyordu. Gururla ben Türkiyeli bir Ermeniyim diyordu. Ezilen Ermeni nüfusun din özgürlüğünü de savunuyordu. Nüfusunun %99 nun müslüman olduğu palavrası beyinlere kazınmış olan ve sünni islamın egemen olduğu Türkiye’de ,  kendilerini bu ülkenin sahibi gören islamcı faşistler açısından Hrant “Müslüman mahallesinde salyangoz satan” bir zındıktı ! Hrant Dink islamcı faşoların da baş hedeflerinden biri idi.

- Hrant Dink, dini kişinin özel işi olarak gören bir can olarak aynı zamanda Türkiye’deki Ermeni cemaati adına klisenin, patrikliğin tüm temsil hakkını kullanmasına da karşı çıkıyor, cemaatin sözcülüğünün dünyevi bir yönetime ait olması gerektiğini savunuyordu. O yüzden bugünkü patrikle de kavgalıydı.

-Hrant Dink, soykırım kavramını fazla kullanmayan, Türkiye ile Ermenistan arasında iyi komşuluk ilişkileri geliştirilmesini, Ermenistan’ın yaşayabilmesi için de mutlak şart gören, soykırım gerçeğinin halkların vicdadında kabul görmesinin, uluslararası alanda şu veya bu parlamentonun soykırım konusunda tavır almasından önemli olduğunu savunan tavırları ile yer yer hem Ermenistan’daki, hem de diasporadaki milliyetçi Ermenilerle de kavgalı idi.

- Hrant Dink, onu Avrupa Birliği’nin ajanı olarak görüp göstermeye çalışan Doğu Perinçek’in İP’i gibi sol –sosyalist maskeli türk şovenistlerinin iddialarının tersine, AB nin  emperyalist bir proje olduğunu biliyor, savunuyor, teşhir ediyordu. Davetli olarak gittiği Avrupa Parlamentosunda yaptığı konuşmalarda,  onu  soykırım konusunda TC’ ne karşı baş tanıklardan biri olarak dinlemek isteyen Avrupa’lı parlamenterlere, onların öncelikle “kendi ülkeleri” nin soykırımları ve bazılarının Ermeni soykırımındaki doğrudan katkıları konusunda tavır takınmaları gereğini hatırlatıyordu.

-Hrant Dink evet bugün Türkiye’de AB’ne tam üyelik için mücadele edilmesi gerektiğini, bu mücadelenin aynı zamanda Türkiye’nin “demokratikleştirilmesi” mücadelesi olduğunu savunuyordu. Fakat aynı görüşü savunan liberal burjuva demokratlardan ayrı olarak o, AB’nin emperyalist bir proje olduğunu da, gerçek demokrasinin AB’deki demokrasi olmadığını da biliyor ve söylüyordu.

Böyle bir candı Hrant.

Hemen herkesle kavgalı ve fakat kavgasını verirken kararlı olduğu kadar yumuşak, sevecen,tüm insanlara sevgi ve güvenle yaklaşan, konuşma fırsatı bulduğu düşmanlarının küçümsenmeyecek bir bölümünün saygısını ve evet hatta  dostluğunu kazanabilen, sözü ile eylemi  bir, ezberdışı, sıradışı  örnek bir insandı.

O bugün bütün insanlık açısından en önemli ağulardan biri olan ırkçılığı bir fikir değil, bir suç olarak gören bir insandı. Kökten red etttiği şoven milliyetçilik yanında, aslında milliyetçiliğin her türüne karşı proleter enternasyonalist duruşu olan bir candı. Ezilen ulus ve milliyetlerin ulusal haklarını kararlılıkla savunmak onun ulusal sorundaki proleter enternasyonalist tavrı ile çelişen bir şey değil, bu duruşun tabii sonucu idi.

O, 1970 li yılların ikinci yarısında, genç bir devrimci olarak  Bayrağında “Herkes Yeteneği ölçüsünde, Herkese ihtiyacı ölçüsünde” yazan sömürüsüz bir Dünya için mücadeleye Bolşevik Partimizin de öncülü olan TKP/ML saflarında  örgütlü olarak katılan, daha sonra örgütsüz kalan ve fakat kendi doğru bulduğu yol ve yöntemlerle “içinde yaşanılan cehennemi cennete dönüştürme” mücadelesinden hiç vaz geçmeyen bir candı.

Hrant geleceğine bilimsel bir öngörüyle yürekten inandığı  devrimle kurulacak sömürüsüz toplumda kazanılacak olan halkların  gerçek kardeşliğini özleyen, bunu bugünden kendi somutunda yaşamaya çalışan, bunun mücadelesini veren bir insandı. Bir Ermeni idi. Bir Enternasyonalistti.  Demokrat olmadan sosyalist olunamayacağını söyleyen, bugün gelecekteki toplumu yaratabilmenin de koşulu olarak demokrasi ve insan hakları mücadelesinin en ön saflarında yer alan bir candı. Bugün Türkiye şartlarında  demokrasi mücadelesi vermeyi öncelikli görevi olarak gören, buna uygun davranan bir insandı.

O insanlara, ülkelerimizin insanlarnına her şeye rağmen inanıyor, güveniyordu. Agos’un,  öldürüldüğü gün yayınlanan sayısındaki son baş makalesinde kendini bir güvercinin ruh tedirginliği içinde his ettiğini belirtiyor ve şöyle diyordu :

Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.

Güvercinler kentin ta içlerinde insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.

Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”

Ne yazık ki, onun ülkelerimiz insanlarının “insanlığına” güvenen bu aşırı iyimser, sevecen öngörüsü, o insanların hiç te küçümsenmeyecek bir bölümünün ırkçı, şoven milliyetçi, işçi ,emekçi düşmanı, kendinden olmayana hayat hakkı tanımayan düşünce ve davranış içinde olduğunu görmeyen, bunu kabul etmek istemeyen yanlış,subjektif bir öngörü idi. Ülkelerimiz ne yazık ki hala güvercinlere hayat hakkı tanınmayan bir ülke idi, ülkedir ! 19 Ocak günü kalleşçe sıkılan faşist kurşunlar onu aramızdan çekip aldı.

Kaybımız Büyük. Büyük İnsanlık, büyük insanlığın kurtuluşu için mücadele eden yiğit bir savaşçısını yitirdi. Acımız büyük! Hrant’ın şahsında verdiğimiz bedel büyük!

Tek teselllimiz, cenaze töreninin görkemli görüntüleri, yüzbinlerin güvercinlere sahip çıktıklarını gösteren eylemli tavrıdır. Umudumuz bunun gerçekten bir milat olması, gerisinin gelmesi, getirilmesi, Hrant’ın , Hrantların unutulmaması, unutturulmamasıdır.

Biz Bolşevikler, “Güvercinlerin” tedirgin olmadan da, özgürce yaşayabilecekleri bir ortamın ancak  insanın insanı sömürmesi üzerine kurulu kapitalizmin, sermaye sisteminin, tüm sömürü sisteminin bütünüyle yıkılmasıyla , o sistemin yıkıntıları üzerine kurulacak sosyalist bir düzende , sosyalizm şartlarında devrimin durmaksızın sürdürülmesi  ile varılacak komünist bir düzende  yaratılabileceğinin  bilincinde olarak, Hrant’ı kendi mücadelemizde yaşatacağız.

Hrant bütün dünyada işçi ve emekçilerin yeni, sömürüsüz bir dünya mücadelesinde sonsuza dek yaşayacak.

Onu öldürenler de  devrimle layık oldukları yere, tarihin çöplüğüne gömülecekler...

 “HEM SUÇLU, HEM GÜÇLÜ” SAHTEKARLAR

VE TİMSAH GÖZYAŞLARI !

Hrant Dink’in hunharca katledilmesinin hemen ardından bütün burjuva siyasetçiler ve burjuva medya, Hrant Dink’in  öldürülmesini “alçakça bir cinayet” olarak adlandırıp, güya cinayete karşı çıktılar, güya Hrant Dink’e sahip çıktılar, üzüntülerini belirttiler, cinayeti kınadılar.

Fakat onların esas derdi , yaptıkları açıklamalar biraz dikkatli dinlendiği veya okunduğunda açıkça görülür ki, dertleri Hrant değil, bu cinayetin Türkiye’ye getireceği zarar, Türkiye’nin “dışarıdaki”  zaten pek iyi olmayan görüntüsünün,”imajı”nın” daha da kötüleşeceği  temel düşüncesi idi.

Hemen bütün burjuva medyanın cinayetin ertesi günü birleştiği ortak bir nokta vardı, bu burjuvazinin bütün kesimlerinin- içeriğini ayrı doldursalar da - üzerinde birleştiği ortak nokta şu idi : Kurşunlar Türkiye’ye sıkılmış, Türkiye’nin çıkarlarına karşı bir eylem yapılmıştı. Cinayeti işleyen kim olursa olsun, sonuçta Türkiye zarar görmüştü, görecekti ! Sanki öldürülen Hrant Dink değildi de, Türkiye idi. Bunların Türkiye kavramı altında anladıkları ve sakladıkları ise gerçekte kendi çıkarlarından, Türkiyenin egemen sınıflarının çıkarlarından başka şey değildi.

Cumhurbaşkanı A.N. Sezer “ Bu çirkin ve utanç verici saldırıyı nefretle kınıyorum.” diyor , “Hrant Dink’in ailesine ,basın dünyasına ve ulusumuza başsağlığı dileklerini iletiyor” du.

Başbakan RT Erdoğan “Karanlık eller , bir kez daha hain emellerine ulaşabilmek için ne yazık ki ülkemizi seçmiş, İstanbul Şişli’de bir cinayet işlenmiş, kan dökülmüştür. Bu saldrırı, Dink’in şahsında hepimize, millet olarak birlik ve beraberliğimize, huzur ve istikrarımıza sıkılmıştır.” Diyor, “ Özellikle bazı ülkelerde sözde Ermeni soykırım iddialarının gündemde olduğu günlerde bu cinayetin işlenmiş olmasını manidar bulduğu” nu açıklıyordu.

TBMM başkanı Arınç cinayeti hakkında “Haince,sinsice , kasıtlı olarak ve ve direk Türkiye’nin geleceğini, mutluluğunu yok etmeye yönelik bir saldırıdır.” diyordu.

CHP Başkanı Baykal : “Utanç verici bir olay. Kim yaptı ve yaptırdıysa Türkiye’ye en büyük zararı vermiştir.(...) Bu ya ilkel bir lumpenlik ya da Türkiyenin içini karıştırmak, Türkiye’yi dünyada güç duruma düşürmek isteyenlerin tertibidir.” diyordu.

DYP başkanı M.Ağar “Türkiye’nin çok önemli dış sorunlarla karşı karşıya bulunduğu böylesine kritik bir aşamada, ülkenin ulusal çıkarlarına büyük darbe vuracak böyle vahşi bir saldırıyı DYP olarak şiddetmle ve derin bir nefretle kınadıkları”nı açıklıyordu.

Hatta Hrant’a yönelik linç eylemlerinin örgütleyecisi  ıkçı-faşist Avukat Kemal Kerinçsiz bile, “üzüntülerini” bildiriyordu”!

Yani Hrant’ın katili, katilleri “Türkiye’ye zarar” bir iş yapmışlardı. Zaten medya bu çerçevede katili “Vatan Haini” ilan etti. Hürriyet Cumartesi günü “Hrant Dink öldürüldü. Katil Vatan Haini” başlığıyla çıktı.

İz gizleme ve cinayetten iktidar dalaşında yararlanma çabaları :

Cinayet’in kim tarafından işlendiği  henüz somut olarak bilinmediği saatlerde ve günde egemen sınıfların anda iktidar mücadelesi yürüten iki kanadının temsilcileri ve onların medyadaki uzantıları  kendilerine karşı komplo teorilerine uygun işaretler veren açıklamalar yaptılar.

“Sivil toplum”cu, “liberal Burjuva” kanat bu cinayeti Türkiye’nin AB üyeliği yolunda ilerlemesini istemeyen kesimlerin “Türkiye’ye karşı”  “Türkiyenin AB üyeliğine karşı”bir eylemi olarak değerlenderirken, kemalist/şoven milliyetçi /devletçi kanat bu cinayeti “Türkiye’yi zayıf düşürmek ve bölmek isteyen yabancı güçlerin”  işlemiş olabileceğini, tam da “Kerkük’e girme” sorununun tartışıldığı, Ermeni soykırımı tasarısının ABD Senatosu tarafından ele alınmasının gündemde olduğu  bir ortamda bu cinayetin işlenmiş olmasının “Türkiyeye karşı” bir  komplo olduğunu vb. savundu. Bu kanattan biraz daha uçuk olanları cinayeti diasporadan Ermenilere/Ermenistan’a vb. mal etmeye çalıştılar.

Tabii siyasi alanda dinci kesimler cinayeti milliyetçilere yüklemeye çalışırken, kemalistler de dincilere yüklemeye çalıştılar. İlk yirmidört saat, katilin resminin elde olduğu ve fakat kimliğinin henüz bilinmediği veya açıklanmadığı ortamda karşılıklı komplo teorileri ile kafalar karıştırıldı.

 

Kuşkusuz, bu cinayet kim tarafından gerçekleştirilmiş olursa olsun, arkasındaki güçler kim olursa olsun, cinayetin andaki durumda kime yaradığı sorusu sorulabilir.

Bu soruya verilecek cevapta şu unsurlar öne çıkmaktadır :

-Cinayet içte öncelikle Kuzey Kürdistan/Türkiye’deki  ortamı germekten, kitleleri birbirine kışkırtıp kaos yaratmaktan yana olan, böylelikle bu yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlerde konumlarını korumak ve güçlendirmek isteyen güçlere , somut olarak devlet iktidarını elinde tutan ordu merkezli “devlet” güçlerine yarar. Halklar birbirlerine karşı kışkırtılabilir, geliyorum diyen cinayeti önlemeyen hükümetin güvenlik zaafı da böyle bir cinayetle gösterilip, daha güçlü iktidar talepleri körüklenebilir.

-Dışta bu cinayet Türkiye’nin burjuva demokrasisi açısından da henüz “uygar uluslar-devletler” içinde yer almadığı, bunun için örneğin onun AB üyeliğinin olamayacağını vb. savunan AB içindeki tutucu güçlerin, Ermeni soykırımı sorunu üzerinden Türk hakim sınıflarını sıkıştırarak daha uysal hale getirmeye çalışan tüm emperyalist güçlere yarar.

Bunları ortaya koymak başkadır. Bunlar temelinde komplo teorileri üretip, öldürülen bir insanın kanı kurumadan onu unutup, unutturup “Kurşunlar Türkiye’ye sıkıldı” vb. demek başkadır. Egemen sınıfların temsilcileri, onların denetimindeki medya tam da bunu yaptı.

Devlet dışındaki güçlerin “kişisel” cinayeti masalı

Devletin sorumluluğunu gizlemek için anlatılıyor ...

Gerçek Suçlu ve Sorumlu Devletin ta kendisidir!

Cinayet’in  bir biçimde “Türkiye’ye karşı” bir eylem gibi gösterilmesi, bu cinayetin sorumlusunun “Türkiye” olduğu , bütün unsurları ile Türkiye Cumhuriyeti devleti, egemen sınıflar, onların şekillendirdiği toplum olduğu gerçeğinin üzerini örtmeye, gerçek sorumluları gizlemeye yarayan bir sis perdesinin asılmasıdır.

Bu kadar da değil, Güvenlik Güçleri, Hrant’ın güpegündüz İstanbulun en işlek yerinleriden birinde  öldürülmesini engelleyemeyen o güçler,  Cinayetin çok kısa süre ertesinde, tetikçiyi yakalayarak,  “17 yaşında” olduğunu söyleyen bir gencin kişisel işi olduğunu çıkartıp, işi “çözdüler” .

Hrant Dink cinayetinin tetikçisi, cinayet yerinde adeta kameralara poz veren “17 yaşındaki” “İstanbul”u bilmeyen, fakat Hrant Dink’i eliyle koymuş gibi bulup, üç kurşunla beyninden vuran , vurduktan sonra da elini kolunu sallaya sallaya cinayet yerinden kaçmayı “başaran” “amatör!” katil, cinayetten 34 saat sonra, cinayet aleti ve bütün delilleriyle birlikte yakalandı. Emniyet’in, içişleri bakanlığının, güvenlik güçlerinin bu “büyük başarısı !!!” ertesinde katilin aslında bu işi bireysel yaptığı, en iyi halde, devletle ilgisi olmayan ve içinde devlet, devlet düşmanlarına karşı yeterince haşin davranmadığı için, “AB nin dayattığı kanunlar sonucu eli kolu bağlanan devlet”yerine, onun işini yapmayı kendine görev bilen milliyetçi, devletini,milletini, vatanını seven işsiz ve psikolojik rahatsızlıkları bulunan gençlerin oluşturduğu bir örgütlenmenin onun arkasında durduğu anlatıldı, anlatılıyor. Böylece bu cinayetin gerçek sorumluları, gerçek katiller, devlet temize çıkartılıyor. Yağma yok !

Susurluk ne kadar kişisel ise, Şemdinli ne kadar kişisel ise, bu cinayet de o kadar kişiseldir !

Kimdir gerçekte bu cinayetin planlayıcıları, kışkırtıcıları, gerçek sorumluları?

İlk ifadesinde, bu cinayeti “kişisel kızgınlıkla” işlediğini anlatan , vatan haini bir Ermeniyi öldürdüğünü, pişman olmadığını söyleyen tetikçiyi üretenler kimlerdir?

Aha Bedutyun ! Aha Çark!

İşte Devlet! İşte Soykırım !

-         Kimdir 1915 de Osmanlı devletinin uyguladığı soykırım’ın varlığını ısrarla inkar edenler? TC devleti değil mi?

-         Kimdir Soykırım’ın varlığını savunanları “Vatan Haini” ilan edip, onlara karşı saldırı düzenleyenler,kışkırtanlar? TC devleti değil mi?

-         Kimdir Türkiye’de Türkler dışında hiç bir milletin yaşamadığını söyleyen, kürt ulusu, ve tüm türk olmayan milliyetleri “türk milleti” içinde ele alıp, anayasasına “devletin vatanı ve (türk) milleti ile bölünmezliği” ilkesini koyan? TC devleti değil mi?

-         Kimdir Ermeni okullarında “Türküm doğruyum Çalışkanım” ı... okumayı zorunlu kılanlar?

-         Kimdir Türk olmayan tüm milliyetleri aşğılıyan, “Ermeni dölü” küfürünnü birbirini aşağılamak için kullanan Türk toplumunun ırkçılığını üreten, körükleyen? Türk egemen sınıfları ve onların devleti değil mi?

-         Kimdir, AB’ ne üyelik sürecinde AB’ nin dayattığı yasal reformlar çerçevesinde ceza yasasının 301. maddesinde “Türklüğe hakaret” i suç ilan edenler? TC devleti değil mi?

-         Kimdir Trabzonda, Mersin’de, İstanbul’da siyasi görüşleri ayrı olan insanlara karşı yönelen açık linç olaylarını “Halkın tepkisi” olarak adlandırıp, linç kültürünü kışkırtan, destekleyenler? Bu devlet değil mi?

-         Kimdir Hrant Dink somutunda, onu yazdığı makaleler nedeniyle onlarca kez yargılayan, son olarak savcılık beraat talep etmesine rağmen “Türklüğe Hakaret” suçundan 6 ay hapise mahkum edenler? Bu kararı en üst mahkemede de onaylayanlar? Bu devletin yargı organları, bu devlet değil mi ?

-         Kimdir Hrant Dink’e mahkeme heyeti önünde açıkça saldıran, mahkeme çıkışında onu küfürle,yumrukla, tükürükle ,yumurtayla  ve küfürlü pankartlarla karşılayanlar,bunlara göz yumanlar? Bu devletin ırkçı savunucuları ve bu devlet değil mi?

-         Kimdir Hrant Dink’e karşı onu  Türklüğe hakaret eden bir Vatan Haini ilan edip, Türk emekçilerini de ona karşı kışkırtanlar? Onu bir “güvercin tedirginliği içinde” yaşamaya mahkum edenler?  “Koruma istemedi” gerekçesi ile, açık ölüm tehditleri ortada iken, onu korumayanlar ?

-         Kimdir İstanbul’un en işlek caddelerinden birinde güpegündüz bir katilin elini kolunu sallayarak Hrant Dink’i öldürmesine göz yumanlar?

-         Kimdir Rakel Dink’in sevgiliye veda sözlerinde sözünü ettiği “bebeklerden katil” yetiştiren ortamın yaratıcıları ? Türk egemen sınıfları ve onların devleti değil mi?

Ve şimdi bu devletin savunucuları ortaya çıkıp “cinayeti kınadıklarını” ilan ediyorlar. Utanmazlığın ,arlanmazlığın bu kadarı az bulunur. Hrant’ın kanında elini yıkayanlar, onun öldürülmesinin gerçek sorumluları, Hrant öldürüldükten hemen sonra toplumda gelişen tepkiyi gördüklerinde, Hrant’a sahip çıkar görünmeyi çıkarlarına uygun gördüler. Olan budur. Olan bu bağlamda  “Hem suçlu,hem güçlü” deyiminin pratikte yaşanmasıdır.

Halkların Sorumluluğu ve  Suç Ortaklığı...

Evet Tarihteki Ermeni soykırımının esas sorumlusu, onun örgütleyicileri, Osmanlı devletidir, onun o günkü yöneticileri olan türk milliyetçisi İttihat veTerakki yönetimidir. O günkü dönemde Osmanlı devleti ile ittifak içinde olan ve Osmanlı Ordusunun yönetiminde de yer alan Alman emperyalistleri bu soykırımın sorumluluğunu paylaşmaktadır. Fakat evet bu soykırımın uygulamasında , Ermeni halkın “Hiç” e sürülmesinde aktif olarak yer alan Osmanlı ordusunun, polisinin, jandarmasının tüm elemenları , valiler,yerel yöneticiler, memurlar, hizmetliler yanında bu soykırıma  izin veren, düne kadar birlikte yaşadıkları Ermeni komşularını korumayan, bir çoğu “gidenlerin” malına konan, katliamları gördüğü halde engellemek için hiç bir şey yapmayan, yer yer tersine aç gözlülükle “techir” adı verilen soykırımda resmi devlet güçlerinden ileri gidip katliamlar yapan halk, Türk halkı  ve onun yanında Kürt halkı da bu soykırımda sorumluluğa sahiptir.Hiç bir soykırım halkın aktif katılımı olmadan gerçekleştirilemez.

Türk ve Kürt halkları şimdiye dek, egemen sınıfların resmi tarihini sorgulamayarak, kendi sorumluluğunun ve suçluluğunun hesabını vermeyip, gerçek sorumlulardan, Türk hakim sınıflarından da hesap sormayarak, tarihi yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Uzun süre sessizlikle geçiştirilen bu soykırım olgusunda Türk hakim sınıfları gelinen yerde artık bir yandan sanki hiç bir şey olmamış  gibi davranmak yerine “Soykırım yok, savaş şartlarında karşılıklı kıyam var” tezinin, ve “bu işin çözümünü tarihçilere bırakalım” tezinin savunucusu konumuna gelmişlerdir. Dünkü tümden inkarcı resmi tarih ne kadar sahtekarca idi ise, gelinen yerdeki resmi tarih de o kadar sahtekarcadır. Ne yazık ki “Türkiye Sol”u genelde resmi tarih savunuculuğundan kopmamıştır. Kimileri hatta örneğin  kendine utanmazca  İşçi Partisi diyen ırkçıların  yaptığı gibi, sol adına,sosyalizm adına, antiemperyalizm adına türk tezlerinin en azgın savunuculuğunu yapmakta, kampanyalar düzenlememektedirler. Ermeni soykırımı sorununda resmi türk tarihi tezlerinin sorgulanmaması, bunun üzerlenilmesi, Türk ve Kürt halklarının emekçilerinin en ağır tarihsel yükü, yüz karasıdır. Bolşevik Partimiz 3. Kongresinde sorunu bilince çıkartmış olmasına rağmen ve ülkelerimizde Diasporadaki Ermenilerin Geri dönme,ve yerleşme, ve ayrılma hakkını savunan tek örgüt olmasına rağmen, ne yazık ki henüz bunu kitlelere mal edememiştir. *

 Kuşkusuz şimdi Türkiye tarihinde ilk kez 100 bini aşkın insanın “Hepimiz Ermeniyiz” şiarı altında yürümesi, çok önemli bir olaydır. Bu ermeni olmayan milliyetlerden halkların geçmişe dönük olarak sorumluluklarını öğrenmenin, bunun gereklerini yerine getirmenin bir ilk adımı olarak kavranır, sürdürülür, ilerletilebilirse, o zaman halkların gerçek kardeşliğine giden yolda mesafe alınabilir. O zaman Hrant’ın deyimiyle “içinde yaşadığımız cehennemi cennete dönüştürme” yolunda birlikte ilerleyebiliriz. Bu bağlamda yapılması gereken de budur.

Timsah Gözyaşları :

İstanbulda yürüyüşe katılan yüzbini aşkın insan, ülkelerimizin bir çok kentinde,kasabasında cinayeti kınayan on binlerce insanın çok büyük çoğunluğu kuşkusuz kendilerinden bir insanın hunharca katledilmesinden duydukları büyük üzüntü, katillere ve onun arkasındaki güçlere duydukları nefret, Hrant’ın ailesi ile gerçek dayanışma samimi duyguları ile, “artık yeter” duyguları ile yürüdüler. Bu insanlar gerçekten üzüldüler, onların duyguları samimi idi.

Fakat cenazeye katılanların bir bölümü, cenazeye Hrant’ın öldürülmesine duyulan tepkinin kendilerine tepkiye dönüşmesini engellemek, Hrant’a  kendi çıkarları için sahip çıkar görünmek, “Türkiye”  adı altında zarar gördüğünü düşündükleri kendi çıkarlarına, egemen sınıfların çıkarlarına gelecek zararı en aza indirmek hesaplarıyla katıldılar. Onlar da diğer insanlar gibi üzüldüler görünüşte, yer yer ağlayanları bile oldu. Üzüntüleri göstermelikti, sahteydi, döktükleri göz yaşları timsah gözyaşları idi.

Bu bağlamda en başta tabii Türk devletinin temsilcileri geliyor.

Ordu, ikinci kademeden de olsa iki komutanını göndererek ve bir çelenk göndererek “üzüntülerini” belirtti. Ne sahtekarlık ! Bu ordu soykırmcı ordunun devamıdır. Bu ordunun okullarında insanlara Ermenilerin düşman oldukları öğretilir ! Bu ordu’da subaylar arasında bir tek Ermeni yoktur. Erler arasında ise ermeniler en fazla aşğılananlar içindedirler. Şimdi ölümüne üzüldüklerini bildirdikleri Hrant, faşist Türk Ordusundaki ırkçı ayrımcılığı kendi somutunda bizzat yaşayan Ermenilerden biridir. O bunu son yazılarından birinde şöyle anlatıyor :

Denizli 12. Piyade alayına kısa dönem askerlik (8 aylık) için gittiğimde, devremdeki tüm arkadaşlarıma yemin töreninden sonra erbaş rütbesi taktılar, bir tek beni ayırıp er olarak bıraktılar.”  Ermeni düşmanlığı iliklerine kadar işlemiş ve Ermeni düşmanı insanlar yetiştiren bu ordu ülkemizde devrimcilere, demokratlara,komünistlere ,bütün halka yönelen kontrgerilla eylemlerinin gerçek kurmay heyeti, merkezi,planlayıcısı, uygulayıcısıdır.

Kimi burjuva yazarlar aslında bu cenazede Genel Kurmay başkanını da görmek istediklerini, görmeyince hayal kırıklığına uğradıklarını vb. yazdılar. Ne saflık ve aymazlık? Ya da nasıl bir hinoğlu hinlik!  Katiller çetesinin başının cenazede olması ne büyük sahtekarlık olurdu. Fakat bu belli idi. TC nin genel Kurmay Başkanının  Temel sloganlarından biri “Hepimiz Ermeniyiz” olan bir cenazeye katılması bu şartlarda olmazdı,olmaz !

Kemalist devletin başı olan cumhurbaşkanı da cenazeye katılmadı, ama üzüntülerini bildirmekten de geri durmadı. Cenazeye çelenk gönderdi!  Yine ne sahtekarlık ! Soykırmcı devletin başı, vatan hainliği saydığı işi yapan birinin cenazesine “üzüntülerini” bildiriyor !

Sonra hükümet üyeleri geliyor. İçişleri bakanı Aksu ve devlet bakanı Şahin hükümeti temsilen katılıyorlar. Erdoğan Prodi ile birlikte bir açılışta olduğu için katılamıyor !(Ertesi günü Hrant’ın evine taziye ziyaretine gidiyor!)  Yine ne sahtekarlık. Hrant’ın mahkumiyet giydiği 301’ i yasa olarak ve reform adına çıkaran hükümet bu hükümet. Linççilere “gençler haklı tepkilerini ortaya koymuşlar” diyen emniyet müdürleri, Hrant’ı  “koruma istemedi”gerekçesiyle korumayan emniyet müdürleri bu hütkemetin sorumluluğunda. Yani Hrant cinayetinin birinci derecede sorumluları, hiç bir şey yokmuş pişkinliği içinde, cenazeye katılıyor, ölü evine gidip taziyede bulunuyor. Hrant’ın ölüsünden rant sağlamaya çalışıyor.

 O kadarla da kalmıyor ! AKP milletvekili ,başbakanın siyasi danışmanı Ömer Çelik, “Hrant’ın tabutunun Türk bayrağırna sarılması”nı öneriyor. Böylece Hrant ölümünde Türk devletince sahiplenilmiş olacaktır. Buna kimi açık ırkçılar karşı çıkarken, çoğunluk siyasetçiler sıcak bakıyor. Gerçekleşse sahteciliğin daniskası olacak bu gelişme yaşanmıyor. Herhalde önümüzde seçimler olduğu ve ırkçı-milliyetçi oylar gerekli olduğu için yaşanmıyor bu. Üstüne üstlük, 100 binin üstünde insanın katıldığı ve fakat hemen hiç türk bayrağının taşınmadığı bir yürüyüş olarak da dikkat çekiyor bu yürüyüş. Ertesinde başta Nasyonal Sosyalist “Ulusal Kanal” olmak üzere  ırkçılar bundan rahatsızlıklarını dile getiriyorlar ! Hrant’ın bayrağının herhangi bir milli bayrak olmadığını anlayamıyor ırkçı kafalar.

Sonra başta ABD Türkiye Büyükelçisi olmak üzere bir dizi emperyalist üylke temsilcisi katılıyor cenazeye. Üzüntülerini bildiriyorlar. Hrant’a sahip çıkıyorlar güya. Sahip çıktıkları gerçekte kendi ülke hakim sınıflarının emperyalist çıkarlarıdır. Döktükleri gözyaşları sahtedir!

Ve sonra Hrant’ın dirisi ile sürekli kavgalı Ermeni klisesi ! Ölüsüne sahip çıkıyor !

Cafcaflı bir dini tören düzenliyorlar. Hrant’ın  cenneti bu dünya cenneti olarak düşlediği, bu dünyayı cennete çevirmek için mücadele ettiğinin bilincinde olarak, onun dini kişinin özel işi olarak gördüğünü bile bile, onu klise adına sahipleniyorlar. Ne sahtekarlık !

Fakat, Hrant’ın cenazesini görkemli kılan fakat bu sahtekarlar ve sahtekarlıklar değil, Onu sahiplenen onbinlerce emekçidir.

Umut budur !

Gelecek bundadır !

Hrant’a bu tabloyu sağlığında yaşatamadığımız için hepimiz sorumluyuz!

Gün öğrenmek, gün örgütlenmek, gün sömürüsüz bir dünya için mücacedeyi yükseltmek günüdür !

25 Ocak 2007

Bolşevik Parti

 

* Bolşevik Parti’nin Ermeni sorununda bazı kararları :

Partimizin 1985 sonunda yapılan 3. Kongresinde aldığı bir kararda şunları tespit etmiştir :

“- Ermeni halkının, Ermeni Ulusunun Türk Hakim sınıfları tarafından toplu kıyamdan geçirilmesi en zalimce soykırım örneklerinden biridir. Bu “tarihsel haksızlık” konusunda doğru tavır, çeşitli milliyetlerden Türkiye proletaryasının ortak sınıf mücadelesi açısından hayati önemdedir.

Bugün Türkiye proletaryasının bölünmüşlüğünün ayakta tutulmasında “Ermeni düşmanlığı” ideolojik planda Büyük-Türk Şovenizminin ana mücadele araçlarından birini oluşturmaktadır.

-Bugün de Ermeni halkı, Türk faşist hakim sınıfları tarafından yoğun milli baskı altında tutulmakta, diğer azınlıklar gibi, bütünü ile yok edilmeye, “Türkleştirilmeye” çalışılmaktadır.

- Konferansımız (o dönemde Kongreler Konferans olarak adlandırılıyordu BN) , Türk hakim sınıflarının tarihteki Ermeni soykırımını lanetler, Osmanlı devletinin devamı olan bugünkü TC devletinin Ermeniler üzerindeki aktüel milli baskılarını lanetler, bu noktalarda Türk hakim sınıflarını ve Marksizm Leninizm adına hakim sınıflara suç ortaklığı eden oportunistleri, revizyonistleri teşhir görevini önümüze koyar.

-Konferansımız, bugün Türkiye’deki Ermenilerin “ulus” teşkil etmediği tespitinin, yurtdışında, Türkiye’ye dönmek ve yerleşmek isteyen Ermenilerin dönme ve yereşme haklarının olmadığı biçiminde yorumlanmasına karşıdır.

Konferansımız, yurtdışındaki Ermenilerin, Türkiye dönme ve yerleşme hakkını savunduğunu açıklar.

-Konferansımız bu noktada da, bütün milli meselede olduğu gibi, gerçek çözümün proletarya önderliğindeki devrimle gerçekleşeceğini açıklar.”  ( Bkz. Bolşevik Partizan, sayı 27, sayfa24)

1990 da gerçekleştirilen 4. Kongre’mizde alınan bir kararda ise şunlar tespit edilmiştir :

“Bir ulusun ulus olma niteliğini yitirmesi (ulus olmaktan çıkması), emperyalizm çağında kural olarak zor kullanımı temelinde söz konusu olmaktadır. Türkiye’deki Ermenilerin  bugün bir ulus oluşturmadıkları gerekçesiyle, yurtdışındaki Ermenilerin Batı Ermenistan topraklarına yerleşme hakkının red edilmesi bütünüyle yanlış bir tavır olur. Çünkü Ermeni ulusuna karşı yönelen tarihi haksızlık, “tarihin akışı dışında kalmış, onun akışını engellemeyen, rahatsız etmeyen, proleter sınıf mücadelesinin derinleşmesini ve genişlemesini engellemeyen (Bkz. Lenin Tüm Eserler, Alm. Cilt 6, sayfa 125) bir tarihi haksızlık değil, tersine “toplumsal gelişmeyi ve sınıf mücadelesini doğrudan doğruya engelleyen “ bir tarihi haksızlıktır. Bugün ülkemizde işçi sınıfı ve emekçi yığınlar içinde şoven görüşleri yaymada hakim sınıfların elindeki en etkin silahlardan biri Ermeni düşmanlığıdır. ... Ermeni düşmanlığı emekçi yığınlar içinden sökülüp atılmadıkça, Türkiye’de çeşitli milliyetlerden proletaryanın enternasyonalist temelde birliği sağlanamaz. Ermeni düşmanlığının sökülüp atılması ise pratik olarak ancak Ermeni soykırımının lanetlenmesi ve diasporadaki Ermenilerin Batı Ermenistan’a yerleşme haklarının tutarlı bir şekilde savunulması ile mümkündür. ... Yani bugün diasporadaki Ermenilerin  Baı Ermenistan’a dönme ve yerleşme hakkının suvunulması, yarın ayrılma hakkının savunulmasını beraberinde getirebilir. Dönme ve yerleşme hakkı daha bugünden bu bilinçle savunulmalıdır.” (Bkz.  Bolşevik Partizan, sayı 62, sayfa 13)