Seçimler yapıldı. Halk için değişen bir şey yok. Seçim sonrasında da :

İŞÇİLER ve EMEKÇİLER İÇİN TEK KURTULUŞ YOLU DEVRİM!

Tek alternatif :

YA  BARBARLIK- YA SOSYALİZM!

Gürültülü, bol pislikli, demagoji, yalan, palavra, boş vaatler ve küfür dolu bir seçim kampanyası ertesinde yapılan seçimlerin sonucu belli oldu:

AKP tek başına hükümet kuracak bir çoğunluğu, oyunu ve oy oranını büyük çapta arttırarak kazandı.

Meclise bu kez CHP’nin yanında MHP de girdi. Geçen dönemin iki partili meclisi yerine üç partili Meclis oluştu. Seçimlerde aynı ırkçı/Türkçü kulvarda yarışan ve “Tek başına İktidar” iddiasını ileri süren bu iki partinin oyu ve kazandığı milletvekili sayısı bırakalım tek başına iktidarı, CHP –MHP koalisyonu ile bile hükümet olmak için gerekli salt çoğunluğun çok uzağında.

Seçimlere yine “tek başına iktidar” iddiası ile giren DP, Genç Parti gibi partiler sandığa gömüldüler.

Seçimlere “Bin Umut Adayları” ile katılan DTP, geçen genel seçimlerde DEHAP’ın aldığı oylardan daha az oy aldı ve fakat Mecliste grup kurabilecek sayıda bağımsızı Meclise sokma başarısını gösterdi. Bu durumda yeni Mecliste DTP, dördüncü parti olarak yer alacak.

Seçim sonuçlarının belli olmasının ertesinde burjuva siyasetçileri ve medya, çeşitli burjuva kurum ve kuruluşları açıklamalar, değerlendirmeler yaptılar. Fakat hepsinin üzerinde birleştiği bir nokta vardı: DEMOKRASİ kazanmıştı! % 85 civarında bir katılımla ve bağımsızların da meclise girmesiyle % 10 barajına rağmen mecliste temsiliyet, dolayısıyla meşruiyet sorunu çözülmüştü. Artık herkes bu sonuçlara saygılı olmalıydı!

GERÇEKTE OLAN NE?

Gerçekten de görünürde halka gidilmiş, halk da iradesini serbest seçimlerde belirlemiş, kendini önümüzdeki dönemde yönetecek olanlara yetkiyi vermiştir. Görünürde demokrasi kazanmıştır.

Gerçek durum bu mudur? Gerçekten de halkın özgür iradesi mi yansımıştır sandığa? Kazandığı söylenen demokrasi nasıl bir şeydir?

Hep söyledik. Şimdi seçim sonuçları belli olduktan sonra bir kez daha söylüyoruz: Burjuvazinin, sömürücülerin egemen olduğu bir düzende, bu düzenin “en demokratiği”nde yapılacak “en demokratik” seçimlerde bile, seçimin işlevi işçileri emekçileri kandırmak, onlara sanki onların oylarıyla kendi kaderlerini belirleyebilecekleri duygusunu vermektir. Burjuvazi çeşitli aralıklarla işçilere köylülere emekçilere “Sizi önümüzdeki dönemde hangi partimizin hükümeti altında soymamızı –ezmemizi istersiniz?” diye sorar. Bu düzende seçimlerin gerçek anlamı budur. Ve bu hiç değişmez. Seçimlerin bu anlam dışında bir anlama büründüğünü gördüğü anda burjuvazi seçim filan yapmaz! Gerçek anlamı bu olan seçimlere işçi sınıfının, emekçilerin gerçek devrimci temsilcilerinin, komünistlerin katılması, yalnızca bir anlama sahip olabilir: İşçi ve emekçi yığınların siyasi olgunluk seviyesinin bu yolla ölçülmesi. Burjuvazinin egemen olduğu şartlarda, Halkın özgür iradesinin sandığa yansıdığı vb. iddiaları boş iddialardır. Burjuvazinin egemen olduğu şartlarda işçilerin-emekçilerin iradesi özgür değildir, esaret altındadır. Burjuvazi elindeki tüm araçlarla işçilerin-emekçilerin iradesini kuşatır, esir alır, bilincini çarpıtır, burjuvazinin çeşitli kesimlerinin çıkarlarını işçilerin-emekçilerin çıkarı imiş gibi gösterir. 22 Temmuz seçimlerinde de böyle olmuştur.

22 TEMMUZDA ÇATIŞAN İKİ CEPHE

Emekçi yığınlar esasta her ikisi de işçilere-emekçilere düşman olan, her ikisi de sömürücü olan, her ikisi de Kürt ulusunun ayrı devlet kurma hakkına ve Türk olmayan milliyetler için tam hak eşitliğine karşı olan “Tek ülke, tek bayrak, tek devlet” çi olan, her ikisi de demokrasiden burjuvazinin işçiler ve emekçiler üzerindeki diktatoryasını anlayan, her ikisi de erkek egemen, her ikisi de dini kullanan iki cephe arasında tercihe zorlanmıştır. Bu cephelerden biri siyasi arenada AKP tarafından temsil edilmiş ve bunlar halkın karşısına “siyasi ve ekonomik istikrar” “ Türkiye’de atanmışların egemenliğine son vermek”  “Türkiye’yi demokratikleştirmek” adına, “tutuculuğa karşı yenilikçilik” adına çıkmış bu demagojilerle oy istemiştir. Başını CHP’nin çektiği diğer kesim ise, halktan “şeriat tehdit ve tehlikesi” altında olduğunu iddia ettiği “Atatürkçü Laik Cumhuriyeti”  ve AKP tarafından satışa çıkarıldığını iddia ettikleri “Vatan”ı ve  “bağımsızlığı” korumak için oy istemiştir. Darbeci/faşist ordunun sivil sözcüleri olarak çıkmıştır bu kesim ortaya.Aslında ne birinciler gerçek anlamda demokrat, ne ikinciler gerçek anlamda laik, bağımsızlıkçı vb. dir.

Geçerli oy kullananların hemen hemen yarısı, tüm seçmenlerin hemen hemen yüzde kırkı birinci cepheye oy vererek, tercihini sahte laikçi cepheye karşı sahte demokrat cepheden yana yapmıştır. Bu tabii ki egemen sınıfların kendi içlerindeki iktidar dalaşı için önemlidir. Fakat işçiler ve emekçiler açısından fazla bir önemi yoktur.

DEĞİŞECEK OLAN NE?

Bu sonuçlarla (başka sonuçlarla da) işçilerin emekçilerin sömürülmesi bırakalım ortadan kalkmayı ,azalmayacaktır. Bu sonuçlarla (başka sonuçlarla da) işçilerin emekçilerin yaşamında bırakalım köklü iyileştirmeleri bir yana, herhangi bir iyileşme olmayacaktır. Seçim sonuçları işçilerin emekçilerin hayatında olumlu ya da olumsuz bir şey değiştirmeyecektir. Çünkü egemen sınıfların partilerinin seçimlerde işçiler emekçiler lehine yaptıkları program açıklamalarının,verdikleri sözlerin , bunların üzerine yazıldığı kağıt kadar değeri olmadığı tecrübeyle sabittir.

NE YAPILMALIYDI?

Diğer yandan içinde bulunulan somut koşullar ve güç dengesinde, işçi ve emekçi yığınlar içinde anda gerçek sosyalizm-komünizmin etkisi(-zliği), güç(süzlüğ)ü gerçekçi bir şekilde değerlendirildiğinde, bu seçimlere “işçi ve emekçilerin siyasi olgunluk düzeyi” ni görmek, seçimin konusu olan kuruma ,o kurumun dağıtılması gerekliliğini pratikte göstermek amacıyla işçi sınıfının gerçek temsilcilerini sokmaya çalışmak için  katılmanın da bir anlamı yoktu. Bu yüzden biz bu seçim sahtekarlığına katılmayı red ettik, işçi ve emekçilere de verecekleri her oyun sonuçta kendilerine karşı verilmiş oy olacağını açıklayarak, oy vermeyin çağrısı yaptık.

BAĞIMSIZLARIN İŞLEVİ

22 Temmuz seçimlerine bilindiği gibi kendilerinin iktidar için dalaşan egemen sınıf cepheleri dışında oldukları iddiası ile katılan bağımsızlar da vardı. Seçim sonuçlarının egemen sınıf sözcüleri ve medyası tarafından yorumları, bunlara da biçilen rolün ne olduğunu aslında net olarak gösteriyor. Burjuvazi bir bütün olarak alındığında bu bağımsızların meclise girmesinden rahatsız değil. Tam tersine, bunların da meclise girmiş olmasından memnun, hoşnut. Böylece mecliste “temsilde adalet” konusundaki çarpıklığın ortadan kalkmış olduğunu söylüyorlar. DTP’lilerin eğer bu kez “akıllı” davranırlarsa, Türkiye’nin birlik ve beraberliğini sağlama konusunda büyük yararlılıkları olacağını söylüyorlar! Ufuk Uras’ın ve Baskın Oran’ın meclise girmesi için burjuva medyasının verdiği destek büyük boyutlarda idi. Reformist ÖDP’li Ufuk Uras’ı , hem de “sol” un temsilcisi!!! olarak meclise taşımayı bize bu meclisin meşruiyetinin bir başka işareti olarak satıyorlar. Sol’un bir başka temsilcisi olarak sunulan reformist liberal Baskın Oran’ın, DTP’nin aynı bölgede bir başka bağımsız aday göstermesi sonucu seçilememesinden bir dizi burjuva köşe yazarı en az Baskın Oran ve DTP kadar üzgün! Bunu yaptığı için DTP il örgütü ayıplanıyor! Burjuvazinin bu değerlendirme ve övgülerinden bağımsız milletvekillerinin nasıl bir ders çıkaracaklarını göreceğiz. Fakat onlar nasıl ders çıkarırsa çıkarsın, işçi ve emekçiler açısından bu bağımsızların bu meclisin sahte meşruiyetinin payandası oldukları objektif gerçeği değişmeyecektir.

YENİ OYALAMA ARAÇLARI

Şimdi seçimler bitti. Şimdi karşımıza yeni oyalama araçlarıyla gelecekler. Gündemimizi şimdi de önce Meclis Başkanlığı, Ardından cumhurbaşkanlığı seçimi, ardından Anayasa değişikliği referandumu vb. ile belirlemeye çalışacaklar. Egemen sınıfların iki kesimi arasındaki iktidar dalaşı açısından seçimler yalnızca bir raundtu. Bu raundu AKP nin temsil ettiği kesim kazandı. Fakat maç bitmedi, sürüyor. Bu maçta egemen sınıfların çatışan kesimleri şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da bizi kendi kuyruklarına takmak için ellerinden geleni yapacak. Şunu kavramamız lazım: İşçiler- emekçiler kendi gerçek sınıf çıkarlarının ne olduğunu kavrayıp, kendi sınıf örgütlerinde örgütlenip, kendi sınıf çıkarları doğrultusunda burjuvaziden bağımsız, kendi mücadelelerini yürütmedikçe, bu bağımsız sınıf mücadelesi yoluyla burjuvazinin iktidarını yıkmadıkça, işçi sınıfı ve emekçiler burjuvazinin iktidar dalaşının figüranları olarak kullanılacak ve bu sömürü düzeni sürüp gidecektir.

NE YAPILMALI?

Yapılması gereken bellidir: İşçi sınıfı ve emekçi yığınların gündeminin burjuvazi tarafından belirlenmesine son verilmelidir.

İşçi ve emekçiler açısından örneğin bir büyük işletmedeki bir Grev, bugünkü şartlarda burjuvazinin büyük gürültüyle gerçekleştirdiği seçim tantanasından çok daha önemlidir. İşçilerin emekçilerin yürüttüğü somut bir hak mücadelesi, burjuvazinin parlamento ahırındaki itiş kakıştan çok daha önemlidir. Fabrika örgütlenmesi sokak eyleminden, sokak eylemi parlamentoda olanlardan önemlidir.

Sorun işçi ve emekçi yığınlara bunun kavratılmasında, işçi ve emekçi yığınların bunu kavramasındadır.

Ve bu seçimler bu bağlamda Komünistlerin ve devrimcilerin önünde duran görevlerin ne kadar büyük olduğunu, daha ne kadar mesafe kat edilmesi gerektiğini bir kez daha göstermiştir.

Bir kez daha görülmüştür ki, gerçek komünist düşünceler işçi ve emekçiler arasında ne yazık ki hala çok az bir etkiye sahiptir, işçi ve emekçi yığınlar arasında komünist örgütlenmemiz ne yazık ki hala çok geridir.

O halde görevimiz bu geriliği aşmak, bütün enerjimizi İşçi Sınıfının öncü örgütü Bolşevik Partilerimizin inşasını derinleştirmektir. Bu inşa çalışmasında örgütlenmenin fabrika hücreleri temeline oturtulması, örgütsel inşada kavradığımız temel halkadır.

Dünya Komünist Hareketinin tüm tecrübelerinin gösterdiği gerçek, fabrika hücreleri temeline dayanmayan örgütlerin gerçek anlamda sınıfı örgütleyip, harekete geçiremediğidir.

Bu tecrübeler ışığında, ve seçimlerin da bir kez daha gösterdiği gerçekler temelinde biz Bolşevikler 8. Kongremizin önümüze koyduğu görevlere daha sıkı sarılacağız.

Biliyoruz ki, işçi sınıfı ve emekçilerin kendi iktidarı kurulmadan, kurtuluş yoktur.

Biliyoruz ki, işçi sınıfı ve emekçilerin iktidarının kurulması parlamentarist oyunlarla olmaz, iktidarın yolu örgütlü işçilerin ve emekçilerin şiddete dayalı devriminden geçer.

Biliyoruz ki, dünyayı barbarlığa sürükleyen kapitalizmin tek gerçek alternatifi sosyalizmdir.

Ve biliyoruz ki,

örgütsüz işçi sınıfı hiç,

Örgütlü işçi sınıfı her şeydir!

Bolşevizmle silahlanmış, Bolşevik Parti önderliğinde birleşmiş işçi sınıfını ve emekçileri yenecek hiçbir güç yoktur!

Görev Bolşevik Partimizi güçlendirmek, fabrikaları kalelerimiz haline getirmektir !

Herkes görev başına!

BOLŞEVİK PARTİ 

24 Temmuz 2007