Bu defter kapanmaz!
TC Başbakanı Tayyip efendi, bugünlerde ABD’li ağababalarını ziyaret etmekte… Adı “Kasımpaşalı”lığa (kabadayılığa) çıksa da, kimin karşısında olduğu çok önemli! Halka karşı atar tutar, ama ağababaları sırada olunca şikâyetlenmeden dilenmeye kadar kılık değiştirir böylesi burjuva siyasetçiler…
“Kasımpaşalı”, ABD Rum Ortodoks Kilisesi Patrik’ine kadar birçok kişiyle temasta, Başkan Bush ile de “Oval Ofis”te buluşmaktadır... Erdoğan’ın ziyaretinin gündemi bayağı zengin. Ticari işlerden siyasi işlere, komşu ülkelerle ilişkilerden askeri meselelere kadar hemen hemen her alanda belli konular gündeminde yer alıyor. Örneğin “Geliştirilmiş Sanayi Bölgeleri” (QIZ) projesinin yeniden görüşülmesi de gündeminde. Türk basını QIZ’ı takibat altına alınmadan rahat rahat yazabiliyor. Ama Türkiye’de Kürtler çocuklarına isim verirken Q harfini kullanamıyor! Hani “Türk alfabesine uygunluk arzetmiyor”du ya! “Teknik olarak mümkün değil”di ya!
Erdoğan ziyaretinde, Osmanlı devletini sömürgeci olarak gösteren Irak “sömürge valisi” Bremer’in “kulağının çekilmesini” istemenin yanısıra, Kürtlere karşı olma tavrını “Kerkük uyarısı”yla taçlandırdı… Erdoğan, ziyaret ettiği ABD Rum Ortodoks Kilisesi Patriği Demetrios’a ise Kıbrıs Rum Kilisesi’ni şikayet etti… İspiyonculukla dilenciliğin birbirine karıştığı bu ziyarette Erdoğan Kıbrıs Rum yönetimi ve kilisesine baskı yapılmasını da Patrik Demetrios’tan istedi.
Kürt-Rum meselesini böyle halletmeye çalışan Erdoğan’ın Ermeni soykırımı meselesini bir kenarda bırakması ayıp olurdu tabii ki… Eh, ayıp işlememek için “Kasımpaşalılığın” hakkını vermek gerekiyordu! Erdoğan da hakkını veriyor…
ABD ziyaretinden önce katıldığı Davos Zirvesi’nde İsviçre Cumhurbaşkanı Joseph Deiss’e Ermeni soykırımının tanınması hakkındaki İsviçre Meclisi’nin aldığı karara atfen “Bu kararı kolay kolay sineye çekemeyiz” diye tavır takınan Erdoğan, ABD’de “tarihi” bir açıklama yaptı… ABD’deki Türklerle yaptığı bir toplantıda kendisine Ermeni soykırımı hakkında sorulan bir soruya cevap verirken Ermenilere çağrıda bulunan Erdoğan, “Gelin bu defteri kapatalım” dedi. Hürriyet gazetesinin 28 Ocak 2004’te manşet olarak aktardığı bu çağrıya bakıldığında akla ilk gelebilecek şey, acaba soykırımın varlığı kabul mü edilecek sorusudur. Ama TC’yi tanıyan ve soykırım konusundaki tavrını iyi bilenler, soykırımın varlığının TC tarafından kabul edilemeyeceğini de iyi bilirler. Bu konuda yapılması gereken, Ermeni soykırımının varlığının kabulü ve soykırımın kabul edilmesinin beraberinde getireceği sonuçlarının da kabul edilmesidir.
Bu ise, en başta diasporadaki Ermenilerin Batı Ermenistan’a dönme yerleşme ve kendi kaderini tayin etme -ayrılma hakkına sahip olmasının kabul edilmesi demektir. Bunu TC’nin yapmayacağı, yapamayacağı açıktır. Bu yüzden de bu defter, TC’nin varlığını sürdürdüğü koşullarda ve sürece kapanmayacaktır. Soykırımın kabul edilmesi ve tazminat, toprak vb. taleplerin elde edilmesi için mücadele sürecektir.
Erdoğan kuşkusuz ki defterin kapanmasından soykırımı unutturmayı anlıyor. Hürriyet gazetesi bu konuda verdiği haberin başlığını küçük harflerle “Erdoğan’dan Ermenilere tarihi çağrı” diye attıktan sonra, Erdoğan’ın “Soykırım sözünü kitaplardan çıkaralım” talebini manşet halinde aktarmaktadır.
Böylece defter kapatmaktan neyin kastedildiği de ortaya çıkmaktadır. Erdoğan soykırımın varlığını unutturmak için, bugüne kadar hiçbir “dahi”nin düşünemediği bir çözüm bulmuş: Soykırım sözünü kitaplardan silmek!
Aslında TC’nin bekası için yaşayanların ve TC’yi kollayanların Erdoğan’ı en büyük ödülle ödüllendirmesi gerekir…
Erdoğan şunları söylemektedir:
“Biz tarih kitaplarımızdan soykırımı falan filan, bunların hepsini çıkarmak istiyoruz. Tarihte Ermenilerin de, bizim de yaptıklarımız var. Biz kendimizi anlatalım. Önemli olan güçlü olmaktır. Eğer güçlü olmazsanız size çok elbise dikerler. Güçlü olursanız bunların hepsi ortadan kalkar.” (Hürriyet, 28 Ocak 2004)
Erdoğan’ın bu tavrı, Türk devletinin soykırım konusundaki siyaseti de gözönüne alındığında şu anlama gelmektedir: “Ermeniler biz Türkleri soykırıma uğratmıştır. Bu bizim tarih kitaplarımızda da var. Ama Ermeniler de kendi tarih kitaplarında sözde Türklerin Ermenileri soykırıma uğrattıklarını tespit etmektedirler. Gerçek, bizim dediğimiz gibi olsa da biz soykırımı tarih kitaplarımızdan silmeye hazırız. Siz Ermeniler de yalan yanlış iddialarınızdan vazgeçin.”
Evet, Erdoğan’ın konuşmasını böyle de okuyabilirsiniz. Ama bu yaklaşım da siyasi sahtekârlık üzerinde yükselmektedir. Çünkü soykırımı yapanların Ermeniler olduğu, soykırıma uğrayanların ise Türkler olduğu yönlü düşünce tarihi gerçeklerin çarpıtılması, altüst edilmesidir. Bu durumda, Ermenilere karşı düşmanlığın körüklenmesine de hizmet eden, Ermenilerin Türklere soykırım uyguladığını anlatan ve tarihi çarpıtan tespitlerin silinmesi iyi olur da, Ermenilere yapılan soykırımın varlığı yine de ortadan kalkmaz.
Erdoğan ABD’deki Türk işadamlarına yönelik yaptığı konuşmada şu ya da bu devletin Ermeni soykırımını kabul etmesinin onca önemli olmadığını, esas olanın “güçlü olmak” olduğunu anlatarak “lobi” çalışmasının güçlenmesini de teşvik etmeye çalıştı.
Bu düşüncesini Erdoğan, Ermenilerin tarih kitaplarında ya da başka kitaplarda Ermeni soykırımını silmeyeceklerini bildiğinden şu tavırla da dile getirdi:
“Bir bakıyorsunuz dünyanın herhangi bir ülkesinin parlamentosu Ermenilerle ilgili bir karar alıyor. Bu ne yazar, neyi ifade eder? Davos’ta İsviçre Başbakanıyla görüşmemde bunu kendisine de söyledim. Parlamentolarının bu konuda aldığı kararı hatırlatarak, ‘bu karar neye yarar. İsviçre böyle bir karar alırsa bu sadece ilişkilerimizi zedeler. İsviçre’de 100 bin Türk var, 5 bin de Ermeni. Siz 5 bin Ermeni için 100 bin Türk’ü karşınıza alıyorsunuz’ dedim.” (aynı yerden)
Soykırımcıların mantığı böyle işliyor! Emperyalist dünyada güçlü olan haklı oluyor! Ama işçilerin, emekçilerin dünyasında işler başka!
“Siz karar alsanız da neye yarar? Biz bildiğimizi yaparız.” vb. açıklamaları, tehditleri bugün rahat rahat savursanız da, bu sömürü, talan, barbar sistemin yıkıntıları altında kalacağınız gün gelecektir elbette! Ne tarih kitaplarında yazılı olan, ne de yazılı olmayan soykırım tespitleri; ne bunların silinmesi ve ne de soykırımcı barbarların hezeyanları, soykırımın varlığını ortadan kaldıramaz! Faşist Türk devletinin yıkılması, Ermenilere Batı Ermenistan’a dönme, yerleşme ve ayrılma hakkının gerçekleştiği güne kadar da bu defter kapanmaz!
Kuzey Kürdistan-Türkiyeli komünistler olarak soykırım gerçeğini 89 yıl sonra da unutmadık ve unutturmayacağız. Sömürgeci faşist Türk devletinin defterini bir gün düreceğiz elbette!
28 Ocak 2004