Yerel seçimler gündemde!

Yerel seçimler yaklaşıyor. 28 Mart’ta yapılacak seçimlerde Kuzey Kürdistan-Türkiye’de yerel yönetimler belirlenecek. Bu seçimler seçilecek insan sayısının çok fazla olması açısından genel seçimlerden farklı bir seçimdir. Bu seçimleri önemli kılan sadece bu değil şüphesiz. Bu seçimler baraj sorununun olmadığı seçimler. Genel seçimlerde baraja takılmış ya da çok düşük oyla çıkmış partilerin bile bu seçimlerden kimi “başarılarla” çıkması mümkün. Ama bu seçimler esas olarak AKP ile yerleşik kemalist bürokrasi arasında yürüyen iktidar dalaşı açısından önemlidir.

Bilindiği üzere Kemalizmin iktidarda olduğu Türkiye’deki yönetim yapısı katı bir merkeziyetçilik üzerine kuruludur. Atanmışların seçilmişler üzerinde belirli bir hakimiyeti vardır. Merkezin çizdiği sınırların dışına çıkılamaz. Böyle bir durumda merkez; seçilmiş olanları görevden alma, azletme gibi “haklara” sahiptir. Bu merkezi yönetim kendisini mali konularda da gösterir. Yerel yönetimlerin gelirleri merkez tarafından karşılanır. Bu katı siyasi merkeziyetçilik ve mali bağımlılık nedeniyle de kemalist devlet iktidarı gücünü en ücra köşelere kadar yaymıştır.

AKP hükümeti ile merkezi devlet aygıtını elinde bulunduran yerleşik kemalist bürokrat kesim arasında yürüyen iktidar dalaşında AKP yerleşik kemalist bürokrasinin hakimiyetine son verebilmek, gerçek anlamda “iktidar” olabilmek için devlet yönetiminde merkezin yetkilerini biraz sınırlama, yerel yönetimlerin yetkilerini biraz arttırma anlamına gelen “Kamu Yönetimi Reformu Yasa Tasarısı”nı geçirmeye çalışıyor. Bu adımı yerel yönetimlerde güçlenerek tamamlamak istiyor. Eğer bu gerçekleşirse AKP merkezi kemalist bürokrat iktidara ağır bir darbe vurmuş olacak, iktidar dalaşında kendi lehine önemli bir iş yapmış olacak.

Bu plan kemalist bürokrat kesimin tepkisiyle, direnişiyle karşılaşıyor. Kemalist bürokrat kesimin parlamentodaki partisi CHP bir yandan yasaya karşı sert bir muhalefet yürütürken, diğer yandan seçimleri “laik-şeriatçı” ikilemi içinde sunuyor, “laik”liğin savunucusu bir parti olarak kitlelerin kendisini desteklemesini istiyor.

Ama tüm bu iktidar dalaşına ve yapılan hesaplara rağmen düzen partilerinin istisnasız tümü “halka hizmetten” dem vuruyor, en iyi hizmeti kendilerinin getireceğini söylüyorlar. Bu bütünüyle sahtekârlıktır. Düzen partilerinin bu sahtekârlıklarını teşhir etmek, onların “halka hizmet”ten anladıklarının kendi çıkarlarına hizmet demek olduğunu işçilere, emekçilere anlatmak görevdir. Düzen partilerinin iktidar dalaşlarında işçilerin, emekçilerin kazanacakları bir şey olmadığını, tercih yapmak zorunda olmadıklarını, bu dalaşa alet olmalarının yanlış olacağını söylemek, bu bilinci taşımak her devrimcinin, her komünistin görevidir.

Bugüne kadar yaşananların gösterdiği şey, belediyelerin ve diğer yerel organların çıkar elde etmenin organları olarak işlev gördüğüdür. Rantın, hırsızlığın, yolsuzluğun, hortumculuğun, rüşvetin, adam kayırmacılığın… kısaca bir çok kötülüğün döndüğü, “halka hizmet” adına bir çok dalaverenin döndüğü, ama bir şeyin, halka hizmetin unutulduğu alanlardır yerel yönetimler. Şüphesiz bu genelleme dışında kalan, gerçekte halka hizmet eden, etmeye çalışanlar da var. Ama bu sistemde belirleyici olan bu değil.

Bugünkü yerel yönetim anlayışıyla ve bu düzende halka gerçek anlamda hizmet götürmek mümkün değildir! Bugünkü sistem halkın değil, bir avuç sermayedarın hükümranlığını sürdürdüğü bir sistemdir. Temelinde para vardır, sermaye vardır…

Gerçek hizmet için insanı merkeze koyan işçilerin-emekçilerin iktidarı gereklidir, halkın iktidarı gereklidir. Devrimcilerin bu seçimlerdeki esas görevi bu temel görüşü geniş işçi ve emekçilere taşımak olmalıdır. Seçimler dolayısıyla insanların siyasete katılımı bu seçimlerde — kendi yerel dertleriyle de ilgili olarak — çok daha geniş olmaktadır. Bu durum, yerel seçimlerde kitlelerle ilişki kurmada, kaynaşmada, onlara doğru siyasetleri taşıma, onları bilinçlendirme, doğru görüşler temelinde örgütlemede daha fazla olanak yaratır. Görev bu olanaklardan yararlanmaktır.

Yerel seçimlerde görev sadece bununla sınırlı değildir, olamaz. Elbette ki, yerel yönetim seçimlerinde, eğer şu veya bu yerel yönetim kurumuna devrimci insanların seçilme imkânı varsa, bu imkânları zorlamak da doğrudur. Ama esas amaç seçimlerde şu ya da bu kuruma girmekten önce, kitlelerin bilinç ve örgütlenme seviyesini yükseltmektir.

Seçimlerdeki böyle bir tavır takınmamızın kimi nedenleri vardır.

Güç bağlamında bugün Türkiye-Kuzey Kürdistan’da devrimci örgütlerin kitlelerle bağı ve kitle içinde etkisi olağanüstü sınırlıdır. Devrimcilerin gücü seçim sonuçları açısından genelde önemi olmayan bir güçtür. Bu güçsüzlük devrimcilerin taktik ittifaklar konusunda yaptırımcı olmalarının da engelidir. Yine bu güçsüzlük karşı devrimin iç çelişmelerden yararlanmak için taktikler geliştirme konusunda da fazla bir manevra alanı bırakmamaktadır.

Anda kendisini sol olarak tanımlayan ama gerçekte devrimcilerin destekleyebileceği, ittifak yapabileceği türden olmayan ortaya çıkmış bir blok vardır. EMEP, ÖDP, SDP ile Kürt kimlikli DEHAP bu seçimlere Kemalist devletçi SHP ile blok kurarak girmektedirler. Bu blokun adı “Güç Birliği”dir, (“Güç Birliği” kendisini “sol” güç birliği olarak tanımlamaktadır. Belirtmek gerekir ki SHP sol bir parti değildir. Bu sıfatlandırma bu anlamda doğru bir sıfatlandırma değildir.)

Yayınladığı bildirgede blok; “Halkımız “laik ve şeriatçı kamplaşmasının kıskacına mahkum değildir.” demektedir ama gerçekte AKP karşıtı sözde “laik” Kemalist güçlerin yanında saf tutmaktadır. SHP ile blok da bu adımı tamamlayıcı bir unsur olmaktadır. CHP ile iktidar arayışları da hakim sınıfların iktidar dalaşında Kemalist devletin safında yer almaktan başka bir şey değildir. CHP’nin “DEHAP’ın etnik parti olması” gerekçesiyle bloka katılmamış olması bu niyeti gözardı ettiremez.

Blok, seçimlerle birçok şeyin değişebileceği hayalini yaymaktadır. “Merkezi iktidarın baskısından uzak, yerelde her konuda yetkilendirilmiş, seçilmişlerin yalnızca seçenlere hesap verdiği ve onlar tarafından görevinden alınabilidği bir yerel yönetim anlayışını” savunduklarını söylüyor ve “Yerel yönetimleri halka hizmetten alıkoyan, hizmetleri piyasalaştıran, ve özelleştirme yoluyla tamamen rant alanına aktaran, ancak parası olanın hizmet alabileceğei yerel yönetim anlayışına son vermek için Yerel Yönetim seçimlerine giriyoruz.” diyorlar…

Bu ham hayaller yaymaktan, kitlelerin bilincini bulandırmaktan başka birşey değildir. Mevcut sistemde bu tür değişikliklerin — belirleyici olarak — gerçekleşebileceğini söylemek, bunları gerçekleştirebileceğini söylemek gerçek durumu ifade etmemek demektir.

Sistemi, sistemdeki egemen güçlerin tümünü karşısına almayan, kendisini “AKP iktidarına karşı olmakla” sınırlayan, bu konumuyla objektif olarak Kemalist kesimin yanında yer alan, bu adımı SHP ile blok kurarak tamamlayan, CHP ile ittifakı da zorlayan blok “emekten, özgürlükten, barıştan, demokrasiden” yana bir blok değildir.

Böylesi bir konumda bulunan bu blok soldan destek talep etmektedir. Bizim bu bloku destekleme diye bir sorunumuz yoktur.

Devrimcilerin de bu seçimlerde görevleri yukarıda sıraladığımız çerçevede olmalıdır. Devrimcilerin yerel seçimlerde gerçekten devrimci bir siyaset izleyecek adayların kazanma şansı oldukları yerde kendi adaylarını çıkarmalı, kendi adaylarının olmadığı yerde de somut olarak adaylar içinde desteklenmesi doğru olan bir aday olup olmadığına bakmalıdırlar. Yerelde gerçekten yerelde yaşayan insanların sorunlarını yönetime taşıyacaka, kitlelerin mücadelesini ilerletecek ve kitlelerle birlikte hareket edecek adaylar varsa, bunlar desteklenebilir.

14 Şubat 2004