Saddam’ı 7 ayı aşkın süren bir sürek avı ertesinde esir alan ABD emperyalistlerinin, bu "zafer"e rağmen Irak’ta işlerinin hesapladıkları kadar kolay olmadığı ve olmayacağı, işgalci güçlere ve onların işbirlikçilerine karşı yönelen eylemlerle belgeleniyor.
Her gün çeşitli biçimlerdeki silahlı saldırılarda işgalci güçler ve işbirlikçileri kayıplar veriyorlar. İşgalci güçlerin onbinlerce Iraklıyı sorgusuz sualsiz esir alması, nerede olduğu konusunda bilgi verilmeyen kamplarda "uluslararası hukuk" dedikleri ve güya savundukları şeyin bir tek harfinin bile olmadığı şartlarda esir tutması, sorgusuz sualsiz sokak idamları vb. de direnişi durduramıyor.
Biz Saddam’ın yakalanması ertesinde yapılan Merkez Komitesi açıklamasında (aşağıda yayınlıyoruz) Irak’taki direnişin "emperyalist işgalci güçlerin derhal ve kayıtsız koşulsuz Irak’tan çekilmesi" talebini desteklediğimizi açıkladık. Biz Irak’taki direnişin emperyalist işgale karşı mücadelesini — bu mücadeleyi yürüten güçler kim olursa olsun, haklı bir mücadele olarak görüyor, destekliyoruz. Emperyalist işgale karşı, emperyalistlerin ülkeyi terketmesi için yürütülen mücadele, bu mücadeleyi yürütenler kim olursa olsun, haklı bir mücadeledir. Emperyalist işgal güçlerine karşı yönelen eylemler haklıdır. Emperyalist işgale ve işgalcilere, hangi nedenle olursa olsun destek verenler, objektif olarak emperyalizmin işbirlikçisi konumundadırlar. Emperyalist işgale karşı mücadelenin, emperyalist işgalcilerle birlikte, bu işgali destekleyen işbirlikçi güçlere karşı da yönelmesi kaçınılmazdır, doğrudur.
Ve gelişmelerin gösterdiği odur ki, direniş eylemleri giderek artan bir ölçüde, doğrudan işgalci emperyalistlerden çok, öncelikle işbirlikçi güçlere, emperyalistlerin işgal ertesi için hazırladığı Iraklı polis güçlerine vs. yönelmektedir. Bunda kuşkusuz askeri hedef olarak bu hedeflerin daha kolay hedefler olması da rol oynamaktadır.
Emperyalistler ve onların Irak’taki işbirlikçileri, Irak’taki direniş eylemlerini terörizm olarak nitelemekte ve direnişi bastırma eylemlerini de "terörizme karşı uluslararası savaş"ın bir parçası olarak sunmaktadır. Bu büyük bir yalandır. Direniş eylemleri, emperyalistlerin askeri saldırısına uğramış ve emperyalist güçler tarafından işgal edilmiş bir ülkenin insanlarının işgale karşı başkaldırısıdır! Bu isyan haklıdır. Bu isyan en tabii insan hakkıdır. Gerçekte terörizm, bu isyanın bastırılması için her gün uygulanan faşist terördür!
Biz bir yandan Irak’ın çeşitli milliyetlerinden halklarının işgale karşı direnişini selamlar ve desteklerken, diğer yandan bu direniş içinde yer alan güçlerin çok büyük bölümünün işgal sonrası Irak için planlarını desteklemediğimizi, bu yüzden desteğimizin işgale karşı mücadeleyle sınırlı bir destek olduğunu da açıklıyoruz.
Biz bugün Irak direnişi içinde yer alan güçlerden Baasçıların Pan Arabist, Sünni-Arap faşisti Saddam rejimi tipli bir rejimle yönetilen bir Irak plan ve programının, Irak halkları için bir kurtuluş olmadığını açıkça görüyor ve söylüyoruz.
İran tipi, Şii-Arap ağırlıklı şeriatçı faşist bir diktatörlük de Irak halkları için kurtuluş değildir.
İşgale karşı çıkan güçler içinde Avrupalı emperyalistlerin kendi bayrağı altında toplamaya çalıştığı güçlerin güya "liberal-demokrat", gerçekte ABD yerine Avrupa emperyalistlerine uşaklık edecek bir rejim planı ve programı da Irak halkları için kurtuluş değildir.
Bütün bu alternatifler ile, andaki durum ve ABD’nin kendisinin işgal sonrasında işbirlikçileri vasıtasıyla yerleştirmeyi planladığı Irak arasında tercih, halk açısından veba ile kolera; aids ile kanser arasında, yani her biri birbirinden berbat alternatifler arasında yapılacak bir tercihtir. Hiç biri halklar açısından gerçek kurtuluş değildir.
Irak’ın çeşitli milliyetlerden halkları için gerçek çözüm, ancak bütün ulusların ayrılma hakkına sahip olduğu, tüm milliyetlerin tam eşitlikle yanyana yaşadığı, demokratik federatif bir Irak’tır. Böyle bir Irak’a ancak İşçilerin- Köylülerin Demokratik İktidarı’nda varılabilir. Böyle bir iktidara da ancak işçi sınıfı önderliğinde — sosyalizm perspektifli — antiemperyalist demokratik devrimle varılır. İşgale karşı savaş, bu uzun mücadelede yalnızca bir ilk evredir. Ve daha bu ilk evrede komünist devrimci güçler kendilerini programatik olarak bütün burjuva feodal güçlerden ayırmak, kendi programıyla ortaya çıkmak, diğer programların halk için neden kurtuluş olmadığını emekçi yığınlara anlatmak zorundadır.
Bütün dünyanın komünist, devrimci güçleri yalnızca böyle bir programa ve harekete kayıtsız koşulsuz destek verme görevine sahiptir.
Şimdi işgale karşı mücadele söz konusu, böyle bir mücadelede cepheyi bozmamak için cephe içindeki gerici güçlerin teşhir edilmesi yanlıştır; direniş bir bütün olarak ve kayıtsız koşulsuz sonuna kadar desteklenmelidir vb. görüşler yanlıştır. Bu, halkı ve kendi kendini kandırmaktır.
Diğer yandan direniş içinde yer alan güçlerin sorumluluğunu üzerlendiği söylenen kimi eylemler bağlamında da şunları söylemek istiyoruz:
Biz komünistler doğru bir amaç için, her türlü araç mübahtır anlayışının doğru bir anlayış olmadığını biliyor ve söylüyoruz. Tersine Engels’in bir bağlamda söylediği gibi "Araçların kötülüğünden amacın kötülüğüne varmanın mümkün" olduğunu söylüyoruz.
Biz hiç bir amacın, herhangi bir eylemin yapıldığı alanda tesadüfen bulunan insanları hedefleyen, askeri hedef-sivil hedef ayrımı yapmaksızın, iyi gürültü çıkarmak için mümkün olduğunca çok kişiyi öldürmeye yönelen eylemleri haklı çıkaramayacağını söylüyoruz.
Bu gibi eylemler bu gibi eylemleri düzenleyenlerin gelecek için toplumsal projesinin insanı merkeze koymak gibi bir derdi olmadığının da bir işaretidir.
Devrimcilik adına, sosyalistlik, komünistlik adına, ya da antiemperyalist mücadele adına bu gibi eylemlere sahip çıkılması bütünüyle yanlıştır.
Somut olarak Irak bağlamında bundan kısa bir süre önce Hewler’de, Kurban Bayramı için bayramlaşmalar sırasında, KDP ve KYB’nin bürolarında iki intihar eylemi gerçekleştirildi. Bu eylemlerde 100’den fazla insan hayatını yitirdi. 100’lerce insan yaralandı. Bürolar savaş alanına döndü.
Kürt milliyetçisi örgütlerin bir bölümü eylemi "Kürtlerin özgürlük mücadelesine yönelen, KDP ve KYB’nin federasyon mücadelesine yönelen Kürt düşmanı" bir eylem olarak nitelendirerek eylemin adresi olarak TC’yi gösterdi. Faşist Türk devleti sözcüleri derhal bu suçlamayı red ettiler.
Ardından eylemi islamcı bir Kürt örgütünün — ABD’nin kamplarını bombaladığı örgütün — bir bölümünün üzerlendiği bilgileri burjuva medyada duyuruldu.
Biz Hewler’de yapılan gerçek anlamda eylem alanında olan herkesi hedefleyen, mümkün olduğunca çok insan öldürmek için bayramlaşma anını seçen eylemi, bu eylem kim tarafından yapılmış olursa olsun bir toplu kıyım eylemi, bir katliam olarak adlandırıyor ve mahkum ediyoruz.
Bu eylem Türk faşistleri tarafından gerçekleştirildi ise, onun Kürt düşmanı niteliği açıktır. Böyle bir eylemi TC’nin kendi yapmasa bile, destekleme, körükleme vb. ihtimali yüksektir.
Eylem Irak direnişi içinde yer alan, bir Kürt-İslam örgütü tarafından emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadele kafasıyla gerçekleştirildi ise, böyle bir eylem yine yanlıştır. Evet KYB ve KDP bugün Irak’ta somut olarak işgalci güçlere — kendi milliyetçi hesaplarıyla — işbirlikçilik etme konumundadırlar ve bu konumlarıyla antiişgal mücadelesinin hedefleri içindedirler. Fakat bu örgütleri hedefleyen bir askeri eylem de hedef gözetilerek yapılmak zorundadır. KDP ve KYB ile ilgisi olsun olmasın, bu örgütler içinde ve çevresinde konumu ne olursa olsun mümkün olduğunca çok insanı öldürmeye yönelik bir eylem hiç bir gerekçeyle haklı çıkarılamaz, devrimcilik, antiemperyalist mücadele, işgale karşı mücadele vb. adına savunulamaz. Bu tip provokatif eylemler sonuçta halkları birbirine düşman etmeye, burjuva milliyetçi örgütlerin kendi tabanını da kemikleştirmeye yarar. İşgale karşı mücadelenin bu tip eylemlerle güçlendiğini, güçleneceğini düşünenler varsa, yanılmaktadırlar. Bu tip eylemler, kitleler açısından işgale karşı mücadeleye var olan sempatiyi de yıkmaktadır. Milliyetçi örgütlerin etkisinde olan Kürt emekçi yığınları açısından, bu eylem kesinlikle "Kürtlere karşı" eylem olarak kavranacak bir eylemdir.
Hewler’deki katliam bir kez daha, Irak’taki durumun tek boyutlu yaklaşımlarla çözümlenemeyecek kadar karmaşık olduğunu, bir dizi çelişmenin içiçe girdiğini ve eğer sorunlara sınıf pusulasıyla, marksist-leninist olarak yaklaşılmazsa, kolaylıkla yanlış pozisyonlara düşüleceğini gösterdi, gösteriyor.
Pozisyonlar, ya Hewler katliamının suskunlukla geçiştirilmesi; ya Hewler katliamının mahkum edilmesi, fakat KYB ve KDP’nin objektif olarak işbirlikçi konumunun gözlerden gizlenmesi; ya da bir başka uçta Hewler katliamının "işgale ve işbirlikçilere karşı mücadele"nin gereği olarak savunulması biçiminde belirginleşiyor.
Tabii ki "pratik siyaset" adına pratikte emperyalizmin demokrasi ve özgürlük getireceğini söyleyen bir çizginin peşine takılmak, objektif olarak emperyalizmin işbirlikçiliğini yapmak; ya da emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadele adına, bu mücadele içinde yer alan güçlerin amaçlarını, hedeflerini sorgulamamak, onları kayıtsız koşulsuz desteklemek; bizim savunduğumuz komünist alternatifi savunmaktan daha kolay ve kısa vade açısından daha "sonuç alıcı"dır. Hele hele komünist ve devrimci hareketin güçsüz olduğu bugünkü dönemde, bizim söylediklerimiz hiç "pratik" ve kısa vadede "sonuç alıcı" değildir.
Fakat doğru olan budur.
Doğru siyaset er geç kitleleri kucaklayacak, maddi güç haline gelecektir.
Yılmadan, usanmadan kitlelere doğru siyaseti taşımak görevimizdir.
12 Şubat 2004