Katledilişinin 33. yıldönümünde de…

Komünist Önder İBRAHİM KAYPAKKAYA
BOLŞEVİK MÜCADELE’DE YAŞIYOR!

Ölenler dövüşerek öldüler…
Bilincimizde, mücadelemizde yaşıyorlar…

18 Mayıs. Bugün aynı Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının Türk burjuvazisinin kiralık katillerince hunharca katledildiği 28-29 Ocak gibi; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın faşist Türk devletinin kurduğu idam sehpasında devrim, Marksizm-Leninizm, halkların kardeşliği şiarlarını haykırdığı 6 Mayıs gibi, Mahir ve yoldaşlarının devrim davasında dövüşürken düştüğü 30 Mart gibi, daha yüzlerce Türk-Kürt-Ermeni ve diğer milliyetlerden kadın-erkek devrimcinin devrim davasında onurla savaşırken düştüğü günler gibi Kuzey Kürdistan-Türkiye’nin sınıf bilinçli işçilerinin, komünistlerin ve devrimcilerin bilincine silinmezcesine kazınmıştır. 

İbrahim’i  katledenler,
onun davasını, komünizm davasını öldüremedi, öldüremez!..

18 Mayıs 1973, 1960’lı yılların ikinci yarısının devrimci gençlik hareketinden çıkıp gelen ve döneminin devrimci önderlerinden değişik olarak Marksizm-Leninizm’in devrimci özüne sahip çıkan ve  Marksist-Leninist temelde komünist parti inşasını Kuzey Kürdistan-Türkiye devriminin en önemli sorunu olarak kavrayıp bu yönde adımlar atan komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın tutsak bulunduğu Amed zindanında hunharca katledildiği gündür. 1973’ün Ocak ayı sonunda faşist Türk devlet güçlerince Vartinik, Mirik mezrasında  bir çatışma ertesi yaralı olarak tutsak edilen İbrahim Kaypakkaya 4 aya yakın sürelik tutsaklık döneminde ser verip, sır vermeyen komünist devrimci tavrıyla zindanı faşistlere karşı mücadelenin bir arenası haline getirmiş, onun karşısında yenilen faşistler çareyi onu katletmekte bulmuştur. Faşistler henüz 24 yaşında olan İbrahim yoldaşı öldürmekle kuşkusuz İbrahim’in uğrunda mücadele ettiği davaya, emekçi halkların kurtuluşu, devrim, demokrasi, sosyalizm, komünizm davasına ağır bir darbe vurdular. Sonraki gelişmeler, onun kurucusu olduğu Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist (TKP/ML) içinde İbrahim yoldaşın belirleyici bir konuma ve role sahip olduğunu, teoride de, pratikte de önderlik konusunda İbrahim yoldaş sonrasında önemli bir boşluk doğduğunu gösterdi. Fakat faşistler İbrahim’i katletmekle komünizm davasına ağır darbe vurmalarına rağmen, gerçek amaçlarına, komünizm davasını durdurma amacına ulaşamadılar, hiçbir zaman da ulaşamayacaklar. Nasıl ki, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katli onların kurucusu oldukları TKP’ye ağır bir darbe vurmasına rağmen, komünizm için mücadelenin sonunu getirmedi ise, İbrahim Kaypakkaya yoldaşın katlinden sonra da, onun uğrunda öldüğü dava durmadı.

İbrahim yoldaşın yaşamı ve  mücadelesinin
öz ürünü gerçek komünist partisidir…

İbrahim Kaypakkaya’nın kısacık bilinçli devrimci komünist hayatı ve mücadelesinin öz ürünü olan, 1972 yılı şartlarında, modern revizyonizme, oportünizmin her türüne karşı Marksizm-Leninizm bayrağına sahip çıkmanın ifadesi olan TKP/ML, 1974-1976 arasındaki dönemde yeniden ayakları üzerine dikilmeye çalışıldı. İbrahim yoldaş’a sahip çıkmak, onun öz eseri olan, Kuzey Kürdistan-Türkiye topraklarında komünist örgütlenmenin yeniden dirilmesi anlamına gelen TKP/ML’ye sahip çıkmak, onu geliştirmek, büyütmek, onu gerçekten işçi sınıfının komünist partisi haline getirme yönünde çalışmakla olurdu.

Tasfiyecilik mi, Marksizm-Leninizm mi?

Bu dönemde TKP/ML’yi sürdürme işine soyunan hareket içinde iki çizgi, iki ayrı yaklaşım çıktı: Bir çizgi, TKP/ML  ile  diğer devrimci örgütler (DHKP-C, THKO-C)  arasındaki öze ait farklılıkları görmeyen ve “Marksist-Leninistlerin Birliği” adı altında sonuçta İK’nın TKP/ML’sini tasfiyeye yönelen çizgi idi. Diğeri bu tasfiyeci çizgi karşısında İbrahim’in TKP/ML’sine bütünüyle ve doğrusunu-yanlışını fazla sorgulama ihtiyacı duymadan sahip çıkan çizgi idi. TKP/ML sürdürücüleri arasında ilk bölünme kabaca bu temelde oldu. Burada kuşkusuz bu ikinci çizgi TKP/ML’deki  devrimci marksist öze sahip çıkan çizgi idi.

Daha sonraki gelişme içinde bu ikinci çizgi 1978  başında gerçekleştirdiği “Birinci Konferans” adı verilen Kongre ile TKP/ML’yi İbrahim yoldaşın katledilmesinden sonra ilk kez gerçek anlamda bir merkezi yapıya kavuşturdu. TKP/ML’nin bu “Birinci Konferans”ında TKP/ML’nin ilk resmi özeleştirisi de  kabul edildi. Bu özeleştiri partinin kuruluş döneminde ve daha sonra yaptığı kimi hataları tespit edip, bunları aşma yönünde adım atan, İK çizgisinin devrimci marksist özüne sahip çıkarken, hataları da özeleştiri ile aşmaya yönelen, marksist-leninist bir belge idi.

Tutucu menşevizm mi, bolşevik parti yönünde ilerleme mi?

Birinci Konferans ertesinde bir yandan parti sıcak sınıf mücadelesi içinde inşa edilmeye çalışılırken, diğer yandan partinin çizgisindeki 1972’nin, uluslararası alanda modern revizyonizme karşı mücadele ortamında yaptığı kimi hatalardan arındırılması, parti çizgisinin geliştirilmesi, özeleştirinin derinleştirilmesi mücadelesi yürütüldü. Bu mücadelede de yeniden iki çizgi berraklaştı parti içinde. Bir çizgi, İbrahim’in kurduğu marksist-leninist partinin Birinci Konferans’ta başlanan özeleştirisini derinleştirerek, İbrahim’in partisini gerçek bir bolşevik partiye doğru ilerletmeyi savunan; diğeri ise İbrahim ne dediyse, ne yaptıysa doğrudur, onun “11 ilkesi” Türkiye devriminin yolunu çizmiş olan değişmez yasadır mantığı ile, partiyi Birinci Konferans’ın yaptığı özeleştiriden de geri pozisyonlara çeken tutucu bir çizgi idi. Gerçekte İK  yoldaşın 1972 şartlarında  geliştirdiği çizgi, uluslararası alanda “Mao Zedung Düşüncesi”ni, emperyalizmin toptan çöküşe gittiği, sosyalizmin topyekün zafere ilerlediği yeni çağın Marksizm-Leninizm’i olarak gören Lin Biaocu  tanımı sorgulamadan üzerlenmişti,  Türkiye’deki devrimci durum değerlendirilmesi  bağlamında da yine Lin Biaocu “sol”  yaklaşıma uygun bir değerlendirme temelinde, Türkiye açısından durumu abartan, subjektif bir değerlendirme yapmıştı.  İK’nın marksist-leninist çizgisinin özünü belirlemeyen bu önemli yanlışlar partinin 1978’deki Birinci Konferans’ındaki özeleştiride tespit edilmiş, düzeltilmesi yönünde önemli bir adım atılmıştı. Tutucu kanat İbrahim Kaypakkaya’yı savunma adına, onun Parti tarafından aşılması yönünde önemli adımlar atılmış olan yanlışlarına sarıldı. Bunları daha da sistemleştirerek savunmaya başladı. Partinin 1981’in birinci yarısında ağır faşizm şartları altında yapılan 2. Konferans’ında bu iki çizgi çatıştı. Tutucu kanat tabanın görüş ayrılıkları konusundaki bilgisizliğinden yararlanıp, demagojik yöntemlerle tabanı, partiyi bolşevikleştirmek isteyen kanada karşı kışkırtarak, örgütsel açıdan da menşevik yöntemlerle bolşevik kanadı tasfiye işine girişerek, Parti tarihinde en önemli ayrışmanın yolunu açtı.

Parti içindeki bolşevik kanat, menşeviklerin burjuva yöntemleri ile tasfiye girişimi karşısında,  TKP/ML’yi bolşevikleştirme şiarıyla, partinin menşevik kanadının disiplinini tanımadığını ilan etti, parti tabanını görüş ayrılıklarını incelemeye çağırdı, TKP/ML (Bolşevik)’in kuruluşunu ilan etti. Bu adım gerçekte 1972’ye dek içinde çalıştığı Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi’nin (Proleter Devrimci Aydınlık) yönetiminin iflah olmaz revizyonistler olduğunu gördüğünde, revizyonist yönetimin disiplinini reddederek TKP/ML’yi kuran İbrahim Kaypakkaya’nın devrimci komünist tavrına denk düşen bir tavırdı.

İbo’nun 1972’de kaldırdığı komünizm bayrağı
Bolşevik Parti’de dalgalanıyor…

Menşevik kanadın 1981’de 2. Konferans ile gerçekte bıraktığı İbrahim Kaypakkaya’nın bayrağı böylece daha sonra özü en iyi ifade eden ve karışıklıkları önleyecek bir isim değişikliği ile Bolşevik Parti’ye dönüşen TKP/ML (Bolşevik) tarafından yeniden yükseğe kaldırıldı. 1981’den bu yana Bolşevik Parti şimdi 25 yıldır, İK’nın  çizgisinin marksist-leninist özüne sahip çıkarak, o çizginin yanlışlarını bilimsel bir araştırma temelinde ve pratikte de aşarak, gerçek bir Bolşevik Parti’nin inşası onurlu görevini yürütüyor. 1973’de faşist cellatlarca katledilen İK’nın davası bugün de Bolşevik Partilerimizin mücadelesinde yaşıyor. İbrahim Bolşevik mücadelede yaşıyor yaşayacak.

İbrahim’i anmak ve mücadelede yaşatmak…

Bugün Türkiye’de İbrahim Kaypakkaya’ya bütün devrimci sol sahip çıkıyor. Bu kuşkusuz iyi bir şeydir.

Diğer yandan fakat bizim için belirleyici olan, İbrahim’i komünistçe sahiplenmek ve savunmaktır. Çünkü İbrahim’in temel niteliği onun bir komünist önder olmasıdır. İbrahim’i  gerçekten savunmak onun uğrunda mücadele edip, öldüğü davayı kavramak, onu sürdürmektir.

Kimilerinin yaptığı İbrahim’i genel demokratizm akımı içinde bir devrimci, bir küçükburjuva devrimcisi olarak gösterip “savunmak”, İK’ya yapılabilecek en büyük haksızlıktır ve böyle değerlendirme yapanların Marksizm-Leninizm’den ne kadar bihaber olduklarını gösteren bir değerlendirmedir.

Ya da  kimi devrimcilerin yaptığı gibi, İbrahim’in temel özelliği sanki onun yiğitliği imiş, onun polisteki, işkencedeki ser verip sır vermeyen tavrı imiş gibi göstermek ve bu temelde bir İbrahim savunusu ve sahiplenilmesi yetersizdir. İbrahim’i döneminin devrimcilerinden ayıran temel farkı, onun örneğin milli mesele konusundaki dönemin devrimcilerinden kökten farklı komünist tavrını, Kemalizm konusundaki dönemin egemen sol anlayışından kökten farklı tavrını, modern revizyonizme karşı tavrını vb. görmeyen ve gözlerden gizleyen bir savunudur bu.

Ya da bugün en çok İbrahimci görünen MKP gibi ya da TKP/ML’de olduğu  gibi, İbrahim’in 1972’de formüle ettiği ve bir bölümü açıkça yanlış, dönemin  dünya marksist-leninist hareketi içinde egemen olan Lin Biaocu “sol” görüşlerinin tekrarı olan “11 ilkesi”ni  aynen savunmayı İbrahim’i  gerçek anlamda savunma  imiş gibi görüp gösteren “İboculuk”, gerçek anlamda İbrahim Kaypakkaya’daki devrimci marksist özün ne olduğunu anlamayan bir savunudur.

1981’den bu yana çok net olarak İbrahim’in gerçek savunusu, onun marksist-leninist görüşlerini, hatalarından arındırarak alıp geliştiren Bolşevik Parti’nin savunusu ile bütünleşmiştir. İbrahim’in marksist-leninist komünist özü bugün de Bolşevik Parti’nin mücadelesinde, bolşevik mücadelede yaşamaktadır.

Günün görevi: Fabrikaları Bolşevik Parti’nin kaleleri haline getirmek…

Bu 18 Mayıs’ta da İK yoldaş önünde ve onun şahsında  komünizm ve devrim davasında dövüşürken yitirdiğimiz tüm devrimcilerin önünde saygı ile eğilirken, onun davasına sahip çıkan tüm  sınıf bilinçli işçileri Bolşevik Parti’nin mücadelesine katılmaya çağırıyoruz.

Partimizin 8. Kongresi’nin “Fabrikaları kalelerimiz haline getirelim” şiarının hayata geçirilmesi için bütün gücüyle çalışma, bugün İK’yı anma ve onu yaşatmanın en doğru yoludur. Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de İbrahim’in uğrunda mücadele ettiği halk demokrasisinin, sosyalizmin, komünizmin  zaferi ancak  işçi sınıfının bu davaya kazanılması ile sağlanabilir. Bu ise ancak ve yalnız komünist partisinin örgütlenme temelinin fabrikalar olmasıyla mümkündür.

O halde, sınıf bilinçli işçiler, gerçek komünistler saflara!
İbrahim’in kurduğu  Komünist Parti’nin gerçek devamı olan Bolşevik Parti’ye!

13 Mayıs 2006

Bolşevik Parti Merkez Komitesi