(Bolşevik Parti Merkez Komitesi’nin açıklamasıdır)
22 Temmuz seçimleri için son haftaya girildi. Seçim kampanyaları bütün hızıyla sürüyor. Seçim mitinglerinde demagojinin, yalanın, karşılıklı aşağılama ve küfürleşmenin bini bir para. Her yan parti bayrakları ile, çirkin demagojik, ırkçı, cinsiyetçi afişlerle, pankartlarla dolu. Gürültülü mitinglerde burjuva politikacıları bir yandan birbirlerini demagoji ve küfürle teşhir ederken, bir yandan da vaat yarışına giriyorlar. Hiç biri burunlarından kıl aldırmıyor. Her biri lafa bakılırsa “tek başına iktidara” yürüyor! Rakipleri ise yerlerde sürünüyor! Bunların her birinin mumu sandıklar açılıp, sonuçlar açıklanıncaya kadar yanacaktır! Ve buna tam bir hafta kaldı. 23 Temmuz’da takkeler düşecek, keller görünecek!
Şimdi nereye baksak birileri bizden oy istiyor. Hepsi birbirine küfreder ve bize yalan vaatlerde bulunurken, hepsinin üzerinde birleştiği bir nokta var: Bu seçimler çok önemli imiş! Bu seçimlerde sadece önümüzdeki beş yıl değil, Türkiye’nin, sadece Türkiye’nin değil, bütün Ortadoğu’nun geleceği belirlenecekmiş! Ne olursa olsun her vatandaş “vatandaşlık görevi”ni yerine getirip mutlaka oy kullanmalıymış!
Peki ama neden oy kullanalım?
Seçecek kim ve ne var? Bu seçimlerin
işçiler ve emekçiler açısından önemi ne?
İşçi ve emekçilerin seçecekleri, oy
verecekleri bir alternatif var mı?
Bu sorulara cevap vermek için önce bu seçimlerin gerçek işlevinin ne olduğuna, bu seçimlerde gerçek mücadelede yer alan güçlerin kimler olduğuna ve bunların işçi ve emekçiler açısından seçilebilir olup olmadığına bakmak gerek.
22 Temmuz seçimlerinde gerçekte iki cephe çatışmaktadır. Egemen sınıfların iktidar için dalaşan iki cephesi. Bir yanda AKP’nin şahsında temsil edilen özel sermayeli büyük burjuvazinin “liberal burjuva” cephesi, diğer yanda başını CHP ve MHP’nin çektiği merkezinde ordunun durduğu bürokrat burjuva cephesi. Her iki cephe de işçi düşmanı, her iki cephe de köylü düşmanı; her iki cephe de emekçi düşmanı, her iki cephe de Türk milliyetçisi, Kürt ulusuna ve ezilen milliyetlere düşman. Her iki kesim de Atatürkçülük konusunda kendilerinin en iyi en doğru Atatürkçü olduğunu savunuyor. Birinciler “demokrasi” savunucusu kesilip geliyorlar karşımıza, ikinciler “bağımsızlıkçı” ve “antiemperyalist” pozlarda geliyorlar. Birinciler darbecilere karşı demokrasiyi savunanların kendilerine oy vermesini istiyor. İkinciler şeriat öcüsüne karşı “laik” cumhuriyet adına oy istiyor emekçilerden. Bunların seçim beyannamelerinde işçiler ve emekçiler lehine – boş kimi vaatler dışında- hiçbir şey olmadığı gibi, işçi ve emekçi kökenli adayları da bunların listelerinde ancak göstermelik birkaç istisna olarak bulabilirsiniz. Bu iki cepheden birine verilecek oy işçilere- emekçilere, yani kendimize, öz çıkarlarımıza karşı verilecek oydur. Hal böyle iken isminde hala “devrimci” sıfatını taşıyan bir sendika konfederasyonunun, DİSK’in Yönetim Kurulu adına yapılan bir açıklamada
“ Milletvekili aday listelerinde sol ve sosyal demokrasinin evrensel ilkelerine uymayan adaylar olmasına, seçim bildirgelerindeki kimi eksiklikleri ve doğru bulmadığımız politikaları tespit etmemize karşın Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar gözetilerek, Cumhuriyetin temel ilkeleri temelinde seçime birlikte giren CHP-DSP işbirliğinin işçi ve emekçi halkın kimi ekonomik, demokratik ve siyasi taleplerine programında yer vermesi de dikkate alınarak desteklenmesi, bağımsız sol adayların TBMM de temsilinin , siyasal yaşamımızda önemli bir ivme kazandıracağı kararlarıyla; bütün üyelerimizi ve Türkiye halkını, bu temel politikalara uygun nitelikteki seçim çalışmalarına aktif destek vermeye davet ediyoruz.” demesi, halkı seçime katılmaya, ve evet Kemalist darbeci cephenin en azgın unsurlarından bugünkü CHP ye oy vermeye çağırması, bu açıklamayı yapanların gerçek niteliğini bir kez daha ortaya koymaktadır. CHP yanında bağımsızlara oy verilmeye çağrılması, DİSK içindeki güç dengelerinin sonucu bir tavırdır ve asıl işlevi CHP ye oy verilme çağrısı ayıbının üzerinin örtülmesidir.
Seçimlerde devrimci tavır…
Önce şunu tespit etmemiz lazım: İçinde yaşadığımız düzen kapitalist sömürü düzenidir. Bu düzende işçi ve emekçiler için öngörülen maksimum sömürüdür. İşçi ve emekçiler bu düzen içindeki mücadeleleri ile- düzen sürdüğü sürece- ancak sömürü şartlarında belli iyileştirmeler kazanabilirler. Fakat durumlarında bu sistem var olduğu sürece özde bir şey değişmez. Ücret köleliği sisteminde ücret kölesi olarak kalırlar. Bunu kökten değiştirmenin, işçilerin ve emekçilerin yaşamlarında özde bir şey değiştirmenin bir tek yolu vardır: İşçilerin emekçilerin kendilerinin iktidara gelmesi! Ücret köleliği sisteminin yerle bir edilmesi. Sosyalizmin kurulması! Bu ise bu sistem içinde yapılacak güya demokratik seçimlerle vb. olmaz! İşçi sınıfının emekçi yığınları kendi önderliğinde birleştirdiği, proletarya önderliğindeki devrimle olur! Seçimler burjuva devletlerinin en demokratiğinde bile sonuçta egemen sınıfın çeşitli kesimlerinin kendi aralarındaki iktidar mücadelesinde halka “sizi önümüzdeki dönem hangi kesimimizin siyasi partisinin önderliğinde soymamızı ve ezmemizi istersiniz” sorusunun sorulduğu araçlardır. Halka bu şekilde kendi kasabını seçme hakkı bahşedilen koyun rolü oynatılır seçimlerde ve seçim ertesinde egemen sınıf temsilcileri utanmazca ne kadar demokrat oldukları ile övünme fırsatı elde ederler. İşçi sınıfının gerçek temsilcilerinin burjuva düzeninde demokratik parlamento seçimleri ile çoğunluğu ele geçirebileceği burjuvazi tarafından görüldüğü anda, burjuvazi demokrasi oyunundan vazgeçer. Bu yüzden biz “Seçimler özde bir şeyler değiştirecek olsa, burjuvazi seçimleri yasaklar” diyoruz. Burjuvazinin egemenliği şartlarında, burjuvazinin demokrasi gösterisinin alanı, Lenin’in deyimiyle “Palavra meydanı” olan Parlamento seçimlerinin işçi ve emekçiler açısından önemi en iyi halde, işçi ve emekçi sınıfların olgunluk ve bilinç düzeyinin ölçülmesi için bir araç olabilmesidir. Kim Parlamento seçimleri yoluyla, seçilip burjuva parlamentosunda yürüteceği mücadele ile işçi ve emekçiler lehine köklü değişiklikler yapılabileceğini savunursa, o ya iflah olmaz bir hayalci, ya da iflah olmaz bir yalancıdır. Bir burjuva parlamentosunda gerçek bir devrimcinin, bir sosyalistin/komünistin yapabileceği şey, kitlelerdeki parlamenter hayallerin boşluğunu, burjuva parlamentosundan işçilerin emekçilerin hayatında köklü iyeleştirmeler yapacak hiçbir kararın çıkmayacağını, yapacağı somut çalışmayla göstermek olabilir ancak. Ve gerçek devrimci, sosyalist, komünist burjuvazinin parlamento seçimlerine katılıp da işçilerden ve emekçilerden oy talep ederse, hiçbir parlamenter hayal yaymaz, işçilerden ve emekçilerden istediği oyu, parlamentonun dağıtılması gerektiğini göstermek için oy ister.
Bağımsızlar ve “Sol” partiler…
22 Temmuz’da Türkiye’de ve şu an üç ili tümüyle faşist ordu kontrolünde olan Kuzey Kürdistan’da yapılacak olan parlamento seçimlerine biz Komünistler, bugünkü objektif ve sübjektif şartlarda doğrudan aday göstererek katılmanın işçi ve emekçilerin devrim mücadelesini ilerletmek için bir yararı olmayacağını gördüğümüzden katılmıyoruz. Bizim dışımızda da bir dizi devrimci grup katılmıyor. Biz ve bir dizi devrimci grup işçi ve emekçilere bu sahtekârlığa katılmayın, sınıf mücadelesini yükseltin, devrim mücadelesine katılın çağrısı yapıyoruz.
Bu seçimlerde yani işçilerin, emekçilerin gerçek çıkarlarının savunucularına oy verme imkânı yok.
İşçilerin emekçilerin çıkarlarını savunma adına seçimlere bağımsız olarak katılan “Bin Umut” adayları ve Ufuk Uras, Baskın Oran gibi bağımsızlar var. Bunların hepsinin ortak özelliği burjuva parlamentosuna onda olmayan nitelikler atfetmek, bu parlamentoda yürütecekleri çalışmalar ile “işçilerin, emekçilerin, Kürtlerin, tüm ezilenlerin, dışlananların parlamentodaki sesi olmak”, demokrasi ve barışı, halkların kardeşliğini bu parlamentoda ve bu parlamento üzerinden savunma iddiasıdır. EMEP, ÖDP gibi reformist partilerin desteğini alan DTP’nin ağırlığını oluşturduğu “bağımsızlar” grubunun değişik sözcüleri halka “Halkın taleplerini savunacak meclis gurubu oluşturmak” (Levent Tüzel-EMEP) vaat ediyor, “Bu ülkede kan ve gözyaşının durması için, huzur ve istikrar için parlamentoyu esas alıyoruz” diyor (Ahmet Türk- DTP), “Avrupa Birliği .. bir demokrasi projesidir” masalları anlatıyor (Baskın Oran/ “en bağımsız” olmakla övünen bağımsız). Bütün bunlar halkın kandırılması, halk içinde parlamenter hayallerin yayılmasıdır. Gerçekte parlamentoya girmesi beklenen 30-40 civarındaki “bağımsız” milletvekilinin öngörülen işlevi, a) Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin düzenle tam barıştırılmasının aracı olmak (bunun olmadığı şartlarda öncelikle DTP kökenlilerin yolunu bekleyen daha önce olduğu gibi zindandır veya sürgündür.) b) Egemen sınıfların iktidar mücadelesi yürüten iki kanadı arasında bir pat durumunun çıkması halinde bu pat durumunun aşılmasında kullanılmaktır. Nitekim daha şimdiden DTP rolünü kendisine ihtiyaç olması halinde olası bir AKP azınlık hükümetini desteklemek olarak çizmiştir. Burjuva medyanın da sahiplendiği ve propagandasını yaptığı Baskın Oran rolünü “ diğer partilerde çok sevdiği ve kendisini çok seven bir dolu adamla .. kritik konularda .. birlikte hareket etmek” olarak çiziyor. Bu durumda bunlara verilen her oy da düzene verilen oydur.
Bir de T”K”P, ESP, BDSP gibi kendi “yurtsever” (T”K”P de ırkçı milliyetçiliğin adı yurtseverlik oluyor, T”K”P şimdilerde bu tip yurtseverlik konusunda Perinçek’in İP’ i ile yarışıyor) ve “sosyalist” adayları ile seçimlere katılıp, gerçek işçi alternatifi olduklarını iddia edenler var. Bunlar da seçilme şanslarının da sıfır olduğu, ve seçime bu biçimde katılmanın işçilerin emekçilerin uyarılması, uyandırılması, örgütlenmesi açısından önemli bir artısının olmadığı bugünkü şartlarda seçime adaylar gösterip katılmanın, halktan bu adaylar için oy istemenin, sonuçta halkı seçimlere katılmaya çağırmanın, demokrasicilik oyununun figüranlığını yapmak olduğunu görmüyorlar. Sonuçta bu partilere ve bunların desteklediği bağımsız adaylara verilen oylar, düzen partilerine onların aldığı oy oranına göre dağıtılacak olan ve katılma oranını yükselterek burjuvazinin seçimin ne kadar başarılı olduğu propagandasına destek sağlayan oylar olacaktır.
ALTERNATİF…
Biz bu seçimlerde de işçileri, emekçileri kendi çıkarlarına karşı olan bu seçim sahtekarlığına katılmamaya, seçimleri boykota, oy kullanmamaya çağırıyoruz. Seçimde oy kullanmak, birilerine oy verip onu desteklemek ne kadar demokratik bir hak ve edimse, ne kadar siyasi bir tavırsa, oy kullanmayarak, seçimlere katılmayarak bu yolla “hepinize, topunuza, sizin kapitalist düzeninize, sizin düzeninize demokrasi maskesinin geçirilmesinin aracı olan seçim sahtekarlığınıza hayır” demek de o kadar demokratik bir hak ve edim, o kadar siyasi bir tavırdır.
22 Temmuz, sandığa gidip, kendi sınıf çıkarlarımıza karşı oy kullanma günü değildir.
22 Temmuz pratik BOYKOT tavrımızla “ Biz seçimimizi yaptık, Devrimi Seçtik” deme günüdür.
Bizim alternatifimiz
“Ücret Köleliği sistemine karşı sınıf mücadelesi!”
“Ücret köleliliği sistemini DEVRİM le yıkmak ; yerine işçilerin-emekçilerin İktidarını kurmak” tır.
Bizim Alternatifimiz Sosyalizm’dir, Komünizmdir !
Bunun için örgütümüz Bolşevik Partide örgütlenmek, Partimizi fabrika örgütleri temeline yerleştirmek günün en acil görevidir.
Bolşevik Parti- Merkez Komitesi
16 Temmuz 2007