Çernobil’den 25 yıl sonra …
Fukuşima haykırıyor: ATOM santrallerine Hayır ! Atom Enerjisine Hayır !

Japonya’nın 11 Mart’ta yaşadığı en güçlü deprem ve ardından gelen Tsunami  doğal felaketleri, bütün insanlığı tehdit eden bir başka “felaket” i tetikledi. Depremden ve Tsunami’den zarar gören Fukushima Atom santralinde soğutma mekanizması  devre dışı kaldı. Toplam 6 reaktörden oluşan tesislerin üçünde “kısmi çekirdek erimesi” olduğunu , bu tesisleri işleten Atom tekeli Tepco’nun sözcüleri 30 Mart’ta duyurmak zorunda kaldılar.  Bu “felaket” in özelliği , onun deprem, Tsunami gibilerinden farklı olarak insan yapısı bir felaket olması. Onun açıkça geliyorum diyen ve aslında önlenebilir  bir felaket olması. Onun sonuçlarının deprem ,Tsunami gibi felaketlerle karşılaştırılamayacak bir boyut- potansiyeline sahip olması. Bu “felaket” in adına “atom reaktörü kazası” deniyor. Sonuç “Öngörülebilir en kötü Kaza” (GAU) boyutuna ulaştığında, yani Reaktörde  “tam çekirdek erimesi” denen olay ortaya çıktığında , reaktörün  çevresinde 30-50 km çapında bir alanda bütün hayatın binlerce yıl sonlanması, suya, havaya saçılan radyasyonla , bu radyasyonlu suyun ve havanın  ulaştığı alanlarda milyonlarca, on milyonlarca insanın  zehirlenmesi, kanser gibi hastalıkların büyük çapta artması oluyor. Fukushima’da durum  bu bağlamda, Japonya başbakanı’nın açıklamasına göre “kritik”. İtiraf edilen “kısmi erime”nin, tam erimeye dönüşme tehlikesi hala var.  Yoğun radyasyon nedeniyle reaktörlerin  hala kendi başına aktif olan bir bölümüne girilemiyor. Şu anda bizzat tesislerin sahibi ve işletmecisi , dünyanın 4. büyük elektrik üreticisi ve en büyük Atom tekellerinden biri olan Tepco yöneticileri bile, felaketin gerçek boyutları hakkında bir şey söyleyemiyor/söylemiyor. Japon hükümeti bu arada  halkın tahliye sınırını, 20 km’den 30 km lik bir çapa çıkardı. Bir yandan bunlar olurken , diğer yandan Tepco  yöneticileri halkı sakinleştirmek için tehlikenin büyük olmadığı yalanlarını yayıyor; sağlık için “kabul edilebilir radyasyon sınırı” sürekli yükseltiliyor, başkent Tokyo’da belediye başkanı, şehir suyundaki ispatlanmış yüksek derecedeki radyasyonun zararlı olmadığını ispatlamak için TV kameraları önünde şehir- musluk suyu içiyor. Çernobil sonrası Türkiye’de yaşadıklarımıza benzer sahneler bunlar.

Fukuşima bir uyarı , bir haykırıştır !
Japon’yada ve Dünyanın her yerinde Atom Santralleri derhal ve kayıtsız koşulsuz kapatılmalıdır !

Çernobil çok net olarak bir şeyi, insanlığın geleceğine karşı sorumluluk duyan herkese göstermişti: Bugünkü  teknik ile GAU ve Süper GAU’ları  dışlamak mümkün değildir. GAU ve Süper GAU, yalnızca bunların gerçekleştiği alanda ve zaman diliminde  değil, dünyanın her yanında ve yüzyıllarca süreli olarak hayatın, insanlığın geleceğinin tehlikeye atılmasıdır.  “Güvenlikli” Atom teknolojisi , Atom tekellerinin maksimum kar dürtüsü temelinde yaygınlaştırdığı büyük bir yalandır. Her an insani bir hata, teknik sistemde bir hata , bir deprem, bir uçak kazası, atom santraline yönelik bilinçli bir eylem vb. “Öngörülebilir en büyük Kaza” yı tetikleyebilir. Bunun sonuçları insanlık için boyutları başka felaketlerle karşılaştırılamaz  büyüklükte bir felaket, dünyanın yaşanamaz bir hale gelmesi olabilir. Kaldı ki, hiç bir kaza vb. olmadığı şartlarda bile, üretimde ortaya çıkan  radyoaktif atom çöpünün nasıl zararsız hale getirileceğinin bilinmediği, bu sorunun teknik olarak çözülmemiş olduğu şartlarda, Atom santralleri kurmak insanlığın geleceğinin tehlikeye atılması, insanlığa karşı sorumsuzluk ve suçtur. Bu sorumsuzluk ve suç bugün emperyalist devletlerin arkasında durduğu atom tekelleri tarafından yoğun bir şekilde işleniyor. Çünkü bu tekeller atom enerjisinden yararlanarak ürettikleri elektrikten muazzam karlar elde ediyorlar. En kısa sürede en fazla kar dürtüsü emperyalist sistemin temeli. Onlar için insanlığın geleceği değil, onların bugünkü maksimum karı belirleyicidir.

Atom Aygaz değildir!
Bugün en fazla kar dürtüsü ile insanlığın geleceğini hiçe sayan, tehlikeye atan atom reaktörleri dünyanın toplam 30 ülkesinde faaliyet gösteriyor. Toplam 440 Atom reaktöründe dünya toplam elektrik üretiminin % 6,5 u üretiliyor. Planlanmış 344 Atom reaktörü inşa için sırada bekliyor. Türk hakim sınıfları da planlanmış ve ilkinin temeli bu Mayıs ayında atılması öngörülen 4 reaktörle sırada. R.T. Erdoğan, Fukuşima ertesinde onlarca patronla birlikte yaptığı Rusya gezisinde, Rusya Başkanı Medvedev ile birlikte yaptığı basın toplantısında, Atom santrali kurmaktan vazgeçmek diye bir şeyin söz konusu olmadığını açıkladı. Akkuyuda kurulması planlanan santral için “Kazmanın inşallah önümüzdeki aylar vurulacağı” nı bildirdi. Erdoğan Atom santralı inşasını gerekçelendirmek için Atom lobicilerinin her ülkedeki argümanlarını tekrarlıyor :
- Enerji eksiğinin giderilmesi için Atom teknolojisi kaçınılmazdır: Bu atom lobicilerinin standart yalanıdır. Giderek artan enerji ihtiyacını bütün dünyada yenilenebilir enerji kaynakları kullanılarak gidermek –bu arada enerji tasarruf sağlayacak tedbirlerle enerji tüketiminin artış hızını keserek de- mümkündür. Ancak bu a) enerji üretimi için kaynakların kısa sürede maksimum kar getiren alanlardan,  kısa sürede maksimum kar açısından verimli olmayan yenilenebilir enerji kaynakları üretimine  kaydırılmasını  b) çok sıkı uluslararası planlama ve işbirliğini gerektirir. Bu ise tekeller arası rekabete ve  en kısa zamanda maksimum kara dayalı emperyalist sistemde olmaz bir iştir. Olmazlığı  teknik imkansızlık vb. de değil, sömürüye, aşırı kara dayanan ekonomik sistemde yatmaktadır. Bütün dünya açısından büyük bir yalan olan “atom enerjisi olmazsa karanlıkta kalırız” yalanı, Türkiye açısından çok daha büyük bir yalandır. Türkiye yenilenebilir enerji kaynakları açısından çok zengin ve şanslı ülkelerden biridir.
- Bizim yapacağımız santralin tekniği en ileri tekniktir ve çok güvenliklidir: Bu standart yalan bütün  atom lobicileri tarafından her zaman her yerde kullanılmış olan bir yalandır. Hiç bir yoğurt satıcısı, yoğurdum kara demez! Sorun şu ki, en güvenlikli atom reaktörleri de dünyanın anda bütünüyle  kontrol edilemez durumda olan en tehlikeli enerjisi ile iş gören, üretimde kaçınılmaz olarak çıkan radyoaktif çöpleri konusunda çözüm bulunamamış olan fabrikalardır. Şimdiye kadar dünyanın en güvenlikli atom santrallerine sahip olmakla övünen, ve dünyadaki 440 atom santralinin 55 ine ev sahipliği yapan (yeni 50 santral da planlama aşamasında!!!) Japonya’da  yaşananlar, en güvenlikli atom santrallerinin de insanlığın başına nasıl bir bela olduğunu gösterdi. Tabii gözleri kar hırsıyla, atom gücü olma hırsıyla kararmamış olanlara ! Atom santrali bugünkü teknikle insanlığa karşı cürümdür. Deprem kuşağında atom santrali inşası ise cürümden de öte bir şeydir. Türkiye’nin hemen tümü ,Japonya gibi, deprem kuşağı içindedir.Erdoğan ve Medvedev gibileri bugünün karı için, yarımızı tehlikeye atan atom lobicileridir. 
- Bugün dünyada 30 ülkede 440 reaktör çalışıyor. Biz neden atom teknolojisinden yararlanmayalım? Neden başkaları Atom gücü iken, biz atom gücü olmayalım?: Bu argüman henüz atom gücü olmayan emperyalizme bağımlı ülkelerde, yer yer enerji bağımsızlığını kazanma  adına çokça kullanılan bir argüman. Kulağa hoş geliyor. Antiemperyalist geliyor. Gerçekte ise uluslararası Atom lobisinin Atom teknolojisini yaymak ve satmak için kullandığı bir kandırmaca. Tabii ki  andaki atom güçlerinin atom tekeline sahip olma hakları, başkalarına bu teknolojiyi kullandırmama hakkı vs,yok. Fakat bu tekeli kırmak değil, Atom teknolojisinin kullanımını bütünüyle dünya yüzünden  silmek bugün sorun. Yapılan her yeni Atom santrali –nerede olursa olsan- bütün insanlığın geleceği konusundaki tehlikeleri büyütüyor. Bugün yeni atom santrallerinin inşası değil, var olanların derhal ve kayıtsız koşulsuz kapatılması talebi gündemdedir. İnsanlığın geleceği konusunda kaygısı olanların tek talebi bu olabilir.
- Bu standart yalan argümanlara ek olarak Erdoğan’ın fatalist orjinal argümanları da var:
O önce bugün Türkiye’de ne yazık ki çok az sayıda olan anti atom aktivistlerini , teknik düşmanları olarak göstererek demagoji yapıyor. Hayır Atom enerjisinin bugün kullanılmasına karşı çıkmak  teknik düşmanlığı değildir. Eldeki teknik imkanlar ve bilgi ile atom enerjisinin insanlığın geleceğini tehlikeye atmadan kullanılması mümkün değildir. Bugün  1940’lı, 1950’ li yıllarda, bu tekniğin kullanılmasının sonuçları henüz somut olarak bilinmediği dönemdekinden değişik olarak bunu tespit edebilecek durumdayız, ve tespit etmek zorundayız. Pratik bunu dayatıyor. En son Fukuşima örneği ortada. Bu tekniğin bugün kullanılmasına karşı çıkmak teknik, ilerleme vs. düşmanlığı değildir.
Erdoğan, ikinci olarak mutlak güvenlik olamayacağını , tekniğin kullanımında her zaman kazaların, öngörülmeyen durumların olabileceğini söyleyerek “Aygaz tüpü patlayabilir diye onu kullanmayacak mıyız” “ Kaza olabilir diye Marmaray’ı yapmayacak mıyız” “Kaza olabilir diye Boğaz Köprüsünden geçmeyecek miyiz” örneklerini veriyor. Atom reaktörü patlaması ile , aygaz tüpü patlamasını  karşılaştıran bir aymazlık. Birilerinin Erdoğan’a  Atom’un Aygaz olmadığını anlatması lazım. Bu argümantasyon insanlığın geleceği açısından Atom enerjisinin bugünkü teknikle kullanılmasının ne anlama geldiğini, bunun bir sorumsuzluk ve suç olduğunu gözlerden gizleyen bir demagojidir. Boğaz köprüsü çökerse, Marmaray su altında kalırsa ölecek olan o anda orada olan binlerle ifade edilebilecek insandır. Bir Atom reaktörü  çekirdek erimesi milyonlarca, yüz milyonlarca insanı etkileyebilir.

Bu yüzden Bolşevik Partimizin Programının 58. maddesinde şöyle denmektedir :
Demokratik Halk İktidarı enerji siyasetinde yenilenebilir enerji kaynaklarını doğaya en az zarar verecek şekilde kullanmayı şiar edinir. BUGÜNKÜ ŞARTLARDA ATOM ENERJİSİNİ KULLANMAYI RED EDER.”

Bütün Atom silahları derhal yok edilmelidir !
Burada karşı çıktığımız görüldüğü gibi “Atom enerjisinin barışçı kullanımı” denen şeydir. Atom enerjisi kullanımının bir yan ürünü olan Atom silahlarının derhal ve kayıtsız koşulsuz yok edilmesinin de talebimiz olduğu kendinden anlaşılırdır.
Aslında Türkiye, İran gibi ülkelerin Atom santralleri konusunda, güya “atom enerjisinin barışçı kullanımı” için ısrarlı olmasının gerisinde, kuşkusuz  hegemonya mücadelesinde atom silahına sahip olma amacı da yatmaktadır. Biz bugün atom silahına sahip olan emperyalist büyük güçlerin, atom silahı tekeline sahip çıkıp, kendi kontrollerinde olmayanlara atom silahı geliştirmeyi yasaklamaya kalkmasını büyük bir sahtekarlık olarak değerlendiriyoruz. Fakat suvunduğumuz herkesin kendi atom silahını geliştirme hakkı değil. Atom enerjisinin “barışçıl kullanımı “ denen şey, insanlığın geleceğini nasıl tehlikeye atıyorsa, atom silahları ile yürütülecek bir savaş ondan da fazla geleceğimizi tehdit eden bir şeydir. Bütün atom silahlarının derhal ve kayıtsız koşulsuz  yok edilmesinden yanayız.

 

Anti atom mücadelesi  en fazla işçi sınıfını ilgilendirmelidir !

Çernobil sonrasında batıdaki emperyalist güçlerin atom lobicileri Atom reaktörlerine karşı gelişen güvensizliği, milyarlarca dolarlık reklam kampanyaları ile “Bizim reaktörlerimiz güvenliklidir” “Çernobil batıda mümkün değildir.” yalanlarını yayarak aşmaya çalıştılar. Atom enerjisinin ucuz ve temiz enerji olduğu yalanları temelinde hatta Atom enerjisi, fosil yakıtların kullanılması sonucu ortaya çıkan genel ısınma/iklim felaketine karşı çözüm olarak sunuldu. Atom lobicileri kampanyalarında oldukça başarılı da oldular. Unutma özürlü insan belleği de, Çernobilin derslerinin unutulmasında yardımcı oldu.
Şimdi Çernobil’den yirmibeş yıl sonra bu kez Fukuşima’da  yanan reaktörlerden göge yükselen radyoaktif dumanlar, suya karışan plutonium, cesium bütün insanlığa atom enerjisini bugünkü teknikle kullanmaya kalkmanın ne anlama geldiğini  hatırlatıyor.
Atom lobicileri Fukuşima’da olanları  basit, gündelik bir olaymış gibi geçiştirmeye çalışıyor. Bütün dünyada emperyalistlerin medyası Fukuşima’nın bilinçlere kazınmasını engellemek için elinden geleni yapıyor. Fukuşima haberleri haberler içinde –eğer yer alırsa- “bütün dünyadan” ve arka sıralarda haberler içinde veriliyor. Türkiye gündemini belirleyen medyada İbrahim Tatlıses’in vurulması, Fukuşima’dan  on kat daha önemli bir haberdi!
Gerçekte, insanlığın geleceği konusunda kaygısı ve iddiası olanlar açısından Fukuşima son on yılların en önemli olayıdır. Söz konusu olan  insanlığın geleceği olup olmayacağı sorusudur. Fukuşima bu soruya, “atomla gelecek yoktur” cevabını veriyor.
Emperyalistler için günün maksimum karı belirleyicidir. Onlar açısından Fukuşima, Çernobil gibi unutulup gidecek bir kazadır nihayet. Bu arada milyonlarca insan hasta olmuş, ölmüş, fark etmez. Zaten çok fazla insan vardır!  Çernobil ve çevresinde hayat bitmiş fark etmez. Nasıl olsa sömürülecek başka alanlar vardır. Milyonlarca insan yerini yurdunu terk etmek zorunda kalmış fark etmez! Onları gitmek zorunda kaldıkları yerde sömürmek de mümkündür! vs.
Atom enerjisi ile elektrik üretmek azami kar getirdiği sürece, emperyalistler atom reaktörlrini çalıştırmaya devam edecek, yeni atom reaktörleri inşası için birbirleriyle kıyasıya rekabet yürütecektir. Emperyalistler dünya hegemonyası mücadelesinde atom silahlarının tekelini elinde bulundurmaktan da vaz geçmeyecektir.
Bu yüzden Atom enerjisine karşı, Atomun  savaşçı ve “barışçı” kullanımına karşı mücadele emperyalist sisteme karşı mücadele olarak yürütülmek zorundadır. Bu mücadele demokrasi mücadelesinin, sosyalizm-komünizm mücadelesinin en önemli parçalarından biri olarak yürütülmek zorundadır.
İşçi sınıfı, kapitalist toplumun en devrimci, sömürüsüz bir dünyayı yaratmaktan çıkarı olan tek sınıfı olarak, insanlığın geleceğinin mimarı olacak  tek sınıf olarak, anti  atom mücadelesine sahip çıkmalıdır. İşçi sınıfı bu mücadeleyi  en önemli  görevlerinden biri olarak kavramalı, bu mücadelenin başına geçmelidir. Son çözümlemede  bu mücadele insanlığın varlık –yokluk mücadelesidir. Ve bu mücadele kapitalizm çerçevesi içinde çözüm arayan küçük burjuva-yeşil hareketin önderliğine bırakılmayacak kadar önemli bir mücadeledir.

Atom enerjisinin bugün kullanımının gerçek tehlikeleri konusunda yürütülecek yoğun bir kampanya ertesinde atom enerjisinin kullanımı konusunda yapılacak halk oylamaları ile karar verilmesi talebi, bugün demokrasi mücadelesinin bir talebi olarak ileri sürülebilir.

Haydi Mücadeleye !
Türkiye’de ilk hedef  Akkuyu’yu engellemek olmalıdır !

Nükleere Hayır, Hayır, Hayır !

Bütün Dünyada bütün Atom Santralleri derhal ve kayıtsız koşulsuz kapatılmalıdır !

Atom silahları derhal ve kayıtsız koşulsuz yok edilmelidir !

 

30 Mart 2011