FAŞİST TÜRK ORDUSU KÜRT HALKINA KARŞI TOPYEKÜN SAVAŞTA…

TOPYEKÜN SAVAŞA HALKLARIN YANITI TOPYEKÜN DİRENİŞ OLMALI !

Aylardır hazırlığı yapılan “Kara Harekatı” başladı. 21 Şubat’ta yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı  sırasında gün boyu sürdürülen havadan bombardıman ertesinde saat 19.00 dan itibaren faşist Türk Ordusu 10.000 kişilik bir güçle Güney Kürdistan’a karadan da girdi. Böylece T.C.’nin Kürt ulusuna karşı yürüttüğü savaş yeni bir boyuta ulaştı.
Genel Kurmay Başkanlığı bir başka devletin toprakları içinde yürüttüğü bu saldırı ve işgal savaşının “Irak’ın kuzeyinde üslenmiş PKK/Kongra Gel terör örgütü mensuplarını etkisiz kılmak ve bölgedeki örgütsel yapıyı kullanılmaz hale getirmek maksadıyla”  yapıldığını söylüyor. Yalan söylüyor. Saldırı hedefi evet görünürde PKK/Kongra Gel’ dir. Fakat kastedilen yalnızca Türk egemen sınıflarının, emperyalist güçlerin de onayıyla terörist ilan ettiği PKK değildir. Kastedilen bir bütün olarak Kürtlerin Ulusal Kurtuluş Mücadelesidir. Kürt kimliği ile yaşamak isteyen herkestir. Bilinçli olarak ben Kürdüm diyen herkestir. Kısacası Kürt ulusudur, en başta Kürt Emekçileridir. Türk egemenlerinin Kürtlerin kendi ulusal kimlikleri ile yaşamasına tahammülü yoktur. Onlar için ancak “Ne Mutlu Türküm diyene” diyen Kürt makbuldür.
Daha iki gün önce batılı emperyalist güçlerin desteği ile bağımsızlık  ilan eden Kosova/Arnavut devletini resmen tanıyan devletler listesinde ilk sıralarda yer alan T.C. kendi devlet sınırları içinde ezilen ulus konumunda olan Kürt Ulusu’nun ayrılıp ayrı devlet kurma talebinin çok gerisinde olan ulusal hak taleplerini tank paletleri altında ezmeye çalışıyor. Son Almanya ziyaretinde başbakanı Tayip Erdoğan’ın ağzından “asimilasyon insanlık suçudur” diyen T.C., kendisi söz konusu olduğunda, Cumhuriyet kurulduğundan bu yana Kürt ulusuna, ve Türk olmayan tüm milliyetlere karşı izlenen asimilasyon politikasının en barbar uygulayıcısıdır. PKK’ye düşmanlıklarının temelinde bu asimilasyon politikasına karşı Kürt ulusunun haklı isyanında PKK’nin örgütleyici güç olarak başrolü oynaması yatmaktadır.  
Görünürde ilk saldırı hedefi o olmasına rağmen, kastedilen yalnızca “PKK’nin Kuzey Irak’taki varlığı” değildir. Bugün işgalci ABD’nin desteği ve koruyuculuğunda Güney Kürdistan’da oluşan KDP/KYB önderliğindeki Kürt devletleşmesi de saldırının hedefidir. Bu bugün her ikisi de ABD ile işbirliği içinde olan T.C. ve Güney Kürdistan bölgesel Yönetimi bu savaşta birbiri ile doğrudan çatışmaya girmese bile böyledir. T.C. şimdi ABD’nin işgali altındaki bir devletin bir bölgesine binlerce askerle girerek, buradaki yapılanmaya “biz istediğimiz zaman ABD ile işbirliği içinde sizin devletleştiğinizi düşündüğünüz alana girer, istediğimizi yaparız” mesajını veriyor. Barzani’nin “sabrımız taşıyor, ülkemize bir saldırı olursa, gereken cevabı veririz” vb. sözlerinin içinin boş olduğunu gösteriyor.
Yapılması gereken gerçekte topyekün saldırı hedefi olan Kürt ulusunun tüm unsurlarının, en başta Kürt emekçilerinin topyekün direnişinin örgütlenmesidir. Fakat bu yapılacak yerde, ABD’nin iradesi dışında hareket etme yeteneğine sahip olmayan, işbirlikçi güney yönetimi peşmerge birliklerine Türk Ordu güçleri ile çatışmaya girmeme direktifi veriyor. Türk egemenleri Güney Kürdistan’a saldırıda yol gösterici olarak Kürt hainlerini, korucuları kullanıyor! Bir kez daha emperyalist büyük güçlerle işbirliği içinde “bağımsızlık” kazanılmasının hayal olduğu görülüyor. Emperyalistlerin dostluğunun çıkar dostluğu olduğu, daha büyük çıkarlar söz konusu olduğunda “dostlar” ın satışının gündeme geldiği görülüyor. “Bağımsız Kürt Devleti”ni sırtını ABD işgaline dayayarak kuracağını düşünen, bir T.C. saldırısı halinde işgalci ABD güçlerinin buna müdahale edeceğini düşünen, ABD’ye güvenen Kürt işbirlikçi yönetimi bir kez daha satıldı. Irak’ı işgal altında bulunduran güç olan ABD emperyalistleri Kara Harekatı’nın başlamasından sonra yaptıkları açıklamalarda, Harekat’tan bilgilerinin olduğu, PKK ya karşı harekatı destekledikleri mesajını yayınladılar. ABD Dışişleri bakanı C. Rice bu operasyona ilişkin olarak “Türk hükümeti ile çeşitli düzeylerde temas halindeyiz. PKK  konusunda Türkiye ile mutlak dayanışmamızı dile getirmeye devam ediyoruz. PKK, ABD ve Türkiye’nin ortak düşmanıdır. PKK aynı zamanda Irak halkının ve hükümetinin de düşmanıdır.” diyerek, T.C.’nin saldırısına destek verdiklerini açıkça ortaya koydu. ABD bir kez daha Kürtleri sattı. Güney Kürdistan yönetimi de, Türk ordusunun açık işgaline karşı hiçbir direniş göstermeyerek PKK’yi sattı.
Savaş evet görünürde “PKK’nin Kuzey Irak’taki  varlığı”na yönelen bir savaş. Savaş gerçekte bir bütün olarak Kürt ulusuna karşı bir savaş. Fakat yalnızca bu değil. Bu savaş aynı zamanda Türkiye’nin bütün milliyetlerinden işçi ve emekçilerinin yaşamsal çıkarlarına karşı bir savaş. Bu savaş Türkiye/Kuzey Kürdistan’da egemen Türk Burjuvazisinin emperyalizmle, en başta ABD emperyalizmi ile işbirliği içinde emperyalist çıkarlar için Halklara karşı savaşı. Türk egemenleri hep bir ağızdan bu savaşın “vatan için” “millet için” “Halkın güvenliği için” savaş olduğunu söylüyor. Yalan söylüyor. Onların “vatanın çıkarı” “milletin çıkarı” dedikleri gerçekte  işbirliği yaptıkları emperyalist güçlerin ve kendilerinin maksimum kar ve egemenlik çıkarlarıdır. “Halkın Güvenliği”ni tehdit edenler gerçekte en doğal ulusal haklarını, en basit demokratik haklarını isteyen ve bunun için mücadele edenler değil, her türlü ilerici, demokrat hareketi kanla, ateşle bastıran faşist devlettir.  Şimdi “Halkın Güvenliği” adına Kürt halkının başına bomba yağdırmakta, emekçi yığınların bölünmesini daha da derinleştirecek bir savaşı yürütmekte, halkın güvenliğine en büyük darbeyi vurmaktadırlar. Bu savaşa karşı topyekün direniş sadece Kürt Ulusunun acil görevi değil, aynı zamanda ve her şeyden önce egemen ulusun işçi –köylü –tüm emekçilerinin acil görevidir. Bu göreve sarılmayan, egemen sınıfların ırkçı-şoven milliyetçi kışkırtmalarına karşı çıkmayan, bu haksız, karşı devrimci savaşa dur demeyen işçi ve emekçiler, bu savaşın sorumluluğuna ortak olacaktır. Düşman ulusal haklarını isteyen, bunun için mücadele edenler değil, işçileri ve emekçileri sömürenlerin T.C. devletidir. Bugünün acil görevi bu devletin bu gerici savaşı yürütmesini her türlü araçla ve yöntemle engellemeye çalışmak, Türk egemenlerini bu savaşı derhal durdurmaya ve Türk Askerlerini Güney Kürdistan’dan derhal ve kayıtsız koşulsuz çekilmeye zorlamaktır.
Biz Bolşevikler hayalci değiliz! Bu çağrımızın bugün işçilerin ve emekçilerin büyük çoğunluğu açısından olumlu bir yanıt bulmayacağını, büyük çoğunluğun bugün egemenlerin peşinde bu savaşı desteklediğini, destekleyeceğini biliyoruz. Bu ne kadar olgu ise, bu destekçilerin kendi sınıf çıkarlarına karşı hareket ettikleri, edecekleri de o kadar olgudur. Bu savaşa destek veren işçi ve emekçiler, kendilerinin sömürülmesine, ezilmesine, her türlü demokratik haklarının ellerinden alınmasına, yoksulluklarına destek veriyorlar. Güney Kürdistan’da halkın başına yağdırılan bombalar aynı zamanda Halkların kardeşliğine, ortak düşmana karşı ortak mücadelesine yağdırılıyor.
Biz Bolşevikler, sömürü sisteminin devleti  devrimle yıkılıp, işçilerin emekçilerin iktidarları kurulmadıkça milliyetçilik temelinde, dincilik temelinde, “vatan” “millet” le gerekçelendirilen gerici, karşı devrimci savaşların hep olacağını, bunlarda işçi ve emekçilerin barbarca birbirlerine kırdırılacağını biliyoruz. Bu yüzden, savaşa karşı mücadelenin  ancak sömürü sistemine karşı devrimci mücadelenin bir parçası olarak yürütüldüğünde işçi ve emekçilerin gerçek çıkarlarına hizmet edeceğini biliyor ve söylüyoruz.
Ve şunu söylüyoruz:  işçiler emekçiler, kendilerini sömürenlerin çıkarları ile taban tabana zıt olan kendi sınıf çıkarlarının bilincine varıp, kendi sınıf çıkarları için bağımsız sınıf mücadelesine atılmadıkça, onlar burjuvazi tarafından, yani gerçek düşmanları tarafından, kendi sınıf kardeşlerine karşı, dostlarına karşı  kullanılacaklardır. Bugün bu savaşta  olduğu gibi! 
Bu durumu değiştirmenin tek yolu Bolşevik Parti’nin sesine kulak vermekten, bilinçlenmekten, örgütlenmekten, örgütlü mücadeleden geçer.
Bu bilinçle söylüyoruz:
Bugün, bu somut savaş ortamı içinde sınıf bilinçli işçiler bu gerçekleri açıklama, bulundukları her alanda tüm imkanları kullanarak Türk burjuvazisinin savaş makinesini çalışmaz hale getirecek eylemler örgütlemeye çalışma görevine sahiptir.
Sınıf bilinçli işçiler Bolşevik Parti’de saflarını sıklaştırma görevine sahiptir.
Şu güncel şiarları yaygınlaştırmak günün acil görevidir :
Faşist Türk Ordusu Güney Kürdistan’dan derhal ve kayıtsız koşulsuz çekilmelidir !
Kürt Halkına karşı yürütülen savaşa derhal durdurulmalıdır!

Halkların Kardeşliği için tek yol devrim!
Emperyalist Barbarlığın tek alternatifi sosyalizm!
Kahrolsun Karşı devrimci haksız  Savaşlar ! Yaşasın Halkların emperyalizmle ve gericiliğe karşı haklı devrimci direniş ve savaşları!
Bolşevizm Silahına Sarılalım !
Bolşevik Parti Saflarını Sıklaştıralım !

 

Bolşevik Parti
Merkez Komitesi
23 Şubat 2008