DEHAP İstanbul Kadın Kolları Yöneticisi Gülbahar Gündüz 4 sivil polis tarafından kaçırılarak işkence ve tecavüze uğradı.
Yapılan gayet bilinçli bir saldırıdır… Şoven faşist Türk devleti ulusal hakları için mücadele eden Kürt kadınlarına gözdağı vermek ve yıldırmak istiyor. Onlara geri adım attırmak, mücadeleden alıkoymak istiyor. Devletin Kürt kadınlarının mücadelesinden duyduğu rahatsızlık, Gülbahar Gündüz’e saldıran polislerin ağzından dökülüyor:
“Genel af kampanyasında siz kadınlar niye öndesiniz?”
Faşist Türk devletinin kendisine yönelik hiçbir muhalif harekete tahammülü olmadığı, her türlü muhalif hareketi kan ve terörle bastırdığı bilinen bir gerçek. Ancak kendine kafa tutanlar, yılmadan mücadelelerine devam edenler hem Kürt hem de kadın olunca faşist şoven damarları daha da bir kabarıyor ve egemenliklerini en ilkel erkek saldırganlığıyla, tecavüzle korumaya çalışıyorlar.
Fakat bu hesap yanlış – tutmayacak! Kuzey Kürdistan-Türkiyeli kadınların özgürlük mücadelesi zafere kadar sürecek!
Yıldırmak, sindirmek için tecavüz ettikleri Gülbahar Gündüz egemenlere inat şöyle haykırıyor: “Benim kesinlikle başım dik ve onurum tertemiz. Ölümden korkanlar onlar, bizim korktuğumuz tek şey ise onursuz ölmektir.”
Onun bu sözleri özgürlük ve eşitlik için mücadele eden kadınlarda umut ve sevinçle yankısını buluyor: “Hepimiz Gülbahar’ız!”
Evet, hepimiz Gülbahar’ız… Özgürlük ve haklarımız için mücadele ettiğimiz, düşmanın baskı ve terörüne boyun eğmediğimiz sürece başımız dik, onurumuz temiz… Her katliam, işkence ve tecavüz, faşist Türk devletinin barbar sicilini kabartıyor. Bunlar unutulmayacak, hesabı sorulacak.
Günbahar Gündüz’e yapılan saldırı özelde özgürlük ve ulusal hakları için mücadele eden Kürt kadınlarına ve genelde de bütün ezilen kadınlara yapılan bir saldırıdır. Bu saldırıyı nefretle kınıyoruz. İşkence, gözaltında taciz ve tecavüz bizi ulusal, cinsel ve sınıfsal sömürüden arınmış bir dünya için mücadelemizden, özgürlük ve sosyalizm için mücadelemizden alıkoymayacak! Yapılan her saldırı faşist Türk devletine karşı kinimizi biraz daha biliyor ve bu devletin yıkılması için mücadelemizde bizi daha da kararlı kılıyor.
AB “uyum yasaları” çerçevesinde yapılan birtakım “demokrasi rötuşları” ve örneğin Kürtçenin kısmen serbest bırakılması bu devletin faşist niteliğini değiştirmiyor. Devlete geçirilmeye çalışılan “demokrasi” kılıfının her bir yanından barbar faşist öz fırlıyor. Uluslararası sözleşmelere atılan onlarca imzaya karşın sistemli bir şekilde uygulanan işkence ve tecavüz, “basın özgürlüğü”nün ilkede kabul edilmesine karşın muhalif-devrimci-komünist basın üzerinde estirilen terör, haklarını arayan işçi-memur-öğrenci-kadın ve Kürt hareketine yönelik baskı ve terör politikası – işte bütün barbarlık ortada!
Egemenliğini korumak için hiçbir zorbalıktan çekinmeyen, tarihi katliamlarla dolu olan faşist Türk devletiyle “anlaşarak”, “barışçıl” yoldan demokrasiye varmak mümkün değildir. Bu devlet ne Türk hakimiyetinden ne de erkek hakimiyetinden vazgeçmeyecektir.
Başka yolu yok: Özgürlük ve demokrasi için, kadınların eşitliği ve hakları için faşist Türk devletinden kurtulmamız gerek!
Kahrolsun erkek egemenliği! Kahrolsun Türk şovenizmi!
Kürt kadınının özgürlüğü için Kürdistan’a özgürlük!
Faşist Türk devletini devrimle yıkacağız!