14 Aralık’ta haber ajansları ABD emperyalistlerinin Irak’ta savaş hedeflerinden birine daha vardığını duyurdu. Irak’ın savaşla devrilmiş başkanı Saddam Hüseyin, Kürt peşmergelerin desteğindeki ABD işgal ordusunun özel timlerince yakalanmış, esir alınmıştı.
ABD emperyalistleri haberi sevinçle, bir medya şöleniyle duyurdular dünyaya. Verilen ve video resimleriyle desteklenen haberlere göre, Saddam doğduğu kent olan Tikrit’in yakınında bir çiftlik evinin bahçesindeki, ancak bir kişinin girebileceği gizli bir inde hiçbir direniş göstermeden yakalanmıştı. Büyük haydutlar, kendilerinin besleyip büyüttüğü, fakat bir süre sonra kontrolünü kaybettikleri küçük haydudu 7 ayı aşkın süren bir sürek avı ertesinde, kafasına 25milyon dolar ödül koyduktan sonra, nihayet ele geçirdiklerinde, “zafer”lerini, onu saç-sakal pislik içinde, yenilmiş, korku ve soru dolu gözlerle, bir atın dişlerine bakar gibi yapılan bir “muayene”, saçlarında bit muayenesi resimlerini göstererek teşhir ederek kutladılar. Böylece dünyaya ne kadar “güçlü” olduklarının, ellerinden kimsenin kurtulamayacağının mesajlarını verdiler.
Biz Kuzey Kürdistan/Türkiyeli Bolşeviklerin Saddam hakkında ne düşündüğümüzü herkes biliyor. O, Irak’ta, Güney Kürdistan’da halkların celladı olan faşist bir rejimin başıydı. Onu kimi devrimciler antiemperyalist bir savaşçı olarak ilan ettiler. O gerçekte antiemperyalist filan değildi. Onun kurduğu rejim emperyalist dünyanın ayrılmaz bir parçası idi. Emperyalizmle faşist Saddam/Baas rejiminin ilişkisi, emperyalist efendilerle iş ilişkisinde onlardan kendisi için daha fazla pay isteyen, bu payı çoğaltmak için emperyalistler arası çelişmelerden de yararlanan bir işbirlikçinin ilişkisi idi. Bölgede gücünü artırmak amacıyla önce İran’la 10 yıllık bir savaşa giren ve bu savaşta başta ABD olmak üzere Batılı emperyalistlerin desteğini alan Saddam/Baas rejimi; 1991’de Kûveyt’i işgale kalktığında, ABD kontrolden çıkma eğilimi içine giren Saddam’ı ‘hizaya getirme’ operasyonuna girişti. Fakat bu operasyon ertesinde de tam olarak hizaya gelmeyen Saddam rejimini devirmek, bundan sonraki ABD yönetimlerinin değişmez siyaseti oldu. İçten bir darbeyle yıkma opsiyonu boş çıkınca, bu yıl ABD emperyalistleri Irak’a bir kez daha saldırdılar. Onların “terörizme karşı savaş”, “Irak’a özgürlük getirme savaşı” diye adlandırdıkları savaş, gerçekte ABD emperyalistlerinin Irak üzerindeki tam egemenliklerini kurma ve Irak’ta kendilerine bağlı bir yönetim kurma savaşı idi. Saddam rejiminin kendi varlığını korumak ve sürdürmek için yürüttüğü savaş ise, faşist bir rejimin sürdürülmesi savaşıydı. Savaş iki yanlı gerici, karşıdevrimci bir savaştı. Büyük haydutla, küçük haydudun savaşıydı.
Biz bu yüzden hiçbir şekilde Saddam rejiminin yanında taraf tutmak anlamına gelen bir tavır takınmadık. Irak halklarına her iki hayduda karşı da mücadelesinin yanında olduğumuzu açıkladık.
Saddam’ın sonunda büyük haydutlar tarafından bir inde yakalanması, biz onu halkların, ezilenlerin bir insanı, bir temsilcisi olarak görmediğimiz için üzmedi! Nasıl ki büyük haydutların onu 7 aydır sürek avına rağmen yakalayamaması bizi üzmediyse!
Kuşkusuz Saddam’ı hâlâ halkların dostu, temsilcisi olarak görenler var. Ezilen insanlar içinde Saddam’ın yakalanamaması bir sevinç kaynağı, bir umut olabiliyordu. Öyle ya, dünyanın en büyük askeri makinesi, başına ölü veya diri 25 milyon dolar ödül koyduğu birini yakalayamıyordu. Bu onların gerçekte güçsüz olduğunun bir ifadesi idi. Ezilenler içinde böyle düşünenler az değildi. Şimdi böyle düşünenler açısından ortaya tabii ki moral bozan bir durum çıktı. Gerçekte nasıl ki Saddam’ın ele geçirilememesi güçsüzlüğün ifadesi değilse, onun ele geçirilmiş olması da güçlülüğün ifadesi değil! Gerçekte emperyalistler, Mao Zedung’un dediği gibi, “kâğıttan kaplandır.” Onlar çok güçlü ve yenilmez görünüyorlar. Gerçekte ise güçlü görünmelerinin bir temel nedeni var: Bu dünyanın sömürülen, ezilen yığınları, dünya nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan emekçi yığınlar, sırtlarında taşıdıkları, kene gibi kanlarını emen sömürücüleri, onların düzenini kaldırıp atmıyor! Emekçi yığınlar birleşip örgütlense, haklarını almak için ayaklansa, onun karşısında duracak tek güç yoktur. Emperyalistlerin gücü, emekçilerin sabrıdır, tevekkülüdür, kaderciliğidir! Biz bir şey yapamayız şeklindeki yanlış düşüncelerdir! Kendi dışında kurtarıcı bekleyen, yer yer Saddam gibi despotlarda kurtarıcıyı gören yanlış tavırlardadır!
Biz bunlardan bir kurtulsak, kendi gücümüzün farkına bir varsak, Saddamlara değil, kendi gücümüze güvensek, o zaman emperyalistlerin sonu görünür.
Şimdi emperyalist dünyada yine zafer türküleri söyleniyor. Irak işgal valisi Bremer’in Saddam’ı aşağılayan video görüntüleri eşliğinde yaptığı “Bayanlar ve baylar, onu yakaladık” ilanı, “terörizme karşı mücadele”de bir dönüm noktası olarak kutlanıyor. Irak’ı işgal eden ABD emperyalistleri ve onun baş destekçileri İngiliz emperyalistleri ve İspanya ‘zafer’lerini kutluyor. Irak’a karşı saldırıya emperyalist çıkarları gereği karşı çıkan Almanya, Fransa, Rusya da kutlamalara mesajlarıyla katılıyor.
Şimdi ABD elinde “savaş esiri” olarak bulundurduğunu açıkladığı Saddam Hüseyin’in adalet karşısına çıkarılacağını açıklıyor. Saddam “savaş suçlusu”, “insanlığa karşı suçlu” olarak mahkemeye çıkarılacak! Emperyalistler arasında şimdi pazarlık yürüyor. Nerede mahkeme edilecek, kim mahkeme edecek? Irak’ın andaki işgal gücünün kuklası durumunda olan Geçici Yönetim Konseyi ve ona bağlı olarak kurulan Savaş Suçları Mahkemesi, yargılamanın Irak’ta ve kendileri tarafından yapılmasını talep ediyor. Karar verici durumda olan ABD şimdilik “yargılamanın uluslararası hukuk kuralları” çerçevesinde yapılacağını açıklamakla yetiniyor.
Ne sahtekarlık!
Saddam savaş suçlusu, insanlığa karşı işlenmiş suçlardan sorumlu. Evet!
Fakat şimdi onu yakalayan ve yargılamak isteyenlerin, “savaş suçu”, “insanlık suçu” konusunda konuşma ve yargılama hakkı var mı? Hayır. Hayır. Bin kere hayır! Saddam’ın işlediği suçların hesabını sorma hakkı, kendileri bu konuda en büyük suçlu olanlarda değil, yalnızca ezilen halklardadır! Ne yazık ki, Saddam despotu Irak’ın çeşitli milliyetlerden ezilen halklarının devrimi sonucu devrim mahkemesine çıkarılamamıştır. Ne yazık ki bu haydudu devirme, daha büyük bir haydut tarafından gerçekleştirilmiştir. Şimdi Saddam’ın çıkarılacağı mahkeme, bu ister Lahey’deki Birleşmiş Milletler’e bağlı “Savaş Suçluları Mahkemesi”, ister ABD’nin oluşturacağı özel bir mahkeme, ister Irak’ta ABD denetiminde kurulan kukla mahkeme olsun, halklar nezdinde hiçbir meşruiyeti olmayan bir mahkemedir. Yenen emperyalistlerin mahkemesidir. En az Saddam’ın mahkemeleri kadar, halklara, emekçilere düşman bir mahkemedir. Bu mahkemelerin Saddam’ı yargılama hakkı yoktur.
Saddam’ın yakalanması, Irak’ta ve bütün dünyada emekçiler açısından sevinçle veya üzüntüyle karşılandı.
Sevinenler, Saddam gibi bir despotun gelinen yerde nasıl acınacak durumlara düştüğünü görerek, bir faşist despot eksildi düşüncesiyle sevindiler. Irak’ta hatta kendine komünist diyenler kutlama gösterileri yaptılar! Bunlar yanılgı ve yanlış içindedirler. Saddam’ın esir alınmasında halklar açısından sevinilecek hiçbir şey yoktur. Bu faşist despotu Irak’a güya demokrasi getirme iddiasıyla yıkanlar, gerçekte işçilerin-emekçilerin demokrasisinin, halk demokrasisinin, gerçek demokrasinin düşmanı, bütün dünya halklarının baş belasıdırlar. Saddam rejimi yerine Irak’a yerleştirecekleri rejimin Saddam’a göre tek “üstünlüğü”, Amerika’nın ve genelde emperyalizmin bölgedeki çıkarlarını daha fazla güvenceye almak olacaktır. Bu yüzden bu zafer bizim zaferimiz değildir. Sevinecek bir şey yoktur.
Üzüntüyle karşılayanlar, Saddam’ı emperyalizme karşı bir savaşçı olarak gördükleri için, şimdi emperyalist işgale karşı direnişin bir sembolünün esir alınması olarak değerlendirdikleri için üzüldüler. Hatta Irak’ta binlerce insan sokaklara dökülüp, Saddam lehinde gösteriler yaptı. Bunlar da yanılgı içindedir. Ezilenler, sömürülenler, halklar açısından Saddam’ın yakalanmasında üzülecek bir şey yoktur. Daha doğrusu üzülecek tek şey, bu işi bizim kendimizin yapamamış olmasıdır. Çünkü Saddam halkların düşmanı faşist bir despottu. Efendilerine kafa tutmaya kalktı. Onlar tarafından cezalandırıldı. Olan budur. Bunda halklar açısından üzülecek bir şey yoktur.
Saddam’ın yakalanmasının Irak’ta Amerikan işgali konusunda oynayacağı rol üzerine de tartışmalar yürüyor.
Saddam’ın yakalanması kuşkusuz anti-işgal mücadelesinin sonu değil, olmayacak. Çünkü bu mücadele yalnızca Saddamcıların mücadelesi değil. Kuşkusuz Saddam’ın yakalanması, bu mücadeleyi yeniden Baasçı bir iktidar kurmak hedefiyle yürütenler açısından kısa vadede intikam eylemlerinin arttırılmasını, uzun vadede bir gerilemeyi beraberinde getirecektir. Bu anlamda ABD işgalcileri, Irak’ta kendilerine bağlı bir rejimi yerleştirme ve askerlerinin önemli bir bölümünü Irak’tan çekme konusunda biraz daha erken davranma fırsatı yakalamışlardır.
Diğer yandan Saddam’ın yakalanmasıyla birlikte, anti-işgal mücadelesinin Saddam’ı geri getirmek için mücadele olduğu için bu mücadeleden uzak duran kimi güçlerin de bu mücadeleye katılması sonucunu da beraberinde getirerek, işgalcilerin işlerini zorlaştırma olasılığı da vardır.
Gelişmeler ne olursa olsun; Irak’taki ABD-İngiliz işgaline karşı mücadele haklı bir mücadeledir.
Biz bu mücadelenin işgalcilerin derhal ve kayıtsız koşulsuz Irak’tan çekilmesi talebini destekliyoruz.
Irak’ta demokrasi, Irak’ta özgürlük, ABD işgalcilerinin ve onun işbirlikçilerinin eliyle değil, onlara karşı da devrim mücadelesiyle, devrimle kazanılacaktır.
Irak’ın bütün milliyetlerden halklarının, eşit haklar temelinde, kendi kaderlerini kendilerinin tayin ettiği şartlarda bir arada yaşamaları emperyalizmin ve işbirlikçilerinin egemenliği şartlarında mümkün değildir.
Emperyalizmin egemenliği şartlarında Irak’ı bekleyen, dinci faşist bir merkezi yönetim altında, varlıkları sürekli tehdit altında bölgesel özerk alanlar ve iç savaş benzeri durumlardır.
Bunun alternatifi emperyalizmin egemenliğine son verilen, halkların egemen olduğu bir düzendir.
Uğrunda savaşılması gereken budur.
Bizim destekleyeceğimiz mücadele budur.
16.12.2003