80 yıl halklar hapishanesi: TC!

Kuruluşundan itibaren Kuzey Kürdistan, Batı Ermenistan gibi başka ülkelerin parçası olan bölgelerin işgali ve ilhakı; Kürt ulusu ve sayısı onlarca hesaplanan milli azınlıkların varlığının inkârı temelinde kurulan ve kelimenin gerçek anlamında bir halklar hapishanesi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin 80. yıldönümü, değişik etkinliklerle kutlanıyor.

Türk hakim sınıfları, Cumhuriyetin 80. yılında da, her zamanki gibi kitlelerin beynini, “bir Türk dünyaya bedeldir”, “Ne mutlu Türküm diyene” vb. söylemlerle yıkamaya çalışıyor… Atatürk’ün faziletleri anlatılmakla bitirilemiyor! Devlet televizyonu olan TRT, günde sayısız kez, “Dünya Düşünürleri Gözüyle Atatürk ve Cumhuriyet” adlı belgeselden, örneğin Gorbaçov gibi dünyaca tanınmış kişilerin Atatürk’ü değerlendiren, onu öven tavırlarını yayınlamakta, diğer reklam ajanslarına şans tanımamakta… İstanbul belediyeleri birleşerek “40 gün 40 gece Cumhuriyet kutlamaları” örgütlemekte…

Türkiye Cumhuriyeti denen devletin resmi sınırları içinde yaşayan herkesin –Lozan’da dini azınlık olarak varlığı kabul edilen Rum-Ermeni-Museviler dışında hepimizin– Türk olduğu masalları anlatılıyor ve “vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü” yeniden ve yeniden beyinlere yerleştirilmeye çalışılıyor…

80 yıllık cumhuriyet tarihinin, 80 yıllık halklar hapishanesi tarihi olduğunu görmek için 1923’ten bugüne kadar olanları tek tek ortaya koymaya gerek bile yok. Bu halklar hapishanesinde, Türk milleti dışındaki millet ve milli azınlıkların varlığı sürekli inkâr edilmiş, hâlâ da inkâr edilmektedir.

Cumhuriyetin kuruluşundan önce gerçekleşen Ermeni soykırımının suçlu ve sorumluları –Atatürk gibileri– bu devletin kurucularındandır. Koçgiri İsyanı yine Ankara hükümeti tarafından, doğrudan Atatürk’ün emirleriyle kanla bastırılmıştır.

İkinci Dünya Savaşı’na kadarki süreçte onlarca isyanın bastırılması ve sürgün (tenkil) harekâtlarıyla onbinlerce insan katledilmiş, yüzbinleri bulan sayıda insan yerinden yurdundan sürgün edilmiştir. Bu dönemde milli isyanların bastırılmasıyla birlikte milli mücadelenin üzeri betonlanmış, Türk olmayanlar zoraki asimilasyona, Türkleştirme siyasetine tabi kılınmıştır.

1970’li yıllarda gelişmeye başlayan devrimci hareket 25-30 yıllık sessizlik sürecine son vermiş ve Kuzey Kürdistan’daki ulusal mücadelenin gelişmesine de yol açmıştır. Bu mücadele 12 Eylül 1980’de faşist askeri cuntanın iktidara el koymasıyla engellenmeye çalışılmıştır. 1984’te PKK’nin silahlı mücadele başlatmasıyla, Kürt ulusunun Kuzey Kürdistan’daki mücadelesi, tarihinin en geniş tabanlı mücadelesi halini aldı.

Türk hakim sınıflarının tankla, topla, uçakla… kısacası tüm silahlarla saldırıya geçtiği ve yıllarca “düşük seviyede” bir savaş yürüttüğü dönem, binlerce yerleşim alanının yakılıp yıkılması, milyonlarca insanın yerinden, yurdundan sürgün edilmesi; faili (belli) meçhul cinayetlerin yaşandığı, gıda ambargolarının uygulandığı, ağaç kesip orman yakmaların gündemde olduğu; ve binlerce insanın katledildiği dönemdi.

Bu dönem, Abdullah Öcalan’ın esir alınması ve PKK’nin silahlı mücadeleye son vermesiyle şimdilik son bulmuş durumda. Ama faşist, sömürgeci Türk devletinin ulusal baskısı, zulmü –tüm AB’ye uyum yasalarına rağmen– varlığını sürdürüyor!

Örneğin, AB’ye “uyum yasaları”nda Türkçe dışındaki dillerin öğrenilmesi, öğretilmesi –anadilde eğitim hâlâ mümkün değil– serbest bırakılmış. Kâğıt üzerinde böyle! Ama iş pratiğe geldi mi değişiyor! Seçmeli ders olarak Kürtçe öğrenmek isteyen öğrenciler, okullardan uzaklaştırıldı, tutuklandı, takibata uğradı…

Kürtçe kurs vermek isteyenlere de her seferinde bir başka engel çıkarılmaktadır. Bunun şimdilik son örneği, Batman’da yaşandı. Batmanlı bir vatandaş, “Kürt Dili Öğretim Kursu” için altı sınıflık bir eğitim binasını hazır hale getirir. Sıra izin almaya gelince, kendisine verilen cevap, “derslik kapılarının standartlara” uymadığı ve bu nedenle de izin verilmediğidir. Bu cevap üzerine 85 cm. genişliğinde olan kapılar 90 cm.ye genişletilerek bu engel ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Ondan sonra da kapıların çok geniş olduğu nedeniyle izin verilmeyeceği söylenirse hiç şaşmayın! Burası Türkiye!

Evet, çok kısa özetlediğimiz 80 yıl cumhuriyet tarihinin ulusal meselede durumu böyledir. Bu tarih, bize burjuvazinin egemenliği ve kapitalist sistem varlığını sürdürdükçe ezilenlerin kurtuluşunun mümkün olmadığını gösteriyor.

Bu halklar hapishanesi, değişik ulus ve milliyetlerden işçi ve emekçilerin birliği ve ortak mücadelesi temelinde yıkılmadıkça; sosyalizme giden yolu açacak olan işçi-köylü devrimci diktatörlüğü kurulmadıkça işçilere, köylülere, ezilen ulus ve milliyetlere kurtuluş yoktur!

Görev bu sömürgeci, faşist devleti yıkmak için devrim mücadelesini yükseltmek, sosyalizme yürümektir!

Özgür halkların birlik cumhuriyeti: SSCB!

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin 80. yılını kutlayadursun, biz işçi ve emekçiler insanlık tarihinde bir dönüm noktasını oluşturan, “büyük insanlığın” kurtuluşu yolunda “buzu kıran” ve dünya burjuvazisinin hâlâ korkulu rüya görmesine yol açan Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin 86. yıldönümünü kutluyoruz. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi dünyanın tüm işçi ve emekçilerine, ezilen halklarına kurtuluş yolunu gösteriyor.

Ekim Devrimi, Çarlık Rusyası’nda değişik ulus ve milliyetlerden halkların birbirlerine karşı sistemli bir biçimde kışkırtılması siyasetine; ezilen uluslar üzerinde kıyım ve pogromlara, halkların köleliği siyasetine; Şubat Devrimi ertesinde iktidara gelen burjuvazinin sahtekârlığına, ulusal çatışmaları körüklemesi ve halklar arasında güvensizlik yaratma siyasetine son vererek değişik ulus ve milliyetlerden işçi ve emekçilerin karşılıklı güveninin yolunu açmıştır.

Ulusal baskıyı “bir vuruşta” ortadan kaldıran Ekim Devrimi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) 30 Aralık 1922’de değişik ulus ve milliyetlerin özgür iradeleri ve birliği temelinde kurulmasıyla taçlanmıştır.

Ekim Devrimi’nin 86. yıldönümünü kutladığımız bugün, özgür halkların birlik cumhuriyeti SSCB’nin adı bile yok.

“Büyük insanlığın” kurtuluşu yolunda 1917’de başlayan yürüyüş, 1956’da modern revizyonizmin iktidara bütünüyle hakim olmasıyla durdurulmuştur.

Dünya burjuvazisi bu durumu, biz emekçilere sosyalizmi yaşama imkânı olmayan bir sistem olarak göstermek için kullanıyor. Onlara göre kapitalist sistem tek seçenektir! Ama tüm çabaları boşuna! Ekim Devrimi 86. yılında da kurtuluş yolunu gösteriyor!

Lenin’in dediği gibi:

“Ne kadar zamanda, ne zaman, hangi ulusun proleterleri bu eseri sonuna vardırırlar, bunun önemi yok. Önemli olan, buzun kırılmış, yolun açılmış ve gösterilmiş olmasıdır.” (Lenin, “Ekim Devriminin Dördüncü Yıldönümü” başlıklı konuşmasından.)

Evet, Ekim Devrimi buzu kırmış yolu göstermiştir! Önemli olan budur! Ekim Devrimi’nin açmış olduğu yol bizim yolumuz, kazanımları kazanımlarımızdır.

Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin 86. yıldönümü vesilesiyle aşağıda, Ekim Devrimi’nin ezilen ulus ve milliyetlere sağladığı özgürlüğe, kazanımlara bir örnek olarak, 1931’de “Sowjetkultur im Aufbau” (İnşa Halindeki Sovyet Kültürü) adlı dergide “Çingeneler”le ilgili yayınlanan bir yazıyı –Almanca’dan tercüme ettiğimiz bir yazıyı– yayınlıyoruz.

 

 

Çingeneler Yeni Yolda

A. Schach

Onbeşinci yüzyıl başlarında (1417) Çingeneler Batı Avrupa’da görülmeye başlar. XVIII. yüzyılın ortasında tüm Rusya’ya yayılırlar. Şu anda Sovyetler Birliği toprakları üzerinde 61 239 Çingene yaşamaktadır.

Çingenelerin çoğu dağınık bir şekilde Sovyetler Birliği’nin köylerinde ve sadece 12 825’i kentlerde yaşamaktadır. Kentli Çingeneler yaşam itibariyle göçebe kardeşlerinden önemli ölçüde ayrılmaktadır.

Büyük kentlerde yaşayan Çingenelerin bir kısmı devrimden önceki dönemde eğlence yerlerinin korolarında iş bulmuştu. Kentli Çingenelerin diğer kısmı at satıcılığıyla uğraşıyordu. Kocaları at satıcılığı yapan kadınlar gece geç vakitlere kadar falcılık ve dilencilik yapardı.

Göçebe Çingenelerin ekonomik durumu önemli ölçüde daha kötüydü. Her türlü daimi geçim kaynağından yoksun oldukları için tam bir dilenci hayatı sürerlerdi ve tamamen Çingene kampındaki güçlü tüccara bağımlıydılar.

Sovyet rejimi altında Çingene göçebeler arasında çalışma başladı. Birlik Merkez Yürütme Komitesi’nin 1 Ekim 1926 tarihli talimatıyla onlara tarımla uğraşmaları için her türlü imkân verildi. Yerleşmeye hazır tüm Çingeneler yerel tarım organlarından toprak, hayvan ve gerekli envanteri alabilirler.

Şu anda Sovyetler Birliği toprakları üzerinde bir dizi Çingene kolhozu vardır, Orenburg bölgesi Pokrovski reyonunda “Novaya Zarya” kolhozu, Kuzey Kafkasya’daki “Lebedovo” kolhozu 180 Çingene hanesini kapsar, Smolensk bölgesinde “Svoboda”, Grinev reyonunda “Oktyabr”. Yeni-Torjok’taki sovhoz 60 aileyi kapsar. Kuzey Kafkasya’daki “Krazniy Şater” kolhozunda 500’ü aşkın Çingene vardır. “Doly Çergon” kolhozu 170 haneyi kapsar. Don Bölgesinde 500 Çingene kolhozdadır, bazıları Komünist Gençlik Birliği üyesidir.

Minsk reyonunda, Saporojye ve Vitebsk reyonlarında kolhozlar örgütlenmiştir; bir kısmı Harkov civarında bulunur, Saratov reyonunda da küçük bir kolhoz vardır. Velikiye Luki şehrinde 100 Çingene kolhoza üyedir.

Çingene kolhozlarının teftişi, Çingeneleri üretici çalışma için tamamen yeteneksiz sayanların görüşünün mutlak surette yanlış olduğunu doğrulamıştır.

Göçebe Çingenelerde yerleşikliğe doğru bir itki gözlemlenirken, kentteki Çingenelerin çoğu üretici çalışmaya geçmektedir. Şu anda “Amo”, “Şarikopocipnik” tesislerinde ve daha bir dizi girişimde Çingeneler çalışmaktadır.

Türkistan’da “Turkşolk”un bazı fabrikalarında Çingeneler üretime katılmaktadır.

Kendi ulusal üretim birimlerini yaratma çabası kendini Çingene kooperatiflerinin kurulmasında gösterdi. Sadece Moskova’da üç işçi kooperatifi vardır, bunlardan ikisi Moskovalı Çingeneler tarafından örgütlenmiştir, üçüncüsü ise sadece Romanya’dan buraya göçmüş Çingenelerden müteşekkildir. Yaklaşık 300 kişi işletmelerde işçi kooperatiflerinde birleşmişlerdir, devlete ait fabrikalardaki ve tesislerdeki Çingene sayısı ise yaklaşık 500’dür. Nişasta fabrikasında çivitleme, nişasta, kahve ve Hint irmiği bölümleri gibi bazı bağımsız bölümleri olan ilk iki işçi kooperatifi, Moskova Kooperatifler Birliği’ne dahildir. Üç vardiya halinde kesintisiz çalışma, kapsamlı yarışma ve Hücum çalışması, Çingenelerin hiçbir üretici çalışmaya yetenekli olmadığı görüşünü kategorik olarak yalanlamaktadır.

Çingenelerin göçebelikten yerleşikliğe geçişi beş yıllık planın sonunda tamamlanmış olmalıdır. Çingene ekonomisinin temellerinin yeniden inşasıyla birlikte şu anda kültürel inşa da gelişmektedir. Çarlık Rusya’sında okuma-yazma bilmeyenlerin oranı neredeyse %100 idi. Fakat tüm sosyalist cumhuriyeti kaplamış olan kültürel inşa, Çingeneleri de görmezlikten gelmemiştir. Günümüzde artık Çingenelerin “ulusal” okulları var. Moskova’da ilk dereceli üç okul Çingenelere hizmet veriyor. Taşrada, örneğin Smolensk, Vitebsk ve diğer bölgelerde de Çingeneler için okullar var.

Okuyan Çingenelerin sayısı her yıl artıyor. Piyönyelere katılıyorlar. Sovyetler Birliği’nin diğer halklarının çocukları gibi, Çingene gençliği de kendi ulusundan okuma-yazma bilmeyenler arasında kültürel çalışma yapıyor. Hücum çalışması ve yarışma olağan.

Seçim kampanyası sırasında çocuklar Sovyet seçimlerinin önemi hakkında konferanslar verdiler ve bir dizi sanatsal gösteri düzenlendi. Çingene etüdünün açılışı sırasında okul topluca nutuk attı ve devrimci şarkıları anadilinde söyledi. Son yıllarda okul iki kez mezun verdi ve bunlardan bir kısmı şu anda işçi fakültelerinde ve fabrika okullarında eğitimlerine devam ediyor.

Bir grup Çingene yazarın inisiyatifi üzerine bir Çingene tiyatro etüdü hazırlandı. Tüm gençlik, tiyatronun tüm Çingenelere çağrısına yekvücut uydu. Daha ilk yıllarda tiyatroya 50’yi aşkın başvuru yapıldı ve etüde çalışmanın başında alamayacağı kadar çok istekli vardı. Etütte verilen derslerin başında tiyatro tarihi, sıkı anadil çalışması ve siyasi aydınlatma geliyor. Birinci basamaktaki öğrenciler arasında olduğu gibi, etüt öğrencileri arasında da sosyalist yarışma ve Hücum çalışması gelişip ilerliyor.

Şu sırada tiyatro etüdü üç aylık inatçı çalışmadan sonra ilk gösterisini veriyor: “Dün ve Bugün”.

Ulusal azınlığın kültürel gelişimi için mücadele cephesinde Sovyet rejiminin en değerli kazanımlarından biri, anadilde bir Çingene basınının yaratılmış olmasıdır.

İlk kez 1917 yılında Çingeneler, kendi diline, kendi gelenek ve göreneklerine ve kendi ilkel kültürüne (göçebe bir halkın kültürü) sahip bütün bir halk olarak yazında ortaya çıkarlar. “Romany Zarya” dergisinin ilk sayısı, Çingeneler arasında kültürel inşanın temel taşı oldu.

Yoksul Çingene kitlelerinin Çingene kampının Kulak’ından kurtuluşundan sonra onları göçebe yaşamdan yerleşikliğe geçirmek, onlara gerekli iş becerisini kazandırmak ve devamla, kentli Çingeneleri emekçi kooperatiflerinde birleştirmek gerekiyordu. Sovyet hükümeti, sosyalist inşa koşulları altında Çingenelerin Sovyetler Birliği’nin ekonomik ve kültürel çalışmasına ayakbağı değil, karınca kararınca katkısını yapan bir emekçi birimi olmasına çalışıyor.

1927–1930 döneminde “Romany Zarya” dergisi yazıkurulu, Sovyet iktidarının örgütlerinin desteğiyle, tüm birliğe dağılmış olan Çingenelerle temasa geçer. Küçük fakat tek elden çalışma sayesinde sımsıkı birleşmiş bir grup Çingene yazarı, proleter Çingene birliği “Kuznitsa”ya girer ve sonra Moskova Proleter Yazarlar Birliği MAPP’ye geçer.

Bu yazarlar artık geçmişin sanatsal reprodüksiyonlarıyla yetinmezler, bilakis bakışlarını Çingenelerin bugünkü durumuna çevirirler. Rom-Lebedev’in “Ham dre bleto” (Bataklıktaki Güneş) öyküsünde yerleşme özlemi plastik bir şekilde betimlenir.

A. Hermann’ın “Yarga” öyküsünü, Çingene kampının sosyal resmini ortaya koyan Çingene yazınının ilk eseri olarak görmek gerekir. A. Hermann, öyküsünde, bazı eski Rus yazarlarının yaptığı gibi pederşahi yaşamı değil, daha başkalarının yaptığı gibi ilkel komünü de değil, bilakis kendine has tüm çelişkileriyle birlikte sınıflara katmanlanmış bir toplumu betimler.

1927–1930 dönemini, Ağustos 1930’dan itibaren daha da gelişen Çingene yazınını inceleme, güç toplama dönemi olarak görmek gerekir.

Ağustos’ta “Romany Zarya” dergisi “Nevo Drom” (Yeni Yol) adını alır ve Çingene yaşamını zaman zaman değil, periyodik olarak aydınlatmaya başlar. Dergiye Çingene halkının tüm kültürel güçleri katılır. Proleter gençliğin içinden ulusal şairler çıkar (Vano Timofeyev, G. Lebedev, M. Bezlyudski ve diğerleri), dergi yeni bölümler açar ve Çingene kolhozculara sebzecilik, hijyen alanlarında ve daha bir dizi günlük sorunda pratik öğütler verir. Son aylarda “Nevo Drom” dergisi Çingene yaşamının önemli bir merkezi haline geldi. Kooperatiflerin kültürel çalışmasını yönetiyor, okulu gözetiyor, Çingene tiyatro etüdüne sık sık yardım ediyor.

“Nevo Drom” günlük sorunlara değinirken, geçmişi de unutmuyor ve ısrarla Çingene tarihine ait malzeme topluyor.

Ağustos 1930’dan beri Çingene yazını çok ilerledi. Birbiri ardına Çingene kitapları ve Çingene yaşamına ait bazı çalışmalar yayınlanıyor.

Çingene eserlerinin hepsine değinemeyiz –ama M. Polyakova’nın çalışmalarına, N. Duderova’nın köy ailesinde hijyene ilişkin broşürüne ve N. Pankova ve N. Duderova’nın Çingene okulunda ikinci öğretim yılı için ders kitabına değinmek gerekir–, çünkü bunları saymak çok yer tutar. Kendimizi yalnızca çıkmış veya baskıda bulunan temel çalışmalarla sınırlayacağız. Çingene yaşamını araştırıp inceleyen herkes için değerli bir kılavuz olan A. Hermann’ın Çingene bibliyografyasını; Prof. M.V. Sergiyevski’nin gramer kitabını ve Prof. Barannikov’un “Sovyetler Birliği Çingeneleri” çalışmasını öne çıkarmak gerekir.

Prof. Barannikov kısa tarihi hatlarla Çingene psikolojisine yeni bir pencere açar, eski Çingene araştırmacılarının sözünü etmeyi sevdikleri Çingene özgürlüğünün özünü ortaya çıkarır. “Çingene özgürlüğü” Çarlık Rusya’sında ve hakeza kapitalist ülkelerde de, diye yazar Barannikov, “açlıktan ölme özgürlüğüdür”. Prof. Barannikov Çingenelerin oradan oraya göçüşünü “göçerliğe duyulan romantik sevgi” ile değil, salt ekonomik-materyalist nedenlerle açıklar.

Sonuç olarak kesinlikle denebilir ki, Sovyet iktidarının çalışması –Çingeneleri işletme çalışmasına alıştırma, sosyalizmin inşasına çekme– mükemmeldir. Sadece, Çingenelere yeni yaşam biçimlerine serbestçe geçme reel olanağını veren Sovyet toplumu, Sovyetler Birliği’nde Çingenelerin kendi okullarına, 500’den fazla kişiye hizmet sunan kendi kulübüne, kendi etüdüne ve dergisine sahip olmasını sağlayabilirdi.

Aynen Sovyetler Birliği’nin nüfusunu oluşturan tüm diğer halklar gibi, Çingenelere de gerçek ekonomik refah ve kültürel gelişme yolu sadece Sovyetler Birliği’nde açıktır.

(Kaynak: “Sowjetkultur im Aufbau”,
No. 8-9/1931, s. 10–12)