Aşağıda, bir yoldaşın geçen sayıda yayınladığımız “MKP’nin
‘Kuzey Kürdistan Formülasyonu’ kararı üzerine…” başlıklı yazı
hakkındaki yazısını tartışmalara katkısı olması amacıyla olduğu
gibi yayınlıyoruz. — stêrka bolşewîk —
Bir formülasyon tartışması…
Stêrka Bolşewîk sayı 23’te “Maoist Komünist Partisi’nin ‘Kuzey Kürdistan Formülasyonu’ kararı üzerine…” başlıklı bir yazı yayınlandı. Sözkonusu başlığa bakıldığında, a) yürüyen tartışmanın bir formülasyon tartışması olduğu, b) sözkonusu olanın ülke olarak Kürdistan olmadığı, Kürdistan’ın kuzey parçasının adlandırılması olduğu görülebilir. Yazımın başlığını “Bir formülasyon tartışması” olarak koydum, siz bir kavram tartışması olarak da okuyabilirsiniz.
Dergide MKP ile ilgili, örneğin ulusal sorun üzerine ve İP’i değerlendirmesi vb. yazılar da yayınlandı. Sözkonusu bu yazılar MKP’nin tavrının içerik olarak yanlış olduğunu ortaya koyan olumlu yazılardı.
Fakat, burada değinmek istediğim yazı, sorunu esasta içerik olarak değil, formülasyon temelinde ele alıp tartışmaktadır. Kuşkusuz şu ya da bu formülasyon kendi başına ele alındığında da önemli olabilir, ama dünyaya bakış açısı diyalektik materyalist olanların, sözkonusu formülasyonun, ya da başka deyimle kavramın içeriğinin nasıl doldurulduğuna bakması ve esas olarak da bu içerik temelinde bir genel değerlendirme yapması gerekir. Yazıda bu yaklaşımın esamesi yok.
Yazıdaki tüm yanlışlara değinmeyeceğim. Önemli gördüğüm bazı yanlışlara dikkat çekmeye çalışacağım.
Yazıyı okuduğumda dikkatimi çeken ilk noktalardan biri şu oldu: Yazıdaki yaklaşıma göre diğer adlandırmalar gibi Kuzey Kürdistan adlandırması da yanlıştır. Bu yüzden de MKP’nin “Kuzey Kürdistan Formülasyonu” hakkında relativ uzun bir eleştiri yazılıyor. Bu eleştiriyi yazan da bizim bir yoldaşımız.
Peki ama bizim merkezi partinin adı BP (Kuzey Kürdistan-Türkiye)’dir. Bu derginin inşasına hizmet ettiği örgütün adı da Partîya Bolşewîk (Kurdistana Bakur), Türkçesi: BP (Kuzey Kürdistan)’dır. Genel olarak literatürümüzde Kürdistan’ın kuzeyini, Kuzey Kürdistan olarak tanımlıyoruz.
Peki durum böyle iken ve bir yoldaşımız Kuzey Kürdistan adlandırmasını yanlış buluyorsa, neden eleştirisini bize yöneltmiyor? MKP’den önce, bu eleştirinin bize getirilmesi ve kendi aramızda tartışmamız gerekirdi.
Bolşevikler, kendi hatalarını da, İbrahim yoldaşın hatalarını da kamuoyu önünde tartışmaktan, varsa yanlışlarını ortaya koymaktan çekinmemişlerdir, çekinmeyeceklerdir de! Kuzey Kürdistan-Türkiye devrimci ve komünist hareketinde Bolşevikler, bu yönde de bir milattır…
MKP ve İbrahim Kaypakaya yoldaşı eleştirirken kendimizi eleştirmemek; ya da başkalarını eleştirip, kendimize eleştiriyi de yapmış gibi işi halletme tavrı hiç de bolşeviklere yakışır bir tavır değildir.
Yazının kendisine gelince: Sözkonusu yazı esas olarak MKP’nin “Sınıf Teorisi” adlı dergide yayınlanan bir belgesinin: “6) Kuzey Kürdistan Formülasyonu” başlıklı bölümüne yönelmektedir. Bunu yaparken geçmişe de gidip İbrahim Kaypakkaya yoldaşın tavrını da eleştirmektedir.
Bu tartışmada bilince çıkarılması gereken esas şey, gerek MKP’nin, gerekse de İbrahim’in Kuzey Kürdistan tanımını yapma ve yapmama konusundaki tavrı ile, genel olarak Kürdistan tanımını yapma yapmama konusundaki tavrın, yazı içinde birbirine karıştırıldığı, haksız ve yanlış eleştiri yöneltildiğidir. En büyük haksızlık da MKP ile İbrahim’in sonuç itibariyle aynı kefeye konmasıdır.
Tartışılan nedir?
Gerek MKP’nin tartıştığı nokta, gerekse de A. Serdar yoldaşın yazısının başlığına bakıldığında tartışılanın Kürdistan’ın kuzeyinin nasıl adlandırılacağı meselesi olduğu; yani ülkenin adlandırılması değil, o ülkenin —Kürdistan’ın— bir parçasının adlandırılması meselesi olduğu açıkça ortadadır.
Tartışılan mesele “parça”nın adlandırılması meselesi olduğu için de, A. Serdar yoldaşın genel olarak ülke adlandırmasını tartışması soruna cevap vermemektedir. Derginin 13 sayfasını kapsayan bu tartışma sonrasında, A. Serdar yoldaşın, Kürdistan’ın “Parçalanmış halini izah etmek için ise en doğru adlandırma Kürdistan’ın parçalarını şu şekilde adlandırmak olmalıdır: Kürdistan’ın Kuzeyi-Güneyi-Doğusu ve Güneybatısı.” (SB, sayı 23, sayfa 65) tespitini yapması, aslında bu 13 sayfalık eleştiri yazısının maddi temelini ortadan kaldırmaktadır.
Vurgulamak gerekiyorsa, zaten MKP tarafından tartışılanın Kürdistan’ın parçalarını, somut olarak kuzey parçasını adlandırmak olduğu gerçeğidir. A. Serdar yoldaş parçaları Kuzey Kürdistan-Güney Kürdistan-Doğu Kürdistan ve Güneybatı Kürdistan tanımlaması yerine, “Kürdistan’ın Kuzeyi-Güneyi-Doğusu ve Güneybatısı” biçiminde adlandırarak, farklı bir tanım yaptığını sanıyor, yanılıyor! Çünkü Kürdistan’ın Kuzeyi demekle Kuzey Kürdistan demek aynı şeyi değişik biçimde ifade etmektir. Kuzey Kürdistan, Kürdistan’ın Kuzeyidir.
Tartışmada ama A. Serdar yoldaş sorunu Kürdistan’ın bir parçasını adlandırma tartışmasından çıkarıp genel olarak ülke adlandırması tartışmasına dönüştürmekte ve bu temelde de İbrahim yoldaşa haksızlık etmektedir, yanlış temelde eleştiri getirmektedir.
İbrahim Kaypakkaya yoldaşa haksızlık…
Yöntem olarak İbrahim’e nasıl yaklaşılması gerektiğine değinmeye bile gerek yok. Çünkü partimizin tarihi, biz Bolşeviklerin soruna nasıl yaklaştığımızın en açık ispatıdır. Biz İbrahim yoldaşın doğrularını sahiplenip yanlışlarını aşarak Bolşevik çizgiyi geliştirdik.
Sorun İbrahim yoldaşa eleştiri getirmek değil, getirilen eleştirinin doğru ya da yanlış olma sorunudur. Bir şeyi, içinde bulunulan koşulları ve tarihsel gelişme sürecini gözönüne alarak değerlendirme meselesinde A. Serdar yoldaş, diyalektik materyalist değil, idealist, metafizik yaklaşıma sahip olduğunu gösteriyor. En önemli yanlışı da, içeriğe değil, kavrama takılıp kalması ve değerlendirmede, içeriği değil kavramı temel ölçü almasıdır.
A. Serdar yoldaş İbrahim yoldaşı eleştirirken, onun Kürdistan’ın kuzey bölgesini adlandırmada farklı tanımlamalar kullandığını aktarıyor, ardından da genel olarak İbrahim’in Kürdistan’ı ülke olarak inkar ettiği yönlü eleştirileri ardarda diziyor. Birkaç örneğine bakalım:
“Gerçekten Kürdistan’ın ayrı bir ülke olduğu kavrayışına ulaşmadığı için, o bu sorundaki kimi tartışmalar bağıntısında geri noktalara savrulabilmiştir.” (sayfa 55)
Burada hiçbir yoruma açık olmayan şey, İbrahim’in Kürdistan’ın ayrı bir ülke olduğunu kavramadığı eleştirisidir. Bu eleştiriyi ispatlamak için verilen örnek ise şöyledir:
“Örnek vermek gerekirse, ‘Türkiye Kürdistanı’ dediği yer birden bire ‘Doğu’ oluyor ve karşımıza Türkiye’nin doğusu ile batısı şeklinde bir yön ayrımını çağrıştıran isimlendirmelerle çıkıyor.” (aynı yerden)
Kürdistan’ın ayrı bir ülke olduğunu kavramakla, Kürdistan’ın bir parçasını adlandırmanın farklı şeyler olduğunu anlatmak için özel çabaya gerek yok. A. Serdar yoldaşın İbrahim yoldaşa Kürdistan’ın ayrı bir ülke olduğu kavrayışına ulaşmadığı yönlü eleştirisi, sadece haksızlık değil, gerçeklerin tersyüz edilmesidir de.
Kürdistan’ın ayrı bir ülke olduğunu kavramadığını söylediği İbrahim Kaypakkaya, Kürt ulusunun varlığının inkar edildiği yerde, Kürt ulusunun varlığını, Kürdistan’ın dörde parçalanmış bir ülke olduğunu ortaya koymuş ve her parçada Kürt ulusunun ayrı devlet kurma hakkını tavizsiz savunmuştur. Kürdistan’ın dört parçasının birleştirilmesi meselesini de doğru olarak Kürt ulusunun kendisinin vereceği kararla olabileceği, dıştan birilerinin Kürt ulusu adına karar vermekle bu işin olmayacağı düşüncesi temelinde ele almıştır.
Ama yoldaş eleştirilerini aynı temelde sıralıyor.
“İbrahim’in ülke tespiti noktasındaki hatalı duruşu doğal olarak başka kimi alanlara da yansımıştır.” (sayfa 56)
“Kürdistan’ın doğru temelde adlandırması bağlamında hatalı bir tutum içinde hareket eden Kaypakkaya…” (aynı yerden)
“Kaypakkaya’nın Kürdistan isimlendirmesi bağıntısındaki hatasını MKP bir başka şekilde sahiplenmekte…” (aynı yerden)
Eleştiri bu minvalde sürüyor. Ama, bu kadar örnek yeter. Tüm bu örneklerde eleştirilen, İbrahim’in Kuzey Kürdistan’ı tanımlaması değil, genel olarak Kürdistan tanımlamasıdır.
Bir kez daha vurgulamak gerekirse, İbrahim ülke bazında tanımlamada Kürdistan tanımını yapmıştır ve bu tanımın içeriğini de doğru olarak doldurmuştur.
A. Serdar yoldaş ülke ile parça tartışmasını birbirinden ayırmadığı için, parça adlandırmasını eleştirirken, ülke adlandırması konusunda genel bir sonuç çıkarmakta ve İbrahim’e yanlış eleştiri yöneltmektedir.
Yoldaş, İbrahim yoldaşın tanımlamalarını aktarıyor. Bu tanımlamalar içinde “Kürdistan” tanımı da var. Ama yoldaş eleştirisinde sınır tanımıyor… MKP’ye eleştiri getirirken şöyle diyor:
“Uzunca bir süre Kaypakkaya’nın kullandığı adlandırmaları –yanlış da olsa– bile kullanabilme yeteneği gösteremeyen MKP öncellerinin çok daha vahim hatalar içine girdikleri belirtilmelidir.” (aynı yerden)
Burada yoldaş, “Kaypakkaya’nın kullandığı adlandırmaları” bir bütün olarak yanlış ilan ediyor. Bu arada ama İbrahim’in Kürdistan kavramını, adlandırmasını kullandığını ya eleştiri ateşi içinde unutuyor, ya da yanlış dediği adlandırmalar içinde İbrahim’in Kürdistan kavramını kullandığının bilincinde değil… Her iki açından da bakıldığında yapılan genellemenin yanlış olduğu ortaya çıkmaktadır.
İbrahim yoldaşa yapılan bir haksızlık da şu tespitte yapılmaktadır:
“…buna rağmen ulusal sorun konusunda kendi döneminin devrimcileri içinde olumlu olarak yeri çok farklıdır ve tartışma götürmez şekilde en ileri ve en doğru konumda bulunmaktadır.” (aynı yerden)
Bu tespite ilk bakıldığında İbrahim’e hak ettiği paye veriliyor diye düşünebilirsiniz… Ama gerçek öyle değil. İbrahim yoldaş, döneminin devrimcilerinden “en iyi en ileri” bir devrimci olarak değil, komünist olma niteliği ve özelliğiyle ayrılmaktadır. Onun temel özelliği komünist olmasıdır.
A. Serdar yoldaşın kendi çelişkisi ve İbrahim’e bir başka haksızlık ise şöyledir. A. Serdar yoldaş, İbrahim’in yaşadığı dönemi değerlendirirken, sözkonusu ortamda “Kaypakkaya’nın kullandığı adlandırmalar besbelliki olumlu yöndeki farklılığının bir sonucudur.” (sayfa 55) diyor. Bu tespite göre İbrahim olumlu farklılığa sahiptir ve sözkonusu adlandırmalar da bu olumluluğu gösteriyor. Ama bu olumluluk öyle bir olumluluk ki, bir sayfa sonra İbrahim’in adlandırmalar bağlamında “hiç bir tereddüde düşmeden bu konudaki duruşunun olumsuz olduğunu belirtmek gerekir” (sayfa 56) biçimindeki değerlendirmeye dönüşmektedir. İyi de, eğer adlandırma bağlamında İbrahim’in tavrı, duruşu olumsuzsa, sözkonusu adlandırmalar nasıl oluyor da onun olumlu yöndeki farklılığının bir sonucu oluyor?
İbrahim’in duruşunun olumsuz olduğu genel tespiti ise, yine kavramlara takılıp kalmanın beraberinde getirdiği yanlış bir eleştiridir.
Yoldaş şöyle sürdürüyor eleştirisini:
“…örneğin yer yer ‘Kürdistan’ demesine rağmen söyleminde bu kullanımın hakim hale gelmediği tartışma götürmez.” (sayfa 55)
Burada iki sorunu bilince çıkarmak gerekiyor. 1) A. Serdar yoldaş ülke ile parça tanımlaması tartışmasını birbirine karıştırmaya devam ediyor. 2) İbrahim yoldaşın tartıştığı esas mesele “Türkiye’de milli mesele” olduğu için Kürdistan tanımının kullanımının hakim hale gelmesinin zaten sözkonusu olmayacağı gerçeğidir. Çünkü sözkonusu olan Kürdistan’ın kuzey parçasıdır. Bu durumda A. Serdar yoldaş eleştirisinde tutarlı ise, –doğruluğundan-yanlışlığından bağımsız olarak– İbrahim yoldaşa, Kürdistan’ın Kuzeyi tanımını kullanmadığı yönünde eleştiri getirmelidir.
A. Serdar yoldaş İbrahim’in tanımlamalarını tartışma bağıntısından da koparıyor. “Kürdistan”, “Kürt bölgesi”, “Kürdistan bölgesi”, “Kürt milletinin oturduğu bölge” tanımlamaları ise bağıntısından koparılsa da yanlış tanımlamalar değildir. Tersine, Kürtlerin inkar edildiği yerde, Kürtlerin ve onların ülkelerinin farklılığını ortaya koyduğu için, ulusal sorunun üzerine serilen betonu parçaladığı için bu tanımlamalar ilerici bir rol de oynamışlardır. Tanımlamalar ya da kavramların içeriği de gelişme sürecinde değişmektedir. Örneğin “Zenci” kavramı Dünya Komünist Hareketi tarafından da kullanılmıştır ve bu 1950-60’lı yıllara kadar hakaret olarak kabul edilmemiştir. Ama belli bir tarihten sonra “Zenci” tanımı hakaret etme içeriğine bürünmüştür. İbrahim yoldaşın bu tanımlamaları kullandığı dönemde, “Türkiye Kürdistanı” tanımı bile ilerici bir rol oynamıştır.
A. Serdar yoldaşın eleştirisinin temelinde yatan düşünce, İbrahim yoldaşın devrim için verili devlet sınırlarını temel alma tavrının yanlış olduğu yönündeki tavırdır. Bu tavır ise, Marksizm-Leninizm’in devlet ve devrim sorununa yaklaşımının kavranmaması temelinde yükselmektedir ve kavram tartışmasından çok, bu yaklaşım üzerine tartışılması gerekir.
Bununla birlikte tabii ki dörde bölünmüş Kürdistan’ın bütün olarak mı, tek devrim biçiminde mi, yoksa her parçanın, ilhak ve işgal edildiği devlet sınırları içindeki devrim mücadelesi çerçevesinde mi ele alınacağı, yani dört parçada dört ayrı devrim sorunu temelinde mi ele alınacağı yaklaşımı tartışmanın kaynağını oluşturmaktadır.
MKP’ye de haksızlık…
Burada MKP’nin savunuculuğunu yapma amacında değilim. MKP’nin ulusal sorundaki tavrının yanlışlığı benim için de açıktır. Ama MKP eleştirilecekse eğer, A. Serdar yoldaşın yaptığı gibi olmamalıdır.
Herşeyden önce, yukarıda da vurguladığım gibi, tartışılan şey Kürdistan’ın kuzey parçasının adlandırılması meselesidir, Kürdistan’ın adlandırılması meselesi değildir. Ama sorun bu da olsa, kavram tartışması bağlamında MKP’ye getirilen eleştiri yanlıştır.
a) MKP ülke olarak tanımlamada Kürdistan tanımını kullanmaktadır, b) parça bağlamında da Kuzey Kürdistan, Güney-Doğu ve Güneybatı Kürdistan tanımlamalarını kullanıyor. Eğer sorun kavram veya tanımlama sorunu ise, MKP’nin bu tanımlamaları ile A. Serdar yoldaşın “Kürdistan’ın Kuzeyi-Güneyi-Doğusu ve Güneybatısı” tanımlamaları ile özde bir farklılığı yoktur ve aynı şeyleri anlatmaktadır.
Tabii ki A. Serdar yoldaş Kürdistan’ın Kuzeyi dendiğinde sanki başka bir şeyi ifade ediyormuş gibi düşününce, Kuzey Kürdistan tanımlamasını da yanlış buluyor. Bu konuda yanlış olan tavır A. Serdar yoldaşın tavrıdır.
Bunun da ötesinde, bizzat yoldaşın kendisi, MKP’nin “Doğu Anadolu” ifadesinden Kuzey Kürdistan tanımına varmasını “bu arkadaşların hanesine gecikmiş bir başarı olarak kaydedilmelidir” (sayfa 57) tespitini yapmaktadır. Gerçekten de MKP’nin ulusal sorunda eleştirilmeyecek bir noktası varsa, –geç de olsa, A. Serdar yoldaşa göre yanlış gerekçelere de dayandırılsa– o da Kuzey Kürdistan kavramının kullanılması, partilerinin isminden Türkiye kavramının çıkarılmasıdır.
Bu bağlamda ele alındığında MKP’ye haksızlık yapılmaktadır. Oysa MKP’nin o kadar eleştirilecek yanı varki… (Ki bu başka yazılarda belli noktalarda yapılıyor da).
MKP tüm yanlışlarına rağmen, bu konuda ileriye yönelik bir adım atmıştır. Bu adım eleştirileceğine desteklenmeli ve MKP’nin gerçek yanlışlarından kopması için (örneğin Kuzey Kürdistan’a özgün, ayrı bir örgütlenmenin savunulması bağlamında) zorlanmalıdır.
3 Ekim 2003
H. Ender •