Faşist Türk devletinin barbarlıkları ve ikiyüzlülüğü her gün yeniden ve yeniden ortaya çıkıyor.
Bosna-Hersek’te bir savaş yöntemi olarak kadınlara uygulanan tecavüz sözkonusu olduğunda elindeki tüm imkânlarla çığırtkanlık yapan, kadınları koruma pozlarına bürünen faşist Türk devletinin bu konuda bizzat kendi sicilinin kabarık olduğu artık gün gibi ortadadır.
Faşist Türk devletinin erkek egemen faşist ideolojiye sarılanlardan hiç de geri kalan yanı yoktur. Faşist Türk devleti de Kuzey Kürdistan’da Kürt ulusuna karşı yürüttüğü savaşta kadınlara yönelik cinsel taciz ve tecavüzü bir savaş yöntemi olarak uygulayagelmiştir. Kadınlara yönelik taciz ve tecavüzün tek tek asker-polis ve korucuların “taşkınlıkları” değil, devletin sistemli terör politikasının ürünü olduğu son olarak Şükran Esen davasında kanıtlanmaktadır.
Mardinli Şükran Esen faşist Türk ordusunun askerleri tarafından ilk kez tecavüze uğradığında henüz 21 yaşındaymış. 1993 Kasım’ında Mardin’in Derik İlçesi’ne bağlı Çayköyü’nde Jandarma Karakolu’nda Jandarmalar tarafından gözaltına alınmış ve 7 günlük gözaltı boyunca sopa ve elle olmak üzere 2 kez tecavüze uğramış. 1994 yılında yeniden iki defa gözaltına alınmış ve her seferinde yine subay ve askerlerin ağır işkence, taciz ve tecavüzlerine maruz kalmış.
Serbest bırakıldıktan sonra hastaneye kaldırılan ve uzun süre tedavi gören Şükran Esen, kendisine uygulanan tecavüz hakkında ne annesine ne de doktorlara konuşmuş. Bir taraftan kendisine verilen gözdağı ve diğer taraftan da kendilerine yapılanlardan dolayı duyduğu utançla bu vahşi işkenceyi gizlemiş ve unutmaya çalışmış. Unutulabilir mi? Unutamamış tabii ki… Kendisine ve ailesine yapılan baskılardan kaçarak 1997’de Almanya’ya gittiğinde psikolojik tedavi de görmüş… Ve sonunda patlak vermiş; ailesinin dahi bilmediği tecavüz olayını Eren Keskin’in Almanya’nın Bochum kentinde yaptığı bir toplantıda “Ben artık dayanamayacağım”… diyerek anlatmaya başlamış. Şükran Esen, bu olaydan sonra cesaret bulmuş ve kendisine yapılanları sineye çekme yerine, hesap sorma yönünde adım atmış. 1998’de Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Projesine başvurarak faşist Türk devletinin Mardin’e bağlı Jandarma Karakollarında görevli 341’i er ve 64’ü rütbeli olmak üzere toplam 405 asker hakkında dava açmış. 1998 yılında açılan dava 1999 yılında “takipsizlik kararı” ile kapatılmaya çalışılmış. Şükran Esen’in ve Gözaltında Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Projesi avukatlarının yılmadan davanın peşini sürdürmesi sonucu 4 yıl sonra 10 Ekim 2003’te ilk duruşma gündeme geldi. Tahmin edildiği gibi faşist Türk devletinin mahkemeleri, davayı düşürmek için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Örneğin, Ş. Esen’in avukatına verilen vekaletin Almanya’dan yapılmış olmasını gerekçe gösterip duruşmayı erteliyorlar. Başka türlüsü de zaten beklenemezdi!! Bu olayda gayet açık olarak suçlu faşist Türk devletinin kendisidir ve bu devletten kendi eliyle uyguladığı cinsel terörün hesabını sorması tabii ki beklenemez. Buna rağmen, Ş. Esen’in ve onu destekleyen projenin suçlulardan hesap sorulması için açtığı dava faşist Türk devletinin teşhiri açısından önemlidir. Salt bu da değil. Gülbahar Gündüz, Şükran Esen ve onlar gibi susmayan, konuşan kadınlar devletin cinsel terörüne karşı mücadelede çok önemli bir rol oynamaktadırlar. Her alanda olduğu gibi, bu alanda da geçerli olan şudur: Sineye çekmek ve susmak tecavüzcülerin işine yaramaktadır.
Faşist Türk devleti bilinçli ve sistemli bir sindirme yöntemi, savaş yöntemi olarak gözaltında taciz ve tecavüzü uygularken, buna karşı mücadele edenleri susturmak için de her türlü yönteme başvuruyor. Örneğin, Gözaltında Projesi’nin avukatlarından Eren Keskin devletin uyguladığı bu savaş yöntemlerini açığa vurduğu için cezalandırıldı ve bir yıllığına mesleğinden uzaklaştırıldı. Şükran Esen, verdiği ifadesinde ilk defa Avukat Eren Keskin’e açılabildiğini söylüyor. Kendisine yapılanların hesabını sorma noktasına geldiğinde de Avukat Eren Keskin’e başvuruyor. Davanın açılmasında büyük payı olan Av. Eren Keskin, kendisine verilen ceza nedeniyle ilk duruşmada dava avukatı olarak görev yapamıyor! Bütün bunlar da devletin yıldırma-sindirme siyasetinin bir parçası olarak gündeme geliyor. Fakat şurası kesin: Artık tabu kırıldı! Geriye dönüş yok! Susmayacağız! Erkek egemen faşist Türk devletinin bizi sindirmesine-susturmasına izin vermeyeceğiz. Örgütlülüğümüz ve dayanışmamızla gözaltında taciz ve tecavüzlerin hesabını soracağız!
Ekim 2003 •