RKP(B) XII. Parti
Kongresi’ne Tezler,
Parti MK tarafından onaylanmıştır
I
1 — Kapitalizmin gelişmesi, daha geçen yüzyılda, üretim ve değişim tarzını enternasyonalleştirme, ulusal kendi kabuğuna çekilmeyi ortadan kaldırma, halkları birbirine iktisadi olarak yakınlaştırma ve muazzam toprakları tedricen bütünlüklü bir tüm halinde birleştirme eğilimi göstermiştir. Kapitalizmin daha da gelişmesi, dünya pazarının genişlemesi, büyük deniz ve demiryollarının genişletilmesi, sermaye ihracı ve diğer şeyler, en çeşitli halkları uluslararası işbölümü ve bütün alanlarda birbirine bağımlılık bağları ile bağlantılayarak, bu eğilimi daha da güçlendirmiştir. Bu süreç, üretici güçlerin dev gelişmesini yansıttığı ölçüde, ulusal tecridi ve çeşitli halkların çıkar karşıtlıklarını ortadan kaldırmayı kolaylaştırdığı ölçüde, ilerici bir süreçti ve öyledir, çünkü geleceğin sosyalist dünya ekonomisinin maddi öncüllerini hazırlar.
2 — Ama bu eğilim, kendi iç tarihsel anlamına hiçbir zaman uygun düşmeyen kendine özgü biçimlerde gelişti. Halkların birbirine bağımlılığı ve bölgelerin iktisadi birleşmesi, kapitalizmin gelişme seyri içinde, eşit haklara sahip birimler olarak halkların işbirliği şeklinde değil, bazı halkların başka halklar tarafından boyunduruk altına alınması biçiminde, daha az gelişmiş halkların daha çok gelişmiş halklar tarafından ezilip sömürülmesi biçiminde gerçekleşti. Sömürgelerin yağmalanması ve ilhakı, ulusal baskı ve eşitsizlik, emperyalist keyfi yönetim ve despotizm, sömürgeci kölecilik ve ulusların haklarından yoksun bırakılması, nihayet “uygar” ulusların birbirlerine karşı, “uygar olmayan” halklar üzerinde egemenlik uğruna savaşları —işte halkların iktisadi yakınlaşma sürecinin çerçevesi içinde cereyan ettiği biçimler bunlardır. Bu nedenle, birleşme eğilimiyle eşzamanlı olarak, bu birleşmenin şiddete dayalı biçimlerini ortadan kaldırma eğilimi, ezilen sömürgeleri ve bağımlı milliyetleri emperyalist boyunduruktan kurtarma mücadelesi de güçlendi. Bu ikinci eğilim, birleşmenin emperyalist biçimlerine karşı ezilen halkların infiali anlamına geldiği ölçüde, halkların işbirliği ve gönüllü ittifak temeli üzerinde birleşmesini talep ettiği ölçüde, ilerici bir eğilimdi ve öyledir, çünkü geleceğin sosyalist dünya ekonomisinin manevi öncüllerini hazırlar.
3 — Kapitalizme özgü biçimler içinde dışa vuran bu iki temel eğilimin mücadelesi, son yarım yüzyıl boyunca çok-uluslu burjuva devletlerinin tarihini doldurur. Kapitalist gelişme çerçevesinde bu iki eğilim arasında varolan uzlaşmaz çelişki, sömürgeci burjuva devletlerin iç yetersizliğini ve organik dengesizliğini belirledi. Bu tür devletler içinde kaçınılmaz çatışmalar ve bu devletler arasında kaçınılmaz savaşlar; eski sömürgeci devletlerin parçalanması ve yenilerinin kurulması; dünyanın siyasal haritasında yeni bir değişikliğe yol açan yeni sömürgeler fethi yarışı ve çok uluslu devletlerin yeniden parçalanması —bunlar, bu temel çelişkinin sonuçlarıdır. Bir yandan, eski Rusya, Avusturya-Macaristan ve Türkiye’nin parçalanması, öte yandan Büyük Britanya ve eski Almanya gibi sömürgeci devletlerin tarihi, son olarak “büyük” emperyalist savaş ve sömürge halkları ile tüm haklarına sahip olmayan halkların devrimci hareketinin büyümesi —tüm bu olgular ve benzerleri, çok-uluslu burjuva devletlerin dengesizlik ve istikrarsızlığını açıkça kanıtlamaktadır.
Böylece, halkların iktisadi birleşme süreci ile bu birleşmenin emperyalist yöntemleri arasındaki uzlaşmaz çelişki, burjuvazinin ulusal sorunu çözmenin doğru yolunu bulmadaki yeteneksizlik, çaresizlik ve aczini koşullandırır.
4 — Partimiz, ulusların kendi kaderini tayin hakkını, halkların bağımsız devlet olarak varolma hakkını ulusal sorundaki siyasetinin temeli yaparken, bu hususları hesaba kattı. Daha varlığının ilk günlerinde, I. Parti Kongresi’nde (1898 yılında), kapitalizmin ulusal sorundaki çelişkileri henüz tam bir açıklıkla ortaya çıkmamışken, Parti, milliyetlerin bu devredilemez hakkını tanıdı. Daha sonraki zaman içinde, Ekim Devrimi’ne kadarki Parti Kongrelerinde ve Parti Konferanslarında, ulusal programını özel kararlar ve kongre ve konferans kararlarıyla yeniden ve yeniden doğruladı. Emperyalist savaş ve bununla bağıntılı olan sömürgelerdeki muazzam devrimci hareket, Parti’nin ulusal sorundaki kararlarının doğruluğunu bir kez daha onaylamaktan başka birşey yapmadı. Bu kararların anlamı:
a)
milliyetlere karşı cebrin tüm biçimlerinin kesin reddinde;
b) kendi yazgılarını biçimlendirmelerinde halkların eşitlik ve
egemenliklerinin tanınmasında;
c) halkların kalıcı bir birleşmesinin ancak işbirliği ve
gönüllülük temeli üzerinde gerçekleştirilebileceği kaidesinin
tanınmasında;
d) böyle bir birliğin ancak sermayenin iktidarı devrildiğinde
olanaklı olduğu doğrusunun ilanında yatar.
Partimiz çalışmasında bu ulusal kurtuluş programını, gerek Çarlığın açık boyundurukçu siyasetinin, gerekse Menşevikler ve Sosyal-Devrimcilerin tavizkâr, yarı-emperyalist siyasetinin de karşısına koymaktan bıkmadı. Eğer Çarlığın Ruslaştırma siyaseti, Çarlık ile eski Rusya’nın milliyetleri arasında bir uçurum açtıysa, ve eğer Menşeviklerin ve Sosyal-Devrimcilerin yarı-emperyalist siyasetleri, bu milliyetlerin en iyi unsurlarının Kerenski’nin siyasetine sırt çevirmesine yol açtıysa, Partimizin özgürlükçü siyaseti Çarlığa ve emperyalist Rus burjuvazisine karşı savaşımında Partimize bu milliyetlerin büyük yığınlarının sempati ve desteğini kazandırdı. Bu sempati ve desteğin, Partimizin Ekim günlerindeki zaferini belirleyen tayin edici etkenlerden biri olduğuna kuşku yoktur.
5 — Ekim Devrimi, Partimizin ulusal sorundaki kararlarının pratik sonucunu çıkardı. Ekim Devrimi, ulusal baskının başlıca taşıyıcıları olan çiftlik sahipleri ile kapitalistlerin iktidarını devirerek ve proletaryayı iktidara getirerek, bir vuruşta ulusal boyunduruk zincirlerini parçaladı, halklar arasındaki eski ilişkileri altüst etti, eski ulusal düşmanlığa kesin bir darbe indirdi, halkların işbirliği için zemini düzledi ve Rus proletaryasına, yalnızca Rusya’da değil, ama Avrupa ve Asya’da da, diğer uluslardan kardeşlerinin güvenini kazandırdı. Tanıtlamaya gerek yoktur ki, bu güven olmasaydı, Rus proletaryası Kolçak ve Denikin’i, Yudeniç ve Vrangel’i yenemezdi. Öte yandan, Rusya’nın merkezinde proletarya diktatörlüğü kurulmasaydı, ezilen milliyetlerin kurtuluşlarını elde edemeyecek olduklarına da kuşku yoktur. Sermaye iktidarda oldukça, milliyetçi önyargılarla dolu küçük-burjuvazi ve her şeyden önce eski “egemen” ulusun köylülüğü kapitalistlerin ardından gittikçe, ulusal düşmanlık ve ulusal çatışmalar kaçınılmazdır, önüne geçilemez; ve tersine, eğer köylülük ve diğer küçük-burjuva katmanlar proletaryayı izlerse, yani eğer proletarya diktatörlüğü güvence altında ise, ulusal barış ve ulusal özgürlük güvence altında sayılabilir. Bundan ötürü, Sovyetlerin zaferi ve proletarya diktatörlüğünün korunması, yekpare bir devlet birliğinde birleşmiş halkların kardeşçe işbirliğinin üzerinde kurulabileceği dayanaktır, temeldir.
6 — Ama Ekim Devrimi’nin sonuçları yalnızca ulusal baskının kalkması, halkların birleşmesi için bir dayanağın yaratılmasıyla tükenmez. Gelişme seyri içinde Ekim Devrimi, halkların bu birleşmesinin biçimlerini de ortaya çıkardı ve halkların bir federal devlet halinde birleşmesinin temel hatlarını çizdi. Devrimin birinci döneminde, çeşitli milliyetlerin emekçi yığınları, kendilerini bağımsız bir ulusal büyüklük olarak hissetmeye başladıklarında; yabancı müdahalenin ise henüz gerçek bir tehlike oluşturmadığı bir sırada, halkların işbirliği henüz kesinlikle belirlenmiş, sıkı sıkıya saptanmış bir biçim almamıştı. İçsavaş ve müdahale döneminde, ulusal cumhuriyetlerin askeri özsavunmasının çıkarları önplana çıktığında, iktisadi inşanın sorunları ise henüz gündemde durmazken, işbirliği askeri bir ittifak biçimini aldı. Nihayet savaş sonrası dönemde, savaşın yıkıma uğrattığı üretici güçlerin yeniden inşası sorunları önplana çıktığında, askeri ittifak iktisadi bir ittifakla tümlendi. Ulusal cumhuriyetlerin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği halinde birleşmeleri, işbirliği biçimlerinin gelişmesinde, bu kez halkların yekpare bir çok-uluslu Sovyet devleti içinde askeri, iktisadi ve siyasi birleşmesi karakterine bürünen son evresini oluşturur.
Böylece proletarya, ulusal sorunun doğru çözümünün anahtarını Sovyet düzeninde buldu, onda, ulusal hak eşitliği ve gönüllülük temeli üzerinde istikrarlı bir çok-uluslu devletin örgütlenmesine giden yolu buldu.
7 — Ama ulusal sorunun doğru çözümünün anahtarını bulmak, henüz onu tamamen kesin olarak çözmek, bu çözümü somut pratikte son ayrıntılarına kadar gerçekleştirmek anlamına gelmez. Ekim Devrimi tarafından ortaya atılan ulusal programı doğru bir şekilde fiile geçirmek için, geçmiş ulusal baskı döneminden bize miras olarak kalan ve kısa bir süre içinde, bir vuruşta üstesinden gelinemeyecek engellerin üstesinden gelinmesi zorunludur.
Bu miras, ilkin, Büyük-Rusların eski ayrıcalıklı durumlarının yansıması olan egemen Büyük-Rus şovenizminin kalıntılarıdır. Bu kalıntılar, bizim merkez ve taşradaki Sovyet fonksiyonerlerimizin kafasında varlığını hâlâ sürdürüyor; merkez ve taşradaki devlet kurumlarımızda yuvalanıyor; NEP ile bağlantı içinde durmadan kızışan “yeni” Büyük-Rus şovenisti Smena Vek akımları biçimi altında taze kan alıyor. Pratik olarak bu kalıntılar, ulusal cumhuriyetlerin sıkıntıları ve gereksinimleri karşısında, Rus Sovyet memur tiplerinin tepeden bakan-küçümseyici ve ruhsuz-bürokratik zihniyetinde dile geliyor. Çok-uluslu Sovyet devleti, ancak devlet kurumlarımızın pratiğindeki bu kalıntıların kökü kararlılıkla ve bir daha geri gelmemecesine kazınırsa, gerçekten pekişmiş ve onun çerçevesi içindeki halkların işbirliği gerçekten kardeşçe [bir işbirliği —ÇN] sayılabilir. Bu nedenle, Büyük-Rus şovenizminin kalıntılarına karşı kararlı savaşım, Partimizin ilk ivedi görevidir.
Bu miras, ikinci olarak, fiili eşitsizliktir, yani Cumhuriyetler Birliği’ndeki milliyetlerin iktisadi ve kültürel eşitsizliğidir. Ekim Devrimi ile kazanılan ulusal hak eşitliği, halkların büyük bir kazanımıdır, ama kendi başına tüm ulusal sorunu henüz çözmez. Kapitalizmi yaşamamış ya da nerdeyse hiç yaşamamış, kendi proletaryası bulunmayan, ve bunun sonucu olarak iktisadi ve kültürel bakımdan geri kalmış bir dizi cumhuriyet ve halk, ulusal hak eşitliğinin kendilerine sağladığı hak ve olanaklardan tamamen yararlanacak durumda değildir; dışardan gerçek ve sürekli bir yardım olmadıkça, daha üst bir gelişme basamağına yükselecek ve böylece ilerlemiş milliyetlere yetişecek durumda değildir. Bu fiili eşitsizliğin nedenleri yalnızca bu halkların tarihinde değil, ama kenar bölgeleri sanayi bakımından gelişmiş merkezi bölgeler tarafından sömürülen salt hammadde bölgelerine dönüştürmeye çalışan Çarlığın ve Rus burjuvazisinin siyasetinde de yatmaktadır. Kısa sürede bu eşitsizliğin üstesinden gelmek, bu mirası bir-iki yıl içinde tasfiye etmek olanaksızdır. Partimizin X. Kongresi saptamıştır ki, “fiili ulusal eşitsizliğin giderilmesi, ulusal baskı ve sömürgeci köleciliğin bütün kalıntılarına karşı çetin ve direngen bir savaşım gerektiren uzun süreli bir süreçtir”. Ama mutlaka bu eşitsizliğin üstesinden gelmek gerek. Ama onun üstesinden ancak, Rus proletaryasının Birliğin geri halklarının iktisadi ve kültürel olarak ilerleyebilmesi için gerçekten ve sürekli yardım etmesiyle gelinebilir. Aksi takdirde, halkların yekpare bir federal devlet çerçevesinde doğru ve sıkı işbirliğini kurmak beklenemez. Bundan ötürü, milliyetlerin fiili eşitsizliğinin tasfiyesi savaşımı, geri halkların kültürel ve iktisadi düzeyinin yükseltilmesi savaşımı, Partimizin ikinci ivedi görevidir.
Bu miras, son olarak, ağır ulusal baskı boyunduruğu altında yaşamış ve henüz kendilerini eski ulusal incinme duygularından kurtaramamış bir dizi halkın bağrındaki milliyetçilik kalıntılarıdır. Pratikte bu kalıntılar, belli bir ulusal yadırgamada, eskiden ezilen halkların, Ruslardan gelen önlemler karşısında tam güvene sahip olmamaları olgusunda dile gelmektedir. Bununla birlikte, birçok milliyetten oluşan bazı cumhuriyetlerde bu defansif milliyetçilik, bazen saldırgan milliyetçiliğe, en güçlü milliyetin, bu cumhuriyetlerin güçsüz milliyetleri karşısında keskin şovenizmine dönüşmektedir. Ermeniler, Ossetler, Acarlar ve Abazalara karşı yönelen Gürcü şovenizmi (Gürcistan’da); Ermenilere karşı yönelen Azerbaycan şovenizmi (Azerbaycan’da); Türkmenler ve Kırgızlara karşı yönelen Özbek şovenizmi (Buhara ve Hiva’da) — ayrıca bir de Yeni Ekonomik Politika ve rekabet koşulları tarafından kışkırtılan tüm bu şovenizm türleri, belli ulusal cumhuriyetleri bir kin ve entrika alanına dönüştürmekle tehdit eden en büyük kötülüktür. Söylemeye gerek yok ki, tüm bu görüngüler, halkların yekpare bir devlet birliği halinde gerçekten birleşmesine ket vurmaktadır. Milliyetçilik kalıntıları, Büyük-Rus şovenizmine karşı kendine özgü bir savunma biçimi olduğu ölçüde, Büyük-Rus şovenizmine karşı kararlı savaşım, milliyetçi kalıntıların üstesinden gelmenin en emin aracıdır. Ama bu kalıntılar, tek tek cumhuriyetlerin güçsüz ulusal topluluklarına karşı yönelen yerel şovenizme dönüştükleri ölçüde, bunlara karşı doğrudan savaşım, Parti üyelerinin yükümlülüğüdür. Bu nedenle, milliyetçilik kalıntılarına ve her şeyden önce de bu kalıntıların şovenist biçimlerine karşı savaşım, Partimizin üçüncü ivedi görevidir.
8 — Merkez ve taşradaki Sovyet bürokratlarının önemli bir bölümü tarafından, Cumhuriyetler Birliği’nin, ulusal cumhuriyetlerin özgür gelişmesini sağlama misyonuna sahip eşit hakka sahip devlet birimlerinin birliği olarak değil, bilakis bu cumhuriyetlerin tasfiyesine doğru atılmış bir adım olarak, sözümona “bir ve bölünmez”in kuruluşunun başlangıcı olarak görülmesi olgusu, geçmişin mirasının çarpıcı bir örneği olarak görülmelidir. Böyle bir anlayışı anti-proleter ve gerici olarak mahkûm eden Parti Kongresi, Parti üyelerini, cumhuriyetlerin birleşmesi ve komiserliklerin kaynaşmasının, şovenist ruhlu Sovyet bürokratları tarafından, ulusal cumhuriyetlerin iktisadi ve kültürel gereksinimlerini kulak arkası etme çabalarını örtme yolunda kullanılmamasını dikkatle gözetmeye çağırır. Komiserliklerin kaynaşması, Sovyet aygıtı için bir sınavdır: eğer bu sınav, pratikte bir büyük güç eğilimiyle sonuçlanırsa, Parti böyle bir çarpıtmaya karşı en sert önlemleri almak, evet hatta, Sovyet aygıtı küçük ve geri kalmış milliyetlerin sıkıntı ve gereksinimleri karşısında gerçekten proleter ve gerçekten kardeşçe anlayış içinde gerektiği gibi yeniden eğitileceği zamana kadar, bazı komiserliklerin kararlaştırılmış olan kaynaşmasını geri alma sorununu ortaya atmak zorunda olacaktır.
9 — Cumhuriyetler Birliği, halkların yeni bir birarada yaşama biçimi, onların yekpare bir federal devlet içinde işbirliğinin yeni bir biçimi olduğundan —ki yukarıda sözü edilen kalıntılar, bu devlet çerçevesi içinde halkların ortak çalışması süreci içinde üstesinden gelinmek zorundadır—, Birliğin en yüksek organları o şekilde inşa edilmelidir ki, sadece Birliğin bütün milliyetlerinin ortak sıkıntı ve gereksinimlerini değil, çeşitli milliyetlerin özel sıkıntı ve gereksinimlerini de tamamen karşılasınlar. Bu nedenle, Birliğin, tüm Birliğin emekçi yığınlarının milliyetlerinden bağımsız olarak temsil edildikleri mevcut merkezi organları yanında, milliyetleri eşitlik temeli üzerinde temsil eden özel bir organ da kurulmalıdır. Birliğin merkezi organlarının böyle bir yapısı, halkların sıkıntı ve gereksinimlerini dikkatle dinleme, onlara zamanında gerekli yardımda bulunma, tam bir karşılıklı güven atmosferi yaratma ve böylece yukarıda sözü edilen mirası en acısız yoldan ortadan kaldırma tam olanağını sağlayabilir.
10 — Yukarıda söylenenlerden yola çıkan Parti Kongresi, Parti üyelerine şu pratik önlemleri almayı öğütler:
a) Birliğin en
üst organları sistemi içinde, istisnasız bütün ulusal
cumhuriyetlerin ve bölgelerin eşitlik kuralına göre temsil
edildikleri özel bir organ kurulur;
b) Birlik komiserlikleri, Birlik halklarının sıkıntı ve
gereksinimlerinin tatmin edilmesini garantileyen kurallara göre
inşa edilir;
c) ulusal cumhuriyetlerin ve bölgelerin organları, ağırlıklı
olarak, ilgili halkların dilini, yaşam tarzını, töre ve
alışkanlıklarını bilen yerlilerden oluşturulur.
II
1 — Parti örgütlerimiz, ulusal cumhuriyetlerin çoğunda, onların büyüme ve sağlamlaşmalarına pek elverişli olmayan koşullar altında gelişmektedir. Bu cumhuriyetlerin ekonomik geriliği, ulusal proletaryanın sayısal güçsüzlüğü, yerli nüfustan gelme eski parti işçileri kadrosunun yeterince güçlü sayıda olmaması ya da hiç olmaması, anadillerde kayda değer bir Marksist literatürün olmayışı, Parti’nin güçsüz eğitim çalışması, son olarak, henüz hâlâ dağılmamış bulunan radikal-milliyetçi geleneklerin kalıntıları —tüm bunlar, yerli komünistler arasında, ulusal özelliklerin abartılması yönünde, proletaryanın sınıf çıkarlarının küçümsenmesi yönünde belli bir sapma, milliyetçilik yönünde bir sapma yaratmıştır. Bu görüngü, birden fazla milliyetin olduğu cumhuriyetlerde özellikle tehlikeli hale gelmektedir; burada o, güçlü milliyetin komünistleri arasında, bazen, sivri ucu zayıf milliyetlerin komünistlerine karşı yönelen, şovenizme doğru bir sapma biçimine bürünür (Gürcistan, Azerbaycan, Buhara, Horezm). Milliyetçilik yönündeki sapma, ulusal proletaryanın, ulusal burjuvazinin ideolojik etkisinden kurtuluş sürecine ket vurduğu ve böylece çeşitli milliyetlerden proleterlerin yekpare bir enternasyonalist örgüt halinde birleşmesini zorlaştırdığı için zararlıdır.
2 — Öte yandan, gerek Parti’nin merkezi kurumlarında gerek ulusal cumhuriyetlerin komünist parti örgütlerinde, bu cumhuriyetlerin emekçi yığınlarının töre ve geleneklerini ve dillerini bilmeyen ve bu yüzden onların gereksinimleri karşısında her zaman gerekli anlayışı göstermeyen Rus kökenli sayısal olarak güçlü bir eski Parti işçileri mevcudu olduğu olgusu, Partimizde, Parti çalışmasında ulusal özelliklerin ve ulusal dilin önemini küçümseme yönünde bir sapma bu özellikleri kibirlilikle hor görme tutumu, Büyük-Rus şovenizmi yönünde bir sapma yaratmıştır. Bu sapma, sadece ulusal dili bilen yerli nüfus arasından komünist kadrolar oluşturulmasına ket vurduğu ve böylece Parti’nin, ulusal cumhuriyetlerin proleter yığınlarından tecrit olması tehlikesini doğurduğu için değil, bilakis her şeyden önce, yukarıda tasvir edilen milliyetçilik yönündeki sapmayı besleyip teşvik ettiği ve ona karşı mücadeleyi zorlaştırdığı için de zararlıdır.
3 — Parti Kongresi bu iki sapmayı da komünizm davası için zararlı ve tehlikeli olarak mahkûm eder. Parti üyelerinin dikkatini Büyük-Rus şovenizmi sapmasının özel zararlılığına ve özel tehlikeliliğine çeker ve Parti’yi, Parti inşamızdaki geçmişin bu kalıntılarını en hızlı biçimde ortadan kaldırmaya çağırır.
Parti Kongresi, Merkez Komitesi’ni, şu pratik önlemleri uygulamakla görevlendirir:
a) Ulusal
cumhuriyetlerin yerli Parti işçileri arasından unsurlarla,
yüksek tipte Marksist çevreler kurmak;
b) anadillerde Marksizmin ilkeleri üzerinde yükselen bir yazın
yaratmak;
c) Doğu Halkları Üniversitesi’ni ve onun yerel seksiyonlarını
güçlendirmek;
d) ulusal komünist partilerin merkez komiteleri nezdinde yerli
Parti işçilerinden oluşan eğitmen grupları oluşturmak;
e) anadillerde kitlelere yönelik bir Parti yazını geliştirmek;
f) tek tek cumhuriyetlerde partinin eğitici çalışmasını
güçlendirmek;
g) tek tek cumhuriyetlerde gençlik arasındaki çalışmayı
güçlendirmek.
“Pravda” No.
65,
24 Mart 1923.
(Stalin,
Marksizm, Ulusal Sorun ve Sömürge Sorunu,
sayfa 169-179, İnter Yayınları)