Tüzük Üzerine Açıklamalar

Tüzük Anlayışımız

Tüzük, herhangi bir örgütün örgütsel yapı ve işleyişinin genel kurallarını tespit eden bir belgedir.

Tüzük, örgütün amaç ve bu amaca varmak için seçtiği yol vb. üzerine bir belge, bir amaç ilanı belgesi; bir program veya program açıklaması, özeti değildir.

Tüzük, üyelere moral çağrılar yapan, onları bir komünistin nasıl olması, nasıl davranması, nasıl yaşaması gerektiği konusunda eğitmeye çalışan bir eğitim aracı olarak da kavranmamalıdır.

Tüzüğün bir asli görevi vardır: Partinin yapısı ve işleyişi hakkında genel kuralları tespit etmek.

Lenin’in tüzüğe yaklaşımı, “Bir Adım İleri, İki Adım Geri”de söylediği şu sözlerde –ve hazırladığı tüzük taslağında– somut olarak ifadesini bulmaktadır:

“... işçi örgütleri konusunda eğer kuşku varsa (...) kendi birinci maddeme şöyle bir not eklemeyi kabul ederdim:

‘Rusya Sosyaldemokrat İşçi Partisi’nin program ve tüzüğünü kabul eden işçi örgütleri, mümkün olduğunca çok sayıda parti örgütü içine alınırlar.’

İşin aslını konuşmak gerekirse (“strenggenommen”... Aslında; biraz dar yorumladığımızda; soruna biraz ciddi yaklaştığımızda vs. /ÇN) böyle bir isteğin yeri, hukuki kurallarla kendini sınırlaması gereken tüzük değil, açıklayıcı yorumlar, broşürlerdir.” (Lenin, “Bir Adım İleri, İki Adım Geri”, sayfa 92-93; Almanca, Cilt 7, sayfa 271)

Gerek dünya komünist hareketinin geçmişinde tüzük konusunda takınılan tavır ve tecrübeleri incelediğimizde, gerekse kendimizin bu konudaki tecrübelerimizi değerlendirdiğimizde, görüyoruz ki, tüzüğe bu asli görevinin yanında başka görevler de yükleyerek tüzüğü şişirmek (tüzüğe eklenen şeylerin doğruluğu yanlışlığından bağımsız olarak) doğru değildir.

Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi’nin yayınlanmış olan devrim öncesi tüzükleri; Komintern Yürütme Komitesi adına tüm Komintern seksiyonları için önerilen örnek tüzük incelendiğinde görülür ki, bu tüzükler kendilerini bilinçli olarak örgütsel yapı ve işlerliğin genel kurallarını tespit etmekle sınırlamaktadır.

Bizim tecrübemiz de göstermektedir ki; örgütsel yapı ve işleyiş kuralları dışındaki mesela bir dizi moral talebin vb.’nin gerçek anlamda bir tüzük maddesi olarak uygulanma durumu olmamış; böylece bir dizi tüzük maddesi en iyi halde üyelere bir çağrı; onları eğitmeye yönelik talepler olarak kalmıştır.

Yine, gerek yayınlanmış olan RSDİP’nin devrim öncesi tüzüklerinin ve Komintern örnek tüzüğünün, gerekse bizim kendi tecrübelerimizin gösterdiği bir başka olgu daha vardır:

Ortaya çıkan her örgütsel yapı ve işleyiş problemini tüzükle çözmeye, her detayı tüzükte çözmeye, tüzük hükmü haline getirmeye çalışmak boş bir çabadır. Tüzük, genel kuralları mümkün olan netlikte tespit edip orada durmalı; uygulamada ortaya çıkan sorunlar, bu genel kurallar çerçevesinde, tüzükle çelişmeyecek biçimde somuta uygun olarak çözülmelidir.

Açıktır ki, tüzüğün çok genel tutulması, yorum sorununu gündeme getirmektedir. Tüzüğü her isteyenin kendi istediği biçimde yorumlamasını ve öyle uygulamasını, böylece tüzüğün genel geçerliliğinin, bağlayıcılığının ortadan kaldırılmasını önlemenin yolu, tüzüğü, hem kural, hem de kuralın yorumunu içeren bir belge haline getirmek değil, böylece tüzüğü şişirmek değil; tüzüğün yorumunu bir başka belgede bağlayıcı olarak yapmaktır.

Bir başka sorun şudur:

Tüzük, örgütün içinde bulunduğu andaki yapısına uygun ve uygulanabilir olmalıdır. Varolan örgütün andaki durumuna uygun olmayan bir tüzüğün hükümlerinin uygulanamaz olarak kâğıt üzerinde kalacağı açıktır. Açıktır ki, örgütsel yapı ve işleyiş açısından, evrensel geçerliliğe sahip Marksist-Leninist kurallar vardır. Tüzük bu evrensel kurallara ters, aykırı olamaz.

Ancak bu kuralların çerçevesi içinde, örgütsel yapı ve işleyiş sorunu her somutta belli değişiklikler gösterir. Kuralların somut uygulanması, örgütün andaki somut durumuna göre değişiklikler gösterir.

Bunun kavranması, tüzüğün değişmez bir belge olmadığının da kavranması; örgütün gelişmesine, durumuna, ihtiyaçlarına uygun olarak bazı tüzük hükümlerinin de değişikliğe uğrayabileceğinin, bazı hükümlerin eklenebileceğinin, bazı başkalarının silinebileceğinin kavranması demektir.

Diyelim ki, kongre bir tüzük kabul etti. Ve o anda görülen sorunlar çerçevesinde bir de tüzük yorumu/açıklaması kabul etti. Uygulama içinde, örgütün gelişmesi sürecine bağlı olarak örgütsel yapıda belli değişiklikler mümkün ve hatta zorunlu hale geldi. O zaman yapılacak iş, tüzüğü bir dahaki kongrede bu gelişmeye uygun hale getirmektir.

Bu konuda örgütün, örgüt yapısının; sınıf mücadelesinin durumu, onun ortaya çıkardığı gereklilikler, örgütün durumu, gücü imkânlar tarafından belirlendiği; evrensel geçerliliğe sahip Leninist örgütlenme ilkeleri temeli ve çerçevesinde, her somutun değişiklikler gösterdiği kavranmalıdır. Eğer örgüt, gereklilikler ve imkânlar tarafından belirleniyorsa ve eğer tüzük denen belge, örgütün içinde bulunduğu durumu yansıtmak ve ona uygun olmak zorundaysa, o zaman aynı devrim aşaması içinde de tüzükte bir dizi değişiklikler yapılabileceği açık olmak zorundadır.

Bu söylediklerimize en açık örnek, RSDİP’nin devrim öncesi tüzükleridir. Bu tüzüklerde, örneğin örgüt yapısı konusundaki bir dizi hüküm değişikliğe uğramıştır (başlangıçta iki merkez, sonra tek merkez); “üye atama" konusundaki hükümler bir dizi değişikliğe uğramıştır vb. (Tabii bu bağıntıda, Leninist tipte bir parti öğretisinin Rusya Sosyaldemokrat Hareketi içinde oluşması ve hakim kılınması sürecinin de yaşandığı, RSDİP’deki bazı somut değişmelerin buna bağlı olduğu da dikkate alınmalı; Leninizmin ortaya koyduğu temel doğruların “geçersiz" kılınması için kullanılmamalıdır bu değişiklikler.)

Ya da diyelim ki, tüzüğün şu veya bu hükmünün somut uygulaması içinde, daha önce sorun görülmeyen bir konuda önemli yorum farklılıkları çıktı. Böyle bir durumda da yapılması gereken; ya bir dahaki kongrede sözkonusu konuda bağlayıcı bir yorum getirmek veya tüzükte gerekli değişikliği yapmaktır.

Bizim geldiğimiz noktada tüzüğün nasıl bir belge olması gerektiği konusunda düşündüğümüz budur. 1988 tüzüğümüz bu anlayışla kaleme alınmıştır.

1988 tüzüğümüzü kaleme alırken yola çıktığımız örnekler, RSDİP’nin devrim öncesi tüzükleri ve Komintern’in örnek tüzüğü olmuştur. Anlayışlar bizim durumumuzla birleştirilmeye çalışılmıştır.

1988 tüzüğümüz, şimdiye kadar geçerli olan, TKP/ML I. Konferansında kabul edilen, II. Konferansta genişletilen, belirli noktalarda ilkesel hataları da olan tüzüğün hatalarının ve yanlış anlayışlarının reddi, onun Marksist-Leninist özünün sahiplenilmesi temelinde yükselen bir tüzüktür.

1988 tüzüğümüz, eski tüzük olan 1978 tüzüğünden şu temel noktalarda ayrılmaktadır:

·        1978 tüzüğü, örgütsel yapı ve işleyişin genel kurallarını tespit eden bir belge değil; bunun yanında bir program özeti, amaç bütünlüğü ilanı belgesi; üyelere moral çağrılar yapan bir belge ve bunun yanında yer yer yorum belgesiydi. Yapılan program özetinin, amaç bütünlüğü ilanının, moral çağrıların ve yorumların doğruluğu yanlışlığından bağımsız olarak, bu yapı yanlış, tüzüğü zayıflatan bir yapıydı.

Program özeti, bütünlüklü bir program olmadığı için, üye olana bütünlük içinde ne olduğumuzu ve ne istediğimizi gösterme isteğiyle yapılmıştı. Bunun aslında tüzükte yeri olmaması gerektiği, en iyi halde bir tüzük yorumunda yer verilebileceği tarafımızdan kavranmamıştı.

Örnek aldığımız Kültür Devrimi döneminin –Kültür Devriminin önderi ÇKP’nin– tüzüğü ve ona dayanan bir dizi partinin tüzüğü de, bu genel hastalıktan muzdaripti.

Aynı şey diğer fazlalıklar için de geçerlidir. Moral çağrıların, yorumların, amaç bütünlüğü ilanlarının yapılacağı yer aslında “örgütsel kurallar" olan tüzük değildir. Tüzüğün bu kadar yüklenmesi sonuç olarak, onu örgütsel yapılanmada dayanılacak ve her hükmü uygulanmak için yazılmış bir belge olmaktan çıkarmakta, onu zayıflatmaktadır.

·        1978 tüzüğü, özellikle II. Konferansta yapılan eklerle, ortaya çıkan her örgütsel sorunu, tüzük hükmüne bağlayarak çözmeye çalışan bir anlayışı yansıtmaktadır. Genel kurallar yerine, yer yer detaya girilmektedir. Bu da gerçekte tüzüğü zayıflatan, genel kuralla onun uygulanmasında çıkan şu veya bu somut problemin andaki çözümünü aynı seviyeye getiren bir tavırdır. Çözüm, yukarıda da belirttiğimiz gibi, tüzüğe ek olarak yapılacak yorum ve açıklamalardır.

·        1978 tüzüğü, önemli ölçüde, örgütün var olan durumundan yola çıkmamakta; olması gerekenden, olması istenenden yola çıkmaktadır. Bunun sonucunda da bir dizi tüzük hükmü yerine getirilemez, uygulanamaz hale gelmektedir. En açık örnekler, TİKKO, Kadınlar Örgütlenmesi, TMLGB hakkındaki bağlayıcı tüzük hükümleri, Merkez Denetim Komisyonu konusundaki bağlayıcı tüzük hükmü ve benzeridir.

·        1978 tüzüğümüzün öngördüğü örgütsel yapı, görüşümüzce durumumuza uymayan, illegalite açısından sakat, bir alttaki hücre sekreterinin mutlaka bir üst hücre üyesi olmasını şart koşan bir yapıdır.

1988 tüzüğümüz, bu noktada sözkonusu şartı ortadan kaldırmakta, örgütsel yapının şartlara uygun hale getirilebilmesinin önündeki tüzük engelini kaldırmaktadır.

·        1978 tüzüğümüz, Kuzey Kürdistan’daki örgütlenmeyi, diğer bölge örgütlenmeleri düzeyinde ele almakta; Kürdistan bölgesinin kendine özgü milli sorunlarının orada özel bir örgütlenme gerektirdiğini kavramamaktadır.

·        1978 tüzüğümüz, demokratik merkeziyetçilik, disiplin vb. sorunlarda bir dizi noktada detaya girmekte; bütün bu detaylı tavırlar içinde ama mesela “eleştiri özgürlüğü - eylem birliği" ilkesini doğru bir biçimde savunmamaktadır.

1988 tüzüğümüzle bütün bu temel noktalarda, 1978 tüzüğünün hata, eksiklik ve sapmalarından kopmaya çalıştık.

Tüzük konusunda ortaya koyduğumuz bu doğru görüşlerden hareket ederek; 1997 yılında yaptığımız 6. Kongre ve 2001 yılında yaptığımız 7. Kongrede, 1988’den bu yana geçerli olan tüzüğümüzde, örgütsel yapımıza ve gelişmelere uygun bazı değişiklikler ve ekler yapılmıştır.

Burada yayınlanan tüzük, 7. Kongremizin 2001 yılında karara bağladığı tüzüğümüzün ve onun açıklamalarının son biçimidir...