Uygulama ile İlgili Kimi Açıklamalar

(Aşağıdaki açıklamalar, 6. Kongremiz tarafından onaylanmıştır. Tüzük açıklamalarının parçasıdır.)

Tüzüğün IV. maddesinin (PARTİ DİSİPLİNİ) uygulanmasında ortaya çıkan kimi sorunlarda, uygulama aşağıdaki biçimde olacaktır:

a) Aday üyelerin durumu: Aday üyeler, seçme seçilme hakkı dışında üyelerin tüm hak ve yükümlülüklerine sahiptirler. Aday üyeler, aynı üyeler gibi “Partinin herhangi bir örgütünde faal olarak çalışmak”tadırlar. Bu yüzden, bir aday üyenin aday üyelikten çıkarılması, Parti tüzüğümüzün IV. maddesinde öngörülen “üyelikten çıkarma”, “ihraç" cezası kapsamında ele alınır. Bu, şu demektir: Bir aday üyenin aday üyelikten çıkarılması;

“... kararı alan örgütün 3/4 çoğunluk kararını gerektirir. Ve ancak bir üst örgüt tarafından onaylandığı zaman geçerlidir (eğer çıkarma doğrudan Merkez Komitesi tarafından yapılmıyorsa).” (Bkz. Tüzük IV. madde)

Tüzük, ÜYE ALMA ve ÜYE ÇIKARMAda bir üst organın onayını şart görmektedir. Tüzük, “Her yeni üye için 1 (bir) yıllık adaylık süresi vardır.” diyerek ve her aday üyenin de önüne üyelerden istediği her talebi sürerek ve onların da bir parti ÖRGÜTÜ içinde çalışmasını vb. şart koşarak, üye ile aday üye arasında bir NİTELİK farkı yapmadığını ifade etmiştır. Aday üyenin “seçme ve seçilme hakkına” sahip olmamasını, en fazla iki yıl sürebilecek geçici bir durum olarak görmektedir. Üye ile aday üye arasında yükümlülükler konusunda bir fark yoktur. Bu yüzden, aday üyenin aday üyelikten çıkarılması, tüzükteki ihraç cezası kapsamına girmektedir.

İhraç sorunu, çok önemli bir sorun olarak görüldüğünden, bu alanda yapılacak yanlışlıkların Partiye ağır zarar verebileceği düşünüldüğünden, ihraç konusunda kararı alan organın 3/4 çoğunluk kararı ve bir üst organın onayı gibi –üye almaktan daha zor– şartlar getirilmiştir. Bu, doğru ve anlaşılır bir şeydir.

b) “İhraç kararı onaylanmadan da üyenin üyelik hakları dondurulur” şeklindeki tüzük hükmünün mantığı şudur: Bir üyenin (veya aday üyenin) ihraç edilmesi için çok önemli sebepler olmalıdır. Bu sebepler değişik olabilir. Kimi üye ve aday üye vardır, bunlar partili olmanın gereklerini yerine getirmedikleri, örneğin kendilerine verilen, partinin ihtiyacı olan objektif olarak yapabilecekleri bir görevi yerine getirmedikleri için, ya da objektif olarak partiye çok zarar veren ve çok ağır ceza gerektiren yanlış bir tavır takındıkları için (örneğin eylem birliğini bozucu tavırlar) ihraç cezasıyla cezalandırılabilirler. Bunlar yeniden kazanılabilir, belli bir bağlamda aşılabilir ideolojik zaafları olan yoldaşlar olarak değerlendirilirler; ihraç edilmeleri, takındıkları tavrın verdiği zararı onlara da göstermenin bir aracıdır. Böyle bir durumda, alınan “ihraç” kararının bir üst organ tarafından onaylanıp onaylanmadığının beklendiği sürede, bu yoldaşların “üyelik haklarının dondurulması” partiye önemli bir zarar vermez. Bu gibi durumlarda, onayın beklendiği sürede, tüzüğün “üyelik hakları dondurulur” hükmü işletilmez.

Bunun karşısında bazı ihraçlar vardır. İhraç edilen kişinin parti içinde kalması partiye çok ağır zarar verir. İhraç edilen üye ve aday üyenin parti içinde bulunması, partinin kaderini belirleyecek kararların alınmasına katılması vb. PARTİYE AĞIR ZARAR VERİR (örneğin polisteki tavır; örneğin cinsel taciz; örneğin parti parasını yeme; örneğin partinin kesinlikle reddettiği kimi ticari işlere girme vb. vb.) ve bu zararı ortadan kaldırmanın tek yolu İHRAÇtır. İhraç gerekçelerinin buna benzer gerekçeler olması halinde, “ihraç kararı onaylanmadan da üyenin üyelik haklarının dondurulması” ve onun hücreden çıkartılması, partinin kendi kendini koruması için zorunluluktur. Böyle ihraçlarda, tüzüğün bu hükmü işletilir.

Yani, tüzüğün bu hükmü, uygulamada ihraç kararının GEREKÇELERİNE bağlı olarak ele alınması gereken bir hükümdür. Eğer, ihraç kararını veren organ, verdiği ihraç kararının onaylanacağı konusunda hiçbir kuşkuya sahip değilse ve ihraç ettiği kişinin bir gün daha fazla parti içinde tutulmasının taşınamaz bir durum olduğu düşüncesindeyse, o zaman sorumluluğu üzerlenip, bu hükmü uygulamaya sokar.

Yani, ihraç kararının onaylanmasını beklemeden üyenin üyelik haklarını dondurur. Bu, pratikte onun parti dışına çıkartılması, çalıştığı organdan dışlanması demektir.

c) Bu ceza hükmünün uygulanmasında ihraç cezasında öngörülen kimi şartlar aranacaktır. Somut olarak:

·        Bu ceza da –ihraç cezasında olduğu gibi– kararı alan organın 3/4 çoğunluk kararını gerektirir.

·        Ancak bir üst örgüt tarafından onaylandığı zaman geçerlidir.

Burada, bunun dışında şunlar bilinçte tutulmalıdır. Adaylığa düşürme cezası verilen kişi, ihraç edilenden değişik olarak parti dışına çıkarılmamaktadır, bu anlamda ihraç ile adaylığa düşürme arasında nitel fark vardır. Adaylığa düşürme cezası en fazla bir yıl süreyle verilebilir. (Daha kısa süreyle de verilebilir. Bu cezayı veren organın değerlendirmesine bağlıdır.) En geç bir yıl sonra, adayın durumu yeniden ele alınmak zorundadır. Ve adaylık süresi, en fazla bir yıl daha uzatılabilir.

d) Onay zorunluluğu öngörülen cezalar: Tüzükte geçerli olması için bir üst organın onayının zorunlu görüldüğü tek ceza “ihraç” cezasıdır. (“Adaylığa düşürme” cezası da bu kapsamdadır.) Diğer cezalar için onay –kararın kesinleşmesi için– zorunlu ve gerekli değildir. Yani uyarı ve görevden alma cezaları, verildiği andan itibaren geçerlidir.

Bu, kuşkusuz üst organların bu cezalar konusunda da denetim işlevini ortadan kaldırmıyor. Üst organlar, verilen cezalar konusunda ilkesel bir yanlış gördüklerinde, onay görevleri olmasa da, müdahale yükümlülüğüne sahiptir. Alınan bir cezayı ağır ya da hafif buluyorsa, bunu gerekçeleriyle alan organa aktararak, cezanın değiştirilmesini önerir, cezayı veren organı ikna etmeye çalışır. Karşılıklı iknanın mümkün olmadığının görüldüğü ve alınan kararın ilkesel olarak yanlış görüldüğü şartlarda, bir alt organın verdiği cezayı bozma yetkisine üst organlar sahiptir.

e) “Alınan karara karşı partinin en yüksek organına kadar itiraz hakkı vardır.” hükmü, yanlızca ihraç kararıyla ilgili değil, tüm ceza kararlarıyla ilgilidir. Cezalandırılan kişi, alınan karara itirazını yazılı olarak yapmalıdır. İtiraz kararın uygulanmasını durdurmaz. (İhraç cezası dışındaki cezalar –uygulamada– üyenin durumunda zaten nitel değişiklikler getirmez. Aday üyeliğe düşürme cezası da bir bağlamda –seçme seçilme bağlamında– ceza alan kişinin konumunda önemli bir değişikliği gündeme getirir. Ancak, bu değişiklik parti içinde/parti dışında olmak şeklinde bir değişiklik değildir.)

Bu bağlamda ceza alan yoldaşların bazıları, kendileri haklarında alınan kararın haksızlık anlamına geldiği düşüncesindeler. Ancak bu düşüncelerini yanlızca sözlü tartışmalarda, belirli insanlara anlatıyorlar. Böyle bir davranış içinde olanlar, kesinlikle yanlış yoldadırlar. Partinin resmi yolları ve kanalları üzerinden haklarını aramak yerine, kendilerine karşı yapıldığını düşündükleri haksızlığa karşı açık mücadele yerine, organdışı, partinin normal kanalları dışında şikayetlenme yolunu. Bu kesinlikle yanlıştır. Kendileri veya bir başkası hakkında alınan herhangi bir karara itirazı olanlar, bu itirazlarını çalıştıkları organda veya normal parti kanalları üzerinden Merkez Komitesi, Kongreye kadar üst organlar nezdinde resmen yapmalıdır. Dışarda konuşmamalıdırlar. Bu konuda tüm yoldaşları uyarıyoruz.

f) Tüzükte sayılan ceza hükümleri içinde, uyarı cezasıyla adaylığa düşürme arasında bir ceza olarak görülen “Görevden alma” cezasının uygulanması bağlamında da şunun bilinçte tutulması gerekir: Bu cezanın uygulanması, eğer partiyi cezalandırma anlamına gelecekse, yani cezalandırılan kişinin yapması gereken ve yapabileceği bir işten –hem de başka alternatiflerin olmadığı bir ortamda– alınması biçiminde olacaksa, o zaman bu ceza verilmemeli, başka cezalar verilmelidir.

Uygulamada “uyarı” cezası değişik ağırlıklı, değişik ağırlıklarda verilen bir ceza olarak kavranacaktır. Uyarı cezasını veren organ, uyarı cezasını hangi ağırlıkta bir ceza olarak kavrandığını somut olarak açıklayacaktır.

(Örneğin: Biz ... yoldaşın suçuyla partiye verdiği zararı ağır bir zarar olarak kavrıyoruz. Verdiğimiz uyarı cezası, herhangi bir disiplinsizlik vb. bağlamında verilen bir ceza değil, yine örneğin, aynı suçun aynı yoldaş tarafından yinelenmesi halinde ihracı gündeme getireceğimiz ağırlıkta bir uyarıdır vb. şeklinde olur bu.)

CEZA VERİRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN BAZI NOKTALAR:

·        Cezalar öncelikli olarak EĞİTİM ARACI değil, adı üzerinde parti içinde işlenmiş, partiye zarar veren bir suça karşı alınan bir idari tedbirdir. Öncelikle tedbir alınan kişinin CEZAlandırılmasıdır. Kuşkusuz her cezanın bir eğitim fonksiyonu da vardır. Her cezalandırılan kişi, hem de genel olarak partinin tümü, parti içinde belli tavırlara göz yumulmadığını pratikte görürler. Fakat CEZA, esasta EĞİTME aracı değildir. O, ideolojik mücadelenin sonunda ortaya çıkan, alınmak zorunda kalınan bir idari tedbirdir. Ve hiçbir şekilde ideolojik mücadelenin yerine geçirilemez. Bütün yoldaşlar, ceza-i tedbir alırken, cezalandırılmak istenen yoldaşın hatalarına karşı yeterli bir ideolojik mücadele yürütülüp yürütülmediğini kendine sormak zorundadır.

·        Bu bağlamda, ceza verme konumunda bulunan her yoldaş ve organ, çifte standartçı olmamaya çok özen göstermelidir. Aksi taktirde cezalandırılan kişiler haklı olarak kendilerine haksızlık yapıldığı duygusuna kapılabilirler.

·        Cezalar, bilinçli olarak “Parti Disiplini” bölümünde ele alınmıştır ve disiplin ihlâlleri karşısında alınan tedbirlerdir. Bu bağlamda, parti içinde yanlış görüş savunmanın, çoğunluğun görüşünden ayrı düşünmenin suç olmadığı iyice bilince çıkarılmalıdır. Hiçbir partili, şu veya bu yanlış görüşü savunuyor gerekçesiyle cezalandırılamaz. Bu bağlamda, durumun ne olduğu tüzük açıklamalarının 8. maddesinde net olarak ortaya konmuştur

·        Aynı ya da birbirine çok benzer disiplin ihlâllerinde (suçlarda), verilen cezalar da birbirinden nitelik olarak ayrı cezalar olamaz, olmamalıdır. Örneğin aynı suçtan (diyelim ki boykot suçundan) bir yoldaşa “görevden alma”, bir başkasına “aday üyeliğine çevirme”, bir başkasına “adaylıktan sürekli çıkarma” cezası vb. verilmesi yanlış olur.

·        Bir bütün olarak ele alındığında, disiplin sağlamak için belli cezaların da verilmesi kaçınılmazdır. Biz, geçmişte idari tedbiri çok az kullandık. 5. Kongrede geçmişte bu alanda liberal hatalarımızın olduğunu tespit ettik. Şimdi bunları aşma çabası içindeyiz. Diğer yandan, örgütsel inşanın da esas halka olduğunu tespit ettik. Bu iki faktör, örgütsel hatalarda, disiplin ihlâllerinde dünkü kadar “geniş yürekli” olmayacağımızı, olamayacağımızı gösteriyor. Fakat bu, şimdi idari tedbiri disiplin sağlamanın esas aracı olarak görmeye de götürmemelidir bizi. Bu alanda liberal hatalardan arınma, onları aşma çabası ve iddiası içinde olmamız, bürokratik bir sapmaya karşı da dikkatli olmamızı gerektirir.

·        Cezalar içinde, özellikle ihraç cezası konusunda, ceza veren yoldaş ve organlar, bunun EN AĞIR CEZA olduğunu, bir komünist için partiden atılmanın, yaşamının en temel içeriğine bir noktada saldırı olduğunun bilincinde olmalı. Bu cezayı çok dikkatli kullanmalıdır. Bu ceza, dikkatli kullanılmazsa, diğer cezalar gibi bir ceza olarak kavranırsa, ağırlığını yitirip yozlaşabilir, cezadan elde edilmek istenen fayda elde edilmez, silah geri teper.

Bütün ceza kararı veren ve verecek olan yoldaş ve organları bu söylediklerimizin bilincinde davranmaya çağırıyoruz.